Toplum neolitik kültürde ana kadının bilgeliği etrafında kimlik kazanırken köy yaşamının temelinde de bu bilgelik esastır. Başka bir ifade ile köy yaşamında komünal değerler belirleyicidir. Ana kadının mürşidi kamilullah olması, bilgelikten ve doğa ile kurduğu rızalık ilişkisinden kaynaklıdır. Toplum klan formunda ana kadın etrafında örgütlenmiş, ilk ahlaki ilkeler yine ana kadın tarafından belirlenmiştir. Klan sosyal formunun zihin yapısı animizmde somutlaşmış ve günümüze kadar bu kültür çeşitli şekillerde devam etmiştir. Çoğu zaman destansı, mitolojik ögelerle anlatılan ana kadının etrafında oluşan komün, insanlık tarihinde zulme karşı direnişin kaynağı olmuştur. Bu çerçevede klanın varlığı, birliği, dirliğinin devamı için bilge kadınların oluşturduğu meclisler doğrudan demokrasinin de temelini oluşturur. Ana kadın şahsında yaşanan toplumlar evrensellikti, doğallıktı. Bu hakikatin kendine has bir dili, aklı, duygusu, kültürü, yöntemi vardı.
Bütün evrenle en üst düzeyde empati kuran hakikat yöntemi vardı. Ana kadının iradesi, bilgeliği, hakikati yöntem olarak alması, sorunları çözme konusunda da belirleyici bir konumdaydı. Toplumun ve insanın doğal olduğu dönemlerde hakikat yöntemi ile de ikrarlı bir ilişki vardı. Kadının mürşidi kamilullah olması hakikat yöntemiyle uyumlu olmasından kaynaklıdır. Kadın; toplumun yaratıcı gücüdür, anasıdır. Ana kadın ile toplum arasındaki ilişki varoluşsaldır. Kadın olmadan toplum, toplum olmadan kadın var olmazdı.
Gelenekten geleceğe bir yol gider. Günümüzdeki birçok demokratik, toplumcu değerlerin bir zamanı ve mekanı vardır. Bu hakikatten dolayıdır ki, ezel ve ebet anda birleşiyor. Başka bir ifade ile rıza toplumuna ait bütün değerlerin tarihin başlangıcından itibaren izi vardır. Alevi düşün dünyası bu hakikati “Evvel benem, ahir benem” şeklinde tarihe not düşmüştür. Aynı zamanda ezel ve ebedin anda birleşmesi aynı manaya geliyor.
Rıza toplumuna ait tarihsel nitelik taşıyan tüm kavramlar, kuramlar, gelenekler değerlidir, kaimdir, kadimdir, daimdir, bir hafızayı barındırır. Bu geleneğin temelinde kom olma kültürü vardır ya da komünaliteyi esas alan rıza toplumu meclisleri en önemlisidir. İnsan serpiyan olup çar anasır ile ikrarlı ilişkiye geçtiği, ele ve göze nazar ettiği günden bugüne hakikat ve özgürlük arayışına başlamış ve bunun sonucu olarak kendi kavramlarını, düşün dünyasını, komünal değerlerini, ideolojisini yaratmıştır. Bu yaratım alanı zamanla bir çatışma alanına da dönmüştür. Nahak zihniyet toplumsallığa ait kavramların içini boşaltıp, hakikati çarpıtıp kendine mal etmeye çalışmıştır. Bu çarpıtmaya karşı, rıza toplumu kendi değerlerine, zihin dünyasına, kavramlarına sahip çıkma mücadelesi vererek tarihsel hakikatini devriye etmiştir. Toplumsal ve kültürel direniş hattı, demokratik değerleri koruma hattıdır ve bir savunma hattıdır. Devriye etmek zihin kodlarını zamanın ve mekanın ruhuna uygun olarak açığa çıkarmaktır. Kendi düşün dünyasına ve bu düşün dünyasının kavramlarına sahip çıktığı oranda kendi hakikatini de açığa çıkarır. Hakikati açığa çıkarmak bir bakıma kültürel bir öz savunmadır.
Hakikatini açığa çıkaramayan toplumlar hiyerarşik toplumun baskısına direnmeyen, toplum kırım eşiğine gelmiş toplumlardır. Nahak zihniyetin baskısı altındaki toplumlarda hakikat çoğu zaman semboller, mitolojiler, hikayelerle örtük bir şekilde de dile getirilmiştir. İktidar alanı rıza toplumu kavramlarına ne kadar saldırırsa saldırsın, manasını boşaltmaya çalışırsa çalışsın tarihsel hakikatini, manasını yok edemez. Bu tarihsel tespit Alevi söyleminde “Aslına ermektir hüner” şeklinde dile getirilmiştir. Ayrıca “Aslını inkar eden haramzadedir, bizden değildir.” kelamı tarihsel ve kültürel hafızaya ihanet etmemeyi söyler. Eril zihniyet, komünaliteye ait değerleri kurnazca çalarak kendine ait değerlermiş gibi anlatmıştır.
Bu değerler esasında ana kadının toplumsal değerleridir, bilgeliğidir. İnanna ve Enki mitolojisinde bu durum tüm açıklığı ile anlatılmıştır. Kurnaz Enki’nin (Nahak zihniyet) İnanna’nın 104 Me’sini (Kadının yaratımı olan komünal değerler) çalması bu duruma bir örnektir. Hırsız kurnaz erkek avcılık kültürü ile doğa üzerinde tahakküm kurarken daha sonrasında kadın ve toplum üzerinde de tahakküm kurmaya başlamıştır. Alevi inancında avcıların ceme alınmaması bu zihniyetin reddi anlamına geliyor. Şimdi unutulsa da avcıların ceme alınmadığını biliyoruz.
Rıza toplumunda, özelde Alevi zihin dünyasında komün ve meclis kavramlarına zaman ve mekan kavramı esas alınarak bakmak hem bilimsel hem adaletli bir bakış açısıdır. Toplum, bir araya gelen, birbiri karşısındaki yerini gösteren ilişkiler toplamından oluşur. Tarihsel gelişmenin bir aşamasında zaman ve mekana bağlı olarak varlaşır. Birey ve toplum arasında holistik ve simbiyotik bir ilişki vardır. Birey ve toplum karşılıklı birbirini var eder. Bir cem erkanında ya da farklı bir mecliste kom olurken, dışarıdan geleni karşılarken canların ayağa kalkması, gelene yer göstermeleri “Ben bu toplumda yerimi bilirim, yerini bilen yer gösterir” söyleminin beden dili ile gösterilmesidir, ahlaki bir davranıştır, edep