Mahkemede anadilde savunma hakkı engellenen TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan, Diyarbakır Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı
Nevin Cerav
Türkçe anlamı Özgür Kadın Hareketi olan Tevgera Jinên Azad (TJA), Kürt kentlerinde aktif olarak mücadele veren bir kadın örgütlenmesi. Bölgede başta kadın ve çocukların maruz kaldığı erkek-devlet şiddeti olmak üzere anadil, tecrit, ekoloji gibi önemli alanlarda da mücadele veriyor.
HDP’li belediyelere atanan kayyumların şiddete karşı merkezleri kapatarak, kadın ve çocukları erkeklerin, kolluk güçlerinin insafına terk eden yalnızlaştırma politikalarını boşa düşüren TJA, düzenlediği etkili kampanyalarla kadınlara güç veriyor, ayağa kaldırıyor. Bölgede ve batıda birçok kadın örgütü, sivil toplum kuruluşu, sendika ve yerel yönetimlerle işbirliği yapan, etkinlikler düzenleyen TJA, bu güçlü ve kapsamlı mücadelesiyle iktidarı rahatsız ediyor. Baskı, gözaltı ve tutuklamalarla hedef alınan TJA’nın mücadelesi, kriminalize edilerek eylemleri suç sayılıyor.
İşkence altında bir hayat
Bugüne kadar birçok üyesi gözaltına alınan ve tutuklanan TJA’nın Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan da bu yılın başında, 28 Ocak tarihinde gözaltına alınarak tutuklandı.
Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakkında “örgüt yöneticisi olmak” ve “örgüt üyeliği” iddiasıyla dava açılan Gökkan’ın serbest bırakılmasına yönelik bugüne kadar yapılan itirazlara ise yanıt dahi verilmedi.
Gökkan’ın tutuklama kararı verilen duruşmada yaptığı konuşma ise tarihe geçecek bir niteliğe sahipti. Kürt ve kadın olduğu için baskı gördüğünü ve tutuklandığını ifade eden Gökkan, “Militarizm ve erkek egemen zihniyete karşı mücadele verdim, veriyorum. Okula başladığım ilk günden bugüne kadar Kürt ve kadın olduğum için işkence altındayım. Buna karşı mücadele ediyorum. Direniyorum. Bunu hiç kimse suç olarak göremez. Ayrıca erkeklerden talimat aldığımız söyleniyor. Hiçbir erkeğin haddine değildir, bize talimat verecek” dedi.
Kürdüm, kadınım, buradayım’
Hazırlanan iddianamenin cinsiyetçi ve ırkçı olduğunu dile getiren Gökkan, Türkiye’de kendisini güvende hissetmediğini vurgulayarak şu sözleri sarf etti: “35 yıldır yürüttüğüm kadın mücadelesi için yargılanmam büyük bir ayıptır. Benim hakkımdaki bütün bilgileri yazdığım yazılarımdan alabilirsiniz. Gizli tanıklara sormanıza gerek yok. Devlet ona tapmamı istiyor ama ben tapmıyorum. Tacizcilerin korkusuyla, benim dilimin düşmanlarının korkusu aynıdır. İkisine karşı da mücadele edeceğim. Ben Kürt’üm, kadınım, buradayım. Tanıkların ve gizli tanıkların ifadesini kabul etmiyorum. Suçsuzum beraatımı istiyorum.”
Protesto
TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan’ın yargılandığı davanın 20. duruşması 31 Mayıs’ta gerçekleşti. Önemli bir insan hakkı olmasına rağmen mahkemelerde Kürtçe savunmaya izin verilmemesi nedeniyle tutanaklara Kürtçe için, “bilinmeyen dil”, “anlaşılmayan dil”, “Kürtçe olduğu öne sürülen dil”, “mahkeme heyetinin anlamadığı bir dil” gibi tanımlamalar geçiriliyor. Gökkan’ın yargılandığı Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi de Kürtçe savunmayı sınırlayan yeni bir içtihat geliştirdi; ilk ve son celse dışında Kürtçe savunma yapılamayacağını oybirliğiyle kabul etti. Kürtçe savunma yapmasına izin verilmeyen Gökkan, mahkemenin kararını protesto ederek Türkçe savunma yapmayı reddetti.
Gökkan’ın yargılandığı bir sonraki duruşma 23 Haziran’da görüldü. Yine SEGBİS üzerinden duruşmaya katılması kararlaştırılan Gökkan, sistemde arıza yaşandığı iddia edildiği için bu duruşmaya katılamadı.
