Ankara JİTEM Davası’nda sanıkların beraat ettirilmesinin siyasi bir karar olduğunu belirten avukat Sertaç Ekinci, ‘90’lı yıllarda sayısız cinayete kurban gitmiş insanların yakınları harekete geçmelidir’ dedi
Kamuoyunda Ankara JİTEM Davası olarak bilinen 1993-1996 yılları arasında Ankara’da Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da aralarında bulunduğu 19 kişinin katledilmesiyle ilgili ilk soruşturma, 2011 yılında başlatıldı. 26 Şubat 2013’te başlayan yargılama, 13 Aralık 2019’da aralarında Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın da bulunduğu 19 sanık hakkında beraat kararı ile sonuçlandı.
İtirazlar üzerine ilk beraat kararı bozuldu
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, 5 Nisan 2021’de istinaf itirazları üzerine beraat hükmünü bozdu ve dosyayı yerel mahkemeye geri gönderdi. Sanıklar Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Enver Ulu, Uğur Şahin, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel, Abbas Semih Sueri, Lokman Külünk, Mahmut Yıldırım, Nurettin Güven, Muhsin Korman’ın “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçlarından yargılandığı dava Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkmesi’nde 15 Ekim 2021 tarihinde tekrar görülmeye başlandı.
‘Sanıklar duruşma salonuna getirilmedi’
Davanın görüldüğü 11 yılda 41 hakim 16 savcı değiştirildi. Onlarca delil ve tanıklığa rağmen sanıkların duruşma salonuna dahi getirilmediği davada savcı, sanık avukatı gibi davranarak tüm sanıklar hakkında vareste talebinde bulundu ve kabul edildi. Sanık sandalyelerinin boş geçtiği davanın 26 Mayıs’ta görülen 7’nci duruşmasında tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi.
Katledilenler arasından babası Yusuf Ekinci’nin de yer aldığı dava avukatlarından Sertaç Ekinci, beraat kararına ve dava sürecini Mezopotamya Ajansı’ndan Enes Beyaz’a değerlendirdi.
‘Hukuki bir karar değil’
Türkiye’de devam eden insan hakları ihlallerine ilişkin devletin siyasi sorumluluğu olduğunu belirten Ekinci, “Hiçbirisinde açık, doğru düzgün bir yargılama yapılmadı ve çoğu zaman yargılamanın sonucunda beraat kararları verildi. Bu davanın 9 senedir kovuşturması yaklaşık 12 senedir yargı süreci devam ediyor. Yerel mahkeme sürecine katarsak yargısal süreç 30 yıldır devam ediyor ve bu 30 yıldır devam eden yargısal sürecin sonunda verilen beraat kararı var. Özellikle son 10-11 yılda yapılan yargılama içerisinde çoğunlukla ulaşabildiğimiz deliller değerlendirildiğinde dahi sanıklar hakkında ciddi, makul, kuvvetli şüphe oluştuğu konusunda hiçbir hukuki kuşku yok. Hal böyleyken bu delillerin üzerine gidilmemesi ancak savcılık mütalaasında olduğu gibi yalnızca bazı delillerdeki zorlama bazı uyuşmazlıklara odaklanıp beraat kararı verilmesi hukuki bir karar değil” ifadelerini kullandı.
‘Karar siyasidir’
Verilen beraat kararını “siyasi karar” olarak değerlendiren Ekinci, “Genel olarak bu siyasi tavır Türkiye’de meydana gelen faili meçhul cinayetlerde, insan hakları ihlallerinde rastlanılan. Bu anlamda bizi şaşırtan bir şey olmadı. Ancak Türkiye’nin geleceğine ve Türkiye’nin demokrasisine ilişkin olarak üzücü bir karar olarak değerlendiriyoruz” diye kaydetti. İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımının uygulanamadığını hatırlatan Ekinci, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararları mevcut. Türkiye’de her ne kadar 2010’lu yıllardan sonra yeni TCK dahilinde mevzuata dahil olmuşsa da insanlığa karşı suç tipi bu tarihten önceki suçlarda da uygulanabiliyor” diye konuştu.
‘Cinayetler siyasi saiklerle yapıldı’
Türkiye’nin AİHM kararlarını dikkate alması gerektiğini vurgulayan Ekinci, “Bu çerçevede bizim davamızda öldürülen şahısların özellikle siyasal etnik kökenleri dikkate alındığında toplumun belli bir kesimine karşı siyasal saiklerle işlenmiş cinayetler olduğu konusunda kuşku yoktur. Dolayısıyla insanlığa karşı suçlar kapsamında olduğuna da kuşku yoktur. Bizim de talebimiz bu yönde oldu. Zaten her ne kadar savcılık iddianameyi, adam öldürme, basit adam öldürme suçundan tanzim etmiş olsa da biz bunları insanlığa karşı suçlar kapsamına dahil edilerek iddianamenin genişletilmesini talep ettik. Ancak mahkeme bunu ciddiye almadı” diye belirtti.
‘Katledilenlerin yakınları harekete geçmelidir’
Türkiye’de 90’lı yıllarda sayısı binleri aşmış cinayetlerin soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutulmadığının altını çizen Ekinci, şunları ekledi: “Bu cinayetleri işleyenlerin de aynı şekilde insanlığa karşı suçlar kapsamında yargılanması mümkün. 2010’lu yılların başında bu konuda hak ihlallerine uğramış insanlara tazminat konusu yapılarak herhangi bir cezai soruşturmaya girmeyeceğine yönelik bir idari süreç işlemiş olsa da, netice itibariyle ortada bir suç olduğu için, bu suçlara ilişkin olarak tekrar savcılıkları harekete geçirebilmesi, bu cinayetlerin tekrar aydınlanabilmesi ve kamuoyunda bir baskı yaratılması açısından büyük önem taşır. Özellikle 90’lı yıllarda sayısız cinayete kurban gitmiş insanların yakınları harekete geçmelidir.”
ANKARA