Prof. Dr. İlhan Uzgel ile Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında tırmanan gerilimi konuştuk: ‘Türkiye neredeyse bütün ülkeleri karşısına aldığı için bölgede yalnızlaştı. Bu yüzden askeri gücüyle siyaset yapmaya çalışıyor’
Elif Aydoğmuş/İstanbul
Türkiye’de yurttaşlar ekonomik krizin yükünü taşıyamaz hale gelirken, AKP-MHP iktidarı elde avuçta ne varsa savaş bütçesine yatırmayı sürdürüyor. ‘Komşular ile sıfır sorun’ politikasıyla yola çıkan iktidar neredeyse tüm komşularıyla dolaylı ya da direkt savaş halinde. Anket sonuçlarına göre iktidarın oylarının düştüğü dönemde gerilim siyasetinin tırmanması dikkat çekiyor. İktidarın, Suriye, Libya, Irak’tan sonra Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ile yaşadığı kriz de kontrolden çıkmak üzere.
Karşılıklı tırmanma
Türkiye, 27 Kasım 2019’da Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma anlaşması ile Yunanistan’ın Girit, Karpathos ve Rodos adalarının güneyinde kalan bölgeyi kıta sahanlığı kapsamında gördüğünü ilan etmiş ve bu anlaşmayı BM’ye kaydettirmişti.
Anlaşmanın uluslararası hukuka göre bir geçerliliği olmadığını belirten Atina, 1982 tarihli Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre adaların kıta sahanlığı hakları olduğunu, Türkiye’nin ortaya koyduğu haritanın Yunanistan’ın egemenlik haklarını çiğnediğini ilan etmişti.
Avrupa Birliği (AB) de Yunanistan’ın açıklamalarını desteklemiş, Türkiye’nin, “yasa dışı” olarak tanımladığı hidrokarbon çalışmalarını durdurmasını talep etmişti. Yaklaşık bir yıl süren bu gerilim 22 Temmuz’da Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Erdoğan ve Miçotakis ile telefonda görüşmesi üzerine kısmen de olsa yatışmıştı. Ancak Mısır ve Yunanistan arasında deniz yetki sınırlandırılması anlaşmasını tanımayan Türkiye’nin, Oruç Reis gemisini sismik araştırma için Akdeniz’e göndermesinin ardından gerilim yeniden tırmandı. Doğu Akdeniz’de yaşanan bu krizin nedenlerini ve olası sonuçlarını Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel gazetemize değerlendirdi.
Kaynak çekişmesi
Doğu Akdeniz’de birçok ülkeyi de taraf olmak zorunda bırakan krize neden olan enerji kaynaklarını sorduğumuz Uzgel, bölgede temel sorunun enerji kaynakları olmadığını söylüyor. Şu ana kadar bulunan enerji kaynaklarının küresel enerji denklemine etki edecek, oyun değiştirecek miktarda olmadığını özellikle belirten Uzgel, şöyle devam ediyor: “Bulunan rezervler (Kıbrıs’ın güneyindeki hariç) işletiliyor zaten. Bulunamayan kısmında sorun yaşanıyor. Şu an tartışmalı alanlarda bulunmuş bir doğal kaynak yok. Bulunanlar ise Mısır, İsrail ve Güney Kıbrıs’ın yetki sahibi olduğu alanlarda. Eğer birden fazla ülkenin hak iddia ettiği bir alanda önemli bir kaynak bulunursa o zaman çekişme daha yoğun olur. Bu bölge aynı zamanda Ortadoğu enerji kaynaklarının Avrupa’ya geçiş alanı ve Avrupa Asya arasında da ticari ve enerji geçiş hattı olması açısından önem taşıyor. Türkiye bu işin bir parçası yalnızca.”
Uluslararası mahkeme
Türkiye 2019’da Trablus hükümetiyle yaptığı Deniz Yetki Anlaşması’nı söz konusu krizde kendisine dayanak görüyor. Söz konusu anlaşmanın şu anda da geçerli olduğuna dikkat çeken Uzgel, bunun anlaşmalar hukuku açısından ciddi bir sorun olmadığını sözlerine ekliyor. “Ama Libya açısından onaylama kısmı sıkıntılı olabilir” diyen Uzgel, BM’nin ise anlaşmaları onaylayıp onaylamamasının söz konusu olmadığını belirtiyor ve şunları ekliyor: “Devletler yaptıkları anlaşmaları BM’ye bildirmek zorunda, hepsi bu. Bunun amacı da geçmişteki gizli anlaşmaları önlemek. Şeffaflık. Yoksa, BM bir yargı organı değil, anlaşmaların geçerli olup olmadığına karar veremez. Onu uluslararası mahkemeye götürmek gerek.”
