BM Güvenlik Konseyi (BMGK), pazartesi günü Irak’ın çağrısıyla gerçekleştirdiği olağanüstü toplantıda, 20 Temmuz 2022’de Irak’ın Duhok vilayetinde, aralarında çocukların da bulunduğu en az dokuz sivilin ölümüyle sonuçlanan katliamı görüştü ve “saldırıyı en güçlü biçimde kına[yan]” bir bildiri yayınladı.
Bildiriye ve bildiri öncesi müzakere sürecine, farklı ülkelerin temsilcilerinin beyanlarına ve ortaya çıkan sonuca bakıldığında, BMGK toplantısı sonrasında da Ankara’nın Duhok saldırısının ağır vebali altında kalmaya devam ettiği ve Irak’ın suçlamalarına karşı ileri sürdüğü argümanların hiçbir BMGK üyesi ülkeden kabul görmediği ortaya çıkıyor.
Bu Ankara için önemli bir diplomatik yenilgi. “Bir musibet bin nasihatten evladır” diye boşuna denmemiş: Yanlış ve haksız bir siyasal hat üzerinde yürüyen, uluslararası hukukun ihlalinden ibaret bir askeri faaliyetten, haklı bir diplomatik sonuç doğmasının olanaksızlığı Duhok faciasıyla bir kez daha doğrulanmış oldu. Ne var ki, Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği Maslahatgüzarı’nın müzakereler sırasında ve özellikle sonuna doğru sergilediği tutum, Ankara’nın başını duvara bir kez daha çarpıncaya kadar “ateşle oynama” huyundan vazgeçme eğiliminde olmadığını da gösterdi.
Toplantıya yaptığı sunumda Genel Sekreter Özel Temsilcisi ve Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, olayın Irak’ın raporunda ifade edildiği şekilde, “Parxa beldesine yönelik beş topçu mermisi isabeti” sonucunda gerçekleştiğini özetledi: “İlk atış boş araziye isabet etmiş, sonrakiler bir dinlenme tesisinin merkezini vurarak, aralarında biri bir yaşında bir bebek olan üç çocuğun da bulunduğu dokuz sivili öldür[müş] ve 33’ünü yarala[mıştı]. Saldırının hemen ardından, Başbakan Mustafa el-Kadhimi, aynı gün kanıt toplamak ve tanıklar ve yerel makamlarla görüşmek üzere saldırı bölgesini ziyaret eden bir komite kur[muş], Irak Hükümeti, toplanan kanıtlara ilişkin değerlendirmesine dayanarak, trajik olayları Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağla[mıştı].”
Konuyu BMGK’ye taşıyan Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin de, Duhok’taki 20 Temmuz saldırısını, “Türk ordusunun bir turizm tesisine yönelik olarak topçu ateşiyle gerçekleştirdiği”ne ilişkin kendi bulgularına dayanarak “bunun Irak’ın güvenliğine ve topraklarına karşı askeri bir saldırganlık, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit ve uluslararası hukukun ve uluslararası insancıl hukukun ihlali olduğunu” söyledi.
Fuad Hüseyin ayrıca Konsey’den BM Şartı’nın 35. Maddesini işletmesini ve Türkiye’yi tüm güçlerini geri çekmeye zorlayacak bir karar almasını istedi ve Türkiye’nin Irak’taki varlığını genişlettiğini söyleyerek Ankara’nın bahane olarak olayları PKK’ye bağlamasını beklediğini de sözlerine ekledi. “Bu eylemler Irak’ın egemenliğini ihlal ediyor ve Türkiye [BM] Şartını ihlal ediyor” dedi. Hüseyin, Irak’ın Türkiye’nin iç sorunlarının bedelini ödememesi gerektiğini vurguladı. Konsey’i tekrar konuyu soruşturmaya çağırdı ve Türkiye’den güçlerini gayrimeşru olarak konuşlandırdığı yerlerden geri çekmesini talep edecek bir karar istedi. Saldırganlığın şiddetle kınanmasını, ayrıca, turizmi ve diğer faaliyetleri baltalayan zararlar için tazminat talep etti.
Toplantının en çarpıcı sonucu, görüşmeler sırasında söz alan hiçbir ülke temsilcisinin, Irak’ın ileri sürdüğü yakınmalara karşılık olayın sorumluluğunu PKK’ye yükleyen Maslahatgüzar Öncü Keçeli’nin beyanlarını desteklememesiydi. Keçeli konuşması sırasında ayrıca Iraklı yetkilileri de suçladı: “Irak’ın iş birliği çağrıları siyasi bağlılığa bağlı olarak değişiyor – bazıları Türkiye ile aynı sayfada, ikili ilişkilere inanıyor, ancak diğerleri iki Devlet arasın kama sokmak için dezenformasyona başvuruyor” dedi. Keçeli daha da ileri giderek, “Irak’ın kendi bayrağına ve halkına sadık politikacılar tarafından yönetilmesi” çağrısında bulundu.
Görüşmeler sırasında söz alan ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, İrlanda, Gabon, Hindistan, Norveç, Gana, Meksika, Fransa, Kenya, Rusya Federasyonu, Birleşik Krallık, Çin, Arnavutluk ve Brezilya temsilcileri olayın ve uluslararası ilişkilerin farklı yönlerine ağırlık verseler de bir ortak noktada buluştular: Keçeli’nin konuyu “terörizm”e indirgeyen argümanlarına hiçbir olumlu atıfta bulunmadılar. “Terörizm”den söz etmeyi seçtikleri her bağlamda somut olarak DAİŞ’e ve DAİŞ’le mücadele gereklerine işaret ettiler
Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği Maslahatgüzarı’nın hiçbir somut kanıta dayanmaksızın Duhok katliamından PKK’yi sorumlu tutmasına karşılık, BMGK üyeleri konuşmalarında, sivil yerleşim alanlarında, -yalnızca düzenli orduların envanterinde bulunan- füzeler, topçu atışları, hava akınları ve İHA’lar kullanımının kabul edilmezliğini vurguladılar.
Görüşmelerin en eksantrik anı toplantının bitmesine yakın ikinci kez söz alan Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği Maslahatgüzarı’nın “Musul’daki Türk konsolosluğunun yakınına dört havan topu atıldığını büyük üzüntüyle haber aldığını” bildirmesiydi. Keçeli, bunu “Irak makamlarının kendi toprakları üzerindeki kontrolünün eksikliğinin bir başka örneği” olarak sundu.
Gerçekten de huylu huyundan vazgeç[e]miyor. Ankara’yı yöneten “dünyayı kör, alemi sersem sanmak”la malul akıl, BM Güvenlik Konseyi’nin ortasına “dört havan topu” düşürme başarısının partiyi kendisine kazandırabileceğini sanıyor, gerçekten. Ankara, eğitilemezdir!