35 yıl ceza istendi
İddia makamının mütalaasını açıkladığı bu duruşmada, Gökkan için iki kez “örgüt üyesi olmak”tan bir kez de “örgüt propagandası yapmak”tan 35 yıla kadar hapis cezası istendi. Bir sonraki duruşma 13 Eylül’e ertelendi.
‘Kadınlar Kürtçe’nin yaşama şansını arttırdı’
Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Ayşe Gökkan, anadilin neden hayati önemde olduğunu gazetemize anlattı.
Anadilleri Kürtlere neden yasaklanıyor, amaçlanan nedir sizce?
Anadil insanın varlığıdır. Yasaklanması, halkların tüm bireylerinin iradesinin kırılmasına, kırıma uğratılmasına yönelik kolektif haklarından koparılıp gasp edilmesidir. Dünyada tüm egemen devletler kendi ideolojik eğitim sistemleriyle, kitle iletişim araçlarıyla, (gazete, TV, sinema, radyo, medya vb.) katliam, işkence, gözaltı ve zindanlarla anadili yasaklar. Ama bu zulümlere rağmen dünyada 10 bine yakın yaşamak için direnen devletsiz dil vardır ve bunlardan biri de Kürtçe’dir. Zimanê zikmakî (anadil) sözcüğünün oluşum kökü de gösteriyor ki, dilin yasaklanması kadının varlığının yasaklanmasıdır. T.C’nin dil politikasına baktığımızda, benden önce ve benim kuşağımın sonrası da dahil, Türk dili zorunlu askerlik ve zorunlu Türkçe dili ile Kürdistan’a giriyor. Askerlikte, “Ali gel” okullarında, militarizmin gücü ile egemen dil olan Türkçe’yi kabul ettirmek, dünyada ender olarak uygulanan bir diktatörlük örneğidir. Hem devlete askerlik yapacaksın hem de onun için ölmeye layık olacaksın, uygulama tam olarak böyle. Türk için ölmeyi dahi ancak Türkçe öğrendikten sonra hak edersin. Askerlik yaşına gelmiş her Kürt erkeğine ağır silahlar altında öğretiliyor bu ve evlerine bu öğretiyle gönderiliyorlar. Bu uygulamalarla iki şey hedefleniyor; hem militarizmle şiddeti öğretiyor ve evde kadının başına komutan yapıyor hem de kendi dilinden, kimliğinden utanmayı öğretiyor. Kürt çocuklarını ise birer işkencehane olan yurtlara kapatarak asimile etme politikası geliştiriyor. Diğer taraftan da Türkçe bilmediği için aşağılanan, horlanan Kürt çocukları hızla okullardan uzaklaşıyor, çocuklarla okul arasına buz dağları örülüyor.
Çocuklarla okulların arasına buz dağları örmek neyi sağlıyor?
Kürtçe’yi yasaklayan devlet diğer yandan da bunu bir aşağılama dalgasına dönüştürüyor. Türkçe okuma ve yazma bilmeyenleri mahkemelerde “cahil” ilan ediyor. Kürtçe okuma-yazma bilsen de “cahilsin”dir. Bu yöntemle aynı zamanda ırkçı saldırılar yaparak Kürtleri geri ve cahil olarak tanıtırlar. Yani hem eğitimden uzaklaştırır sizi hem de aşağılar. Kürdistan’ın yerleşim alanlarında okulların olduğu köylerde aynı zamanda karakollar vardır, okullara yakın yerlerdedir. Karakolların okullara yakın kurulması aslında bir politikanın yöntemidir. Bu okullarda bir kelime Kürtçe için tırnaklara sopa ile vurma, tek ayak üstünde tutma, birbirini ihbar etmeye zorlama yöntemleri uygulanır. Dil öğretmeyen ırkçı öğretmenlere destek için bu karakollar askeri kuvvet görevi görür.
Bütün bu baskı politikalarına, yasaklara rağmen Kürtçe’nin bugünlere gelmesi nasıl sağlandı?
Kürt kadınlarının T.C’nin kamusal alanlarıyla hiçbir ilişkisinin olmaması, Kürt dilinin yaşama şansını arttırdı, ömrünü uzattı ve bugünlere getirdi. Kamusal alana açılan Kürt erkekleri üzerindeki uygulamalar ise Apê Musa örneğinde olduğu gibi “Kürtçe ıslık çalmak”tan yargılayacak kadar Kürdofobi zihniyeti hakim kılındı. En vahşi politikalar aslında dilin imhasına dönüktür. Bu zihniyet çerçevesinde ben de dahil Kürt kadınları olarak anadilimizde eğitim hakkımızı engelledikleri gibi anadilde savunma hakkımızı da engelliyorlar. Binlerce tutsak, mahkemelerde anadilde savunma hakkı için yıllarca zindanlarda kaldılar. Kürt öğrenciler üniversitelerde dilekçelerle anadilde eğitim hakkı istediler, bedel ödediler. Savunma hakkı kazanıldı ama bugün keyfi olarak engelleniyor. Bu engellemeler tamamen Kürdofobi zihniyetidir. Farklılıklara karşı fobi oluşturma politikasıdır.