‘Güç gösterisi yapıyorlar’
AB’nin ve diğer ülkelerin Türkiye’ye gerginliği ortadan kaldırması yönündeki uyarılarına rağmen, diplomatik olarak Doğu Akdeniz’de sıkışan Türkiye, buradaki etkisini askeri araçlarla sürdürmeye devam ederken gerginlik daha da tırmanıyor.
Doğu Akdeniz’de adeta güç gösterisi yapan Türkiye ve Yunanistan ardı ardına NAVTEX ilan ederek tatbikatlar gerçekleştiriyor. Yunanistan gerçekleştirdiği tatbikatlarda yalnız değil. Kıbrıs, İtalya ve Fransa, Yunanistan ile ortak askeri tatbikat düzenleme kararı aldı.
NAVTEX’in normalde önemli bir şey olmadığını söyleyen Uzgel, “Bazen tatbikat, bazen araştırma amaçlı geçici olarak başka ülkelerin gemilerinin zarar görmemesi için yapılan bir uyarı. Ama şu anki çekişme içinde devletlerin güç gösterme araçlarından biri oldu” diyor. Türkiye’nin yeni bir NAVTEX daha yayınlayarak “NAVTEX mücadelesini” tırmandırma yoluna gittiğini de sözlerine ekleyen Uzgel, “Sonuçta tek taraflı bir ilandan söz ediyoruz ve bunu pekala başka ülkeler de yapabilirdi. Öyle de oldu ve Yunanistan da, Türkiye’nin iddia ettiği kıta sahanlığı içinde NAVTEX ilan edip Fransa ve diğer ülkelerle tatbikata başladı” diye belirtiyor.
‘Sistem içi itiş kakış’
“Bölgede gerginlik bir süre daha devam eder ama sıcak bir çatışma olmaz” diyen Uzgel, NATO ile Avrupa Konseyi Üyesi olan Türkiye’nin ve AB ile NATO üyesi olan Yunanistan’ın Batı sistemi içindeki ülkeler arasında olduğunu hatırlatıyor ve şunu ekliyor: “Doğu Akdeniz’deki çekişmeyi sistem içi bir itiş kakış olarak tanımlamak mümkün.”
Askeri siyaset
Bu sistem içi itiş kakışta Türkiye’nin diplomatik olarak hiçbir ülkeden destek almamasının nedenlerini değerlendiren Uzgel, Türkiye’nin yalnız kalmasının en temel nedeninin komşularını karşısına almış olması olarak belirtiyor ve devam ediyor: “Türkiye neredeyse bütün ülkeleri karşısına aldığı için bölgede yalnızlaştı. Bu yüzden askeri gücüyle siyaset yapmaya çalışıyor. Şu ana kadar bu politikayla ilerleyebildi ama tabii ki bunun sınırları var. Bir süre sonra muhtemelen ABD müdahale edip sorunu donduracak.”
Sınırlarını genişletme
Türkiye ile Yunanistan arasındaki kara sularını 6 milden 12 mile çıkarma tartışmalarına da değinen Uzgel şunları söylüyor: “Karasuları karadan itibaren en fazla 12 millik bir alandır. Burası tıpkı devletin karası gibi tam egemenliğinin olduğu alandır. Bu Ege’de Türkiye için de Yunanistan için de 6 mildir. Yunanistan bugün anakarasının batı tarafında karasularını 12 mile çıkaracağını söylüyor. Ege’de bunu yaparsa 1995’ten itibaren Türkiye için savaş nedeni. Adaların deniz yetki alanlarıyla ilgili çok tartışma ve buna karşı yargı kararları var. Türkiye’nin söylenin aksine BM Deniz Hukuku sözleşmesine göre (m 121) adaların karasuları, münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı hakkı var. Ama karşıda başka bir devlet varsa aynı hak verilmiyor. Buna da hakça ilkeler deniyor. Yani, küçük bir ada ile anakara mantık olarak da aynı haklara sahip olmamalı. Deniz hukuku bunun çözümü için uluslararası mahkemeye gitmeyi öneriyor.”