Bizimkisi galiba lanetlenmiş bir nesil olsa gerek. 27 Mayıs 1960’dan bu yana gerçekleştirilen darbelerin hepsine tanık olduk çünkü. Haydi, sayalım: 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 (Post-modern darbe), 27 Nisan 2007 (e-muhtıra), 15 Temmuz 2016 (Dost-modern darbe girişimi) ve 20 Temmuz 2016 (Sivil darbe). Az kalsa da, henüz 70 yaşına ulaşmadık ama ‘maşallah’ ömrümüze 7 darbeyi sığdırmışız.
Bu arada, 27 Mayıs’ın başbakan ve iki bakanını idam eden devlet aklının bir bölümüne karşı, devlet aklının sağ bölümü 12 Mart’ta üç fidanın idamıyla intikam almış. 12 Eylül’de ise soldan beş-on kişiyi idam edebilmek için göstermelik olarak sağcı biri idam edilmiş falan. Böylesine soğuk yazdığıma bakmayın (kusuruma bakmayın ve özür dilerim) her biri, büyük bir trajedi ve büyük bir felaketti bunlar, ülkemizde yaşayan halklarımız açısından…
1.Dünya Savaşı sonrası, NATO’cu kapitalist dünya tercih edildiği için tek partili sistemden çok partili sisteme geçilmesine benzer şekilde, Avrupa Birliği hedefiyle 2002 yılında idam cezası kaldırıldı. Yerine ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’ gibi, neredeyse idamdan beter bir ceza getirilmişse de, idam cezasının kaldırılması, ülkemizdeki en büyük insani kazanımlardan biri olarak anılmalı ve kabul edilmeli.
İdamın kaldırıldığı yıllarda, sadece Menderes ve iki bakanının idam edilmesi değil, 12 Mart’ta idam edilen Deniz Gezmiş ve iki yoldaşının idamı irdelendi. Hatta “Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı, bugün yargılansa 10-15 yıl hapis cezası anca alır ve bugün aramızda olurlardı,” denildi. Çünkü onlar, herhangi bir kimseyi bile öldürmemişlerdi. Yaptıkları bir-iki eylem, banka soygunu vs. idam edilmeyi gerektirecek şeyler olamazdı falan…
2004 yılında yenilenen Türk Ceza Kanunu’nda madde numarası kaç oldu bilmiyorum ve hiç de merak etmiyorum ama bizim neslin çok iyi bildiği TCK’da söz konusu maddenin numarası 146 idi. Maddede “Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmek (yani değiştirmek, kaldırmak) deniliyordu. Burada geçen “tağyir, tebdil ve ilga” gibi kelimeleri telaffuz etmekte zorlandığımız için şöyle bir söylem bulmuştuk: Anayasayı tangır tungur etmek…
12 Mart’ta üç fidanımız, 12 Eylül’de çok yoldaşımız bu madde üzerinden idam edildi. Söz konusu maddenin numarası değişse de yeni TCK’da bu ceza (ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak) yer almaya devam ediyor. Bugünkü hükümet sahipleri, iktidar değiştiğinde, kaçınılmaz olarak yargı önüne çıkartılacak. Çoğunun Anayasa’yı ihlal, Anayasayı tangır tungur etmekten, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almaları tek celselik bir davaya bakar.
Örneğin TBMM’deki milletvekilleri arasından Meclis Başkanı seçilmiş olduğu için, yani Meclis Başkanı olarak partiler üstü haline geldiği; tarafsız hareket etmesi gereken bir konumda olduğu için Anayasa’nın ilgili maddesine (94. madde) göre seçimlerde aday olabilmesi için istifa etmesi gerektiği halde istifa etmeyen Sayın Binali Yıldırım, şu anda Anayasa’yı tangır tungur ediyor. Bunun cezası ise, tartışmasız çok açık!
Sayın Binali Yıldırım! Biz sizin, yarınlarda “Anayasayı tangır tungur etmekten” yargılanmanızı görmek istemiyoruz. Nitekim karikatür karakteri “Tipitip” benzeri şirin rakibiniz Ekrem İmamoğlu, “İstifa edip, etmemesi, kendi takdiri” diyerek, size tuzak kuruyor bile olabilir. Sizin “Hayvanlar da canlıdır” şeklindeki bilim tarihine olağanüstü şahane katkınız bize yeter!