TJA olarak anadilin yasaklanmasına karşı kampanyalarınız olmuştu…
TJA olarak hiçbir çocuk anadilinden mahrum kalmasın, asimile edilmesin diye çalışmalarda bulunduk. Yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası evrensel bildirgelerde de vurgulandığı gibi dil kimliktir. Dünyamızın sınırlarıdır, dünyada var olmaktır. Yok edilen diller yok edilen dünyadır. Bugün eğer 9 Kürt partisinin talebiyle anadilde eğitim hakkı için verilen 10 binlerce dilekçe kabul edilmiyorsa bu insanlığa karşı işlenen en vahşi suçlardandır.
Hakkınızda açılan davalarda yürüttüğünüz her çalışma ve etkinlik suç olarak lanse edildi. Kürt kadınlarına sıklıkla yapılan bir uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sömürgeciler sömürgeleştirmek istedikleri halkları, kendi sahte özgürlük vaatleriyle sürekli sorgular. Hele de kadınları normalden 3 kat daha fazla sorgular. Çünkü erkeklik-Türklük-Müslümanlık-ataerkillik ve Türkçe bir ayrıcalık olarak yasal güvence altındadır. Ama Kürt-kadın-Alevi-Êzidî olmak öteki olmaktır onlar için. Ayrıcalıklı olanlar da ayrıcalıklarını kaybetmek istemediği için ben de dahil Kürt kadınlarını yargılıyorlar. Bu ayrıcalık o kadar derinleştirilmiş ki, Türklüğü maddi-manevi her şeyi ile korumaktadır. Kürtçe’nin aşağılanarak yasaklanmasının karşılığında hukukta Türklük korunmaktadır. Yargı organları taraf olduğu evrensel hukukun içine kadını ve Kürtlüğü dahil etmezler. Yargıladığı Kürt kadınlarını iktidarların söylemine göre yargılar ve ırkçı, cinsiyetçi, militarist, dini istismar eden bir zihniyetle yargılar. Ne söylediğimize, ne yaptığımıza göre değil, cinsiyetimize, hangi etnik kimlikten, inançtan olduğumuza göre yargılıyor. Yargı eşitlik, özgürlük, vicdan, hukuk ne der diye değil, ayrıcalıklarını kaybetmemek için AKP-MHP söylemlerini yasa diye kabul ederek uyguluyor. Egemen kültürün imtiyazları ellerinden alınacak korkusu ile illegalleştiriliyoruz. 25 milyon Kürdün hakkı ayrıcalıklı olan Türklüğün oldu. Çünkü eğer kadınlar ve Kürtler inançlarının, haklarının tümünü alırsa Türklüğün, erkekliğin, Müslümanlığın üstün ırk, üstün güç olması, militarizm ortadan kalkacak ve üstün olmakla gasp edilen tüm ayrıcalıklarını yitirecekler.
Hakkınızda yüzlerce dava açıldı, gözaltına alınıp tutuklandınız. Mahkemede anadilde savunma hakkınız da elinizden alındı…
Bugüne kadar anadilim için tüm iç hukuk ve AİHM dahil başvurularımı yaptım. Yaklaşık 600 kez kolluk, savcılık ve mahkemeler tarafından sorgulandım. Bozulsa da yeniden yargılandığım çift mahkeme devam ediyor. Sadece Nusaybin’de hakkımda 167 soruşturma açıldı. 1 günde 12 kez farklı dava dosyalarından mahkemelere ifade verdim. 83 kez gözaltına alındım. Neredeyse yargılanmadığım insani, vicdani, ahlaki ve meşru hakkım kalmadı. Örgütlenme ve ifade özgürlüğüm olan her konuya silahlı örgüt kurmaktan, yönetmekten, üyesi olmakla birlikte örgüt propagandası yapmaktan soruşturma açıldı ve yargılandım. Yanı sıra bu iddialarla oluşturdukları kanaate dayalı delilleri, iftiracı ve yalancı tanıklarla anadil etkinliklerini, kimliğime sahip çıkma etkinliklerini, uluslararası Sınır Tanımayan Kadın İnisiyatifi aktivisti olmamı birer zulme dönüştürdüler…