Ankara, kimyasal silah iddialarını reddetse de Kürtlere karşı sıkça kullandı. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na konuşan Çağlayangil, Dersim’de kimyasal kullanıldığını itiraf etmişti
Hüseyin K. Akçadağ
Savunma Bakanı Hulusi Akar, Meclis’te 2022 yılı bütçesi görüşülürken TSK’nin sınır ötesi operasyonlarında kimyasal silah kullanıldığı yolundaki eleştirileri “TSK’nin envanterinde kimyasal silah yok” diyerek yanıtladı. Yandaş basının manşetlere taşıdığı bu sözlerin aslında bu tartışma açısından bir kıymeti yok. Çünkü uluslararası anlaşmalar kimyasal silahları kullanmayı insanlığa karşı suç saydığı için, dünyada hiçbir ordunun envanterinde resmen kimyasal silah bulunmaz. Saddam Hüseyin’in orduları Halepçe’de binlerce sivil Kürdü kimyasal silahlarla katlederken resmi envanterinde kimyasal silah bulunmuyordu. Bu yüzden Akar’ın sözleri bu konuda bir argüman sayılamaz. Yapılması gereken uluslararası örgütlerin bölgede incelemede bulunmasına izin vermek.
Dersim envanteri
Türk ordusunun kimyasal silah kullandığının ilk kayda geçtiği yer Dersim’dir. Sadece kayda geçmedi, üst düzey devlet yetkilileri kimyasal gaz kullanıldığını itiraf ettiler. Ayrıca bu silahlara dair bazı belgeler arşivlere de girdi. Devlet arşivlerine giren kayıtlar belgeselci Kazım Gündoğan tarafında ele geçirildi ve “Hay Way Zaman…” adlı belgeselde yayınlandı. O zaman da TSK’nin envanterinde kimyasal gazlar bulunduğunu kimse kabul etmedi. Ancak o zamanın resmi yetkilileri ve daha sonra ortaya çıkan belgeler Dersim’de kullanıldığını ortaya koydu.
Çağlayangil’in itirafları
Dersim Katliamı döneminde Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil, Ankara’nın emri ile Seyit Rıza ve arkadaşlarının idamını organize etti. Ayrıca Dersim yöresini iyi tanıyan Çağlayangil, Dersim ile ilgili araştırmalar yaptı ve Ankara’ya raporlar sundu. Çağlayangil, Türk ordusunun Dersim harekatını yakından izledi ve ölümüne yakın kendisi ile görüşen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bu harekata dair gerçekleri anlattı. Kılıçdaroğlu bu görüşmeyi kayıt etti. Soner Yalçın bu ses kaydını ele geçirdi ve o zaman çalıştığı Hürriyet gazetesinde, 22 Ağustos 2010’da yayınladı.
Kılıçdaroğlu’nun söyleşisi
Eski Dışişleri Bakanı ve Malatya Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil, Kemal Kılıçdaroğlu ile Dersim Katliamı’na dair yaptığı söyleşide şunları anlatıyor: “Çağlayangil: Dersim hakkında en güzel kitabı hizmete mahsus olmak kaydıyla ve 100 nüsha basılmak şartıyla Kazım Orbay yazmıştır, Jandarma Genel Komutanı iken.
Kılıçdaroğlu: Kitabı gördüm efendim. Türk Tarih Kurumu’nun kütüphanesinde var.
Çağlayangil: Var. Onda tarihi izahat var. Ve Dersim hakkında en iyi, en resmi tetkik de odur. Ben Malatya Emniyet Müdürüyken Kürt meselesine merak sardım. (…)
İki ayrı rapor yazdım o devirde bakanlığa verdim. Raporların birer nüshası bende fakat ‘ara bul’ derseniz, bu evrak-ı perişanın içinde imkânı yok bulamam.
İki büyük siyaset Cumhuriyet’te zaman zaman hâkim olmuş ve çarpışmıştır. Birincisi, bunlara şiddet yoluyla, baskı yoluyla hâkim olmak.
İkincisi kültür yoluyla hâkim olmak.
Kültür yoluyla hakim olmak siyasetinin müdafii Avni Doğan gibi dördüncü umum müfettişliği yapmış, o havalide uzun müddet valilik ve müfettişi umumilik yapmış, Kürtleri tanımış kimselerdi.
Fakat Türk siyasetine Fevzi Çakmak’ın mutaassıp görüşü hâkimdi. Fevzi Çakmak Doğu’ya yol yapmanın, Doğu’da mektep açmanın, Kürtleri elit hale getirmenin, oraya medeniyet sokmanın aleyhindeydi. ‘Bunlar uyanırlarsa istiklal fikrine kapılırlar ve vatanımız bölünür’ diyordu. (…)
Dersim’i merak ettiğim zaman Dersim’i gezdim.
Kılıçdaroğlu: Hangi yıldı efendim?
Çağlayangil: 1936–37. (O dönem) Dersim’e Jandarma giremiyor. Dersim’e tahsildar giremiyor. Dersim’de ağa nüfuzu hakim. Dersim’de hükümet yok. Dersim’de Türkiye Cumhuriyeti otoritesi yok. E otorite olmayınca o boşluğu ağa doldurmuş. Bir yandan hükümranlık Cumhuriyet’te; bir yandan otorite Kürt ağasında. Bu çelişki Dersim’in mukadder hayatını yaşıyor. (…)
Sıra katliamda
Araştırmalar bitmiş, sıra operasyona gelmişti. Daha sonra Türk devletinin Dışişleri Bakanı olarak görev yapacak olan Çağlayangil, Dersim operasyonu ile ilgili şunları anlatıyor: “Harekat da şöyle başlamıştı. Fırat üzerinde Şeytan Köprüsü denen bir yer vardır. Onun başında karakol vardır. O şeytan köprüsünden geçilince Dersim’e geçilmiş olur. O karakolda İsmail Hakkı isminde bir yedek subay komutasında 33 jandarma eri nöbet tutuyor. Orası Dersim’in kapısı. Seyit Rıza bir gece kuvvetleriyle basıyor. İsmail Hakkı Bey’i ve 33 jandarmayı da şehit ediyor. Onun üzerine Abdullah Alpdoğan Paşa, Kastamonulu; ona emir veriliyor. ‘Bütün ordu iştirak etsin bu Dersim’i temizleyin’ diyorlar. Dersim hareketi böylece başlamış oldu.
Dersim’de ilk harekat Galatalı Şevket Bey tarafından yapılmıştır. Galatalı Şevket Bey bir albay. Mersin’deki Kürtlerin Kürtçe şarkılarında hala Galatalı Şevket Bey’in yaptığı mezalimin, öldürdüğü kimselerin ağıtları ve destanları yaşar. Hala söylerler. (…)”
Kılıçdaroğlu: Abdullah Paşa o ara Elazığ’da.
Çağlayangil: Elazığ’da. Ben de Malatya Emniyet Müdürüyüm. Haliyle otomobile bindik Elazığ’a gittik. Abdullah Paşa bizi misafir etti. Harekat başlayalı 1-2 ay olmuştu. Abdullah Paşa dedi ki ‘bu kefereyi kıstırdım; ekinlerini yaktım uçakla. Mağaralara iltica ettiler. Fakat dağlık arazi karargâh-ı Munzur’da’ dedi. ‘Bu dağları tuttular. Bu dağları bir mavzerli alay tutabilir. Öyle geçitler var’ dedi.
(…) ‘Bir kadın var’ dedi ‘bunların içinde.’ Kadının resmini de gösterdi ‘o kadar nişancı ki’ dedi; Karakolda kapı aralığından jandarmayı vurmuş. ‘Çok zorluk çekiyorum’ dedi. ‘Bunlara haber gönderdim. Bunların 15 kişi aşiret başı liderleri var. Bunları bize teslim edin hareketi durduracağım dedim.’ Mehil istemişler. ‘Yarın bu mehil bitiyor. Madem merak ediyorsunuz beraber gidelim, cevap getirecek Kürtler’ dedi.
Fare gibi zehirlemek
Çağlayangil, Kılıçdaroğlu’na verdiği söyleşide Abdullah Alpdoğan’ın içinde yer aldığı heyetle Kürtlerle yaptıkları görüşmede aşiret liderlerinin teslim edilmesi teklifinin kabul edilmediğini belirtiyor. Çağlayangil, Seyit Rıza ve arkadaşlarının asılmasını da bizzat o örgütlemiştir. Çağlayangil, söyleşide kendisine sorulmadan kimyasal gazların nasıl kullanıldığını da anlatmaktadır. Çağlayangil konu ile ilgili şunları açıklar:
Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu.(…)
Kılıçdaroğlu: 1938’de mi 37’de mi?
Çağlayangil: 37’de. Yani o tarihten 3-4 ay geçmişti. (İçişleri Bakanı) Şükrü Kaya çağırdı dedi ki Atatürk Singeç köprüsünü açmaya gidecek, Elazığ’a da uğrayacak, Seyit Rıza ile ilgili mahkeme bitmiş fakat karar tebliğ edilmemiş. Elazığ’da 6 bin Kürt toplanmış, Atatürk’ün seyahatini duymuşlar. Atatürk’ten Seyit Rıza’nın affı için şefaat isteyecekler. Yanına sivil adamlarını al git, Atatürk gelmeden önce mahkeme kararı uygulansın da Kürtlerin Atatürk’e müracaatları ve ricası olmasın’ dedi. Ben 3-5 sivil polis aldım yanıma gittim. (…) Hapishaneye gittik. Yedi idam mahkûmu vardı. İçinde Seyit Rıza ve oğlu da var. Biz Elazığ emniyet müdürü İbrahim ile Seyit Rıza’yı aldık.
İmam, dini telkin yapmak istedi Seyit Rıza kabul etmedi. Jandarma karakolunun önünde bir meydan vardı orda asılacaklardı. Oraya götürdük. Savcı bir yafta yapıştırdı. ‘Vasiyetin var mı’ dedi.’ Kırk lira param var onu oğluma verin’ dedi. Hâlbuki oğlu da asılacak farkında değil. ‘Başka vasiyetim yok’ dedi. Beyaz gömlekle çıktı sehpaya; bomboş meydana- sanki insan doluymuş gibi hitap etti: ‘Biz evlad-ı kerbelayız. Bi hatayız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.’
(…) O şekilde Seyit Rıza artık bitti, kapandı. Yani Dersim’deki liderler bu şekilde bertaraf edildi. Diğer öbür liderler de Dersim harekâtında hayatlarını kaybettiler. Kürtler üzerinde ağalığa başlayacak, yeni liderlik yapacak kimse kalmadı.
İddialara göre bu kimyasal silahlar Almanya tarafından Türkiye’ye verildi.
Kimyasal eğitimi veriliyor
“Hay Way Zaman” adlı belgeselde yapılan arşiv çalışması sonucu belgelere ulaşıldı ve bunlara belgeselde yer verildi. Yönetmenliğini Nezahat Gündoğan, yapımcılığını ise Kazım Gündoğan’ın yaptığı İki Tutam Saç Dersim’in Kayıp Kızları belgeselinin devamı olarak çekilen “Hay Way Zaman”da yer alan belge Dersim’de “yakıcı ve boğucu gaz” kullanımına işaret ediyor. Bu belge Dersim’deki harekata dair bir telgraftır. Önemli ayrıntılar taşıyan telgraf, 30 Mart 1937’de 4. Umumi Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan tarafından Elazığ’dan İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmiş. Yayımlanan belge İhsan Sabri Çağlayangil’in itiraflarını teyit eder nitelikte.
Harekatın yeni başladığı dönemde Abdullah Alpdoğan’ın bilgilendirme amacıyla gönderdiği telgrafta, Dersim’de yürütülen faaliyetler hakkında bilgi veriliyor.
Telgrafın en can alıcı bölümü ise Alpdoğan’ın, “Tayyare Alay Kumandanı’ndan yangın ve Milli Müdafaa’dan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim” sözleri. Alpdoğan’ın gaz temini için talimat verdiği bu bölüm, Dersim’de kimyasal gaz kullanıldığını gösteren açık bir belgedir.
İlk kez yayınlanan ikinci belge de 3 Ağustos 1937 tarihli Tan gazetesinin haberi. “Kırmanjlar Bunların Kürtlük Denilen Şeyle Hiç Alakaları Yoktur” başlıklı haber ise Abdullah Alpdoğan’ın “Yakıcı ve boğucu gaz istedim” sözünün uygulamaya geçtiğini gösteriyor. Latif Erenel tarafından yazılan haberde, Dersimlilerin özbeöz Türk oldukları belirtilerek, Alpdoğan tarafından Elazığ’da zehirli gaz kursu açıldığı belirtiliyor. Haberde Alpdoğan’ın gaz kursunu açarken “Devlete uzanan eli kırmak, devlet kanununu tecavüz edilemez hale getirmek vazifemizdir” dediği aktarılıyor.
Irak da envanterde yok demişti
16 Mart 1988 sabahı, Saddam Hüseyin komutasındaki Irak ordusu, tarihe, “sivil nüfusun yoğun olduğu bir bölgeye yapılan en büyük kimyasal saldırı” olarak geçen Halepçe Katliamı’nı tertipledi. Saddam’a, Halepçe’de kullandığı kimyasal silahları kimin verdiği, bugün adeta ‘herkesçe bilinen bir sır…’
Halepçe, ardında kimi kaynaklara göre 5 bin civarında sivil kayıp ve 7 bin ila 10 bin arasında yaralı bırakarak geçip gitti. Geriye, “Daye behna sewa te” (Anne elma kokusu geliyor) diye bağıran çocukların çığlıkları kaldı.
Birleşmiş Milletler (BM), yapılan saha incelemeleri sonucu saldırıda tanımlanamayan sinir gazları ile birlikte ‘hardal gazı’ kullanıldığını tespit etti. Katliama neden olan ‘Enfal Operasyonu’nu yöneten ve ‘Kimyasal Ali’ lakabıyla tanınan Iraklı General Ali Hasan el Mecit saldırı emrini vermekten suçlu bulundu ve idam edildi.
Enfal Operasyonu çerçevesinde 4 bin 500 köy ve 30 ilçe yerle bir edildi; eğitim kurumları, ibadethaneler yıkıldı. Operasyon sonrası bölgede özürlü doğan çocuk sayısının Hiroşima ve Nagazaki’de doğanlardan daha fazla olduğu kayıtlara geçti… Bu kimyasal gazları o zamanki Batı Alman hükümeti veya bazı şirketlerin sağladığı belirtiliyor.
Irak hava kuvvetleri Halepçe’de değişik kimyasal silahlar kullandı: VX, Sarin ve Tabun gibi sinir gazları yanında, çok daha korkunç ve ilkel olan, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma ‘’hardal gazı’’ bunlar arasındaydı.
5 çeşit kimyasal
TSK’nin Federe Kürdistan’da yürüttüğü harekatında da kimyasal kullanıldığı iddiaları gündeme geldi. ANF’de yer alan HPG açıklamasına göre operasyonlarda 323 kez kimyasal silah kullanıldı, 37 HPG’li bu nedenle hayatını kaybetti. İddialara göre bölgede bulunan 500’ü aşkın sivil de kimyasaldan etkilendi. Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan’ın açıklamasına göre 5 çeşit kimyasal silah kullandı:
“- Bunlardan birisi sinir gazıdır. Yani insanın sinir hücrelerini dondurarak, hareketsiz kalmasına neden oluyor ve kısa sürede insanın yaşamını yitirmesini sağlıyor. Bu gazın başlıca maddesine Tabun denilmektedir. Bu silah kullanılınca ekseri meyve kokusu geliyor, ancak zaman zaman da hiç koku gelmiyor.
-Kullandıkları ikinci silah ise insanı boğmaktadır. Bu silah Kloropin gazını barındırmaktadır. Bu gaza Green Cross da denilmektedir. Bu formülasyonu önce Almanlar I. Dünya Savaşı sırasında geliştiriyorlar. Almanlarla ortak bir şekilde yapıyor olma ihtimalleri vardır. Bu silahın esas menşei Almanya’dır.
-Diğer gaz, yakıcı gazdır. Bu gaz insanı yakmakta ve kurutmaktadır. Nereye atıyorsan orayı ateş sarmaktadır. Bunun kimyasal adı da Sülfür Mustant’tır. Bu da Alman yapımıdır. Bir diğer adı Yellow Cross’dur. Bu da kullanıldığı zaman sarı bir renk almaktadır.
-Kullandıkları diğer bir gaz, insanı halsiz düşürmekte, hafıza kaybına neden olmakta ve bayıltmaktadır. İnsan takatsiz kalmakta, dönemsel felç geçirmektedir.
-Beşincisi ise biber gazıdır. Toplumsal olaylarda kullandıkları gazlardır. Tabii ki dar bir alanda veya bir tünelde kullanıldığında insanın orada yaşama koşulları kalmamaktadır. Yani bu da öldürücü bir gaz olmaktadır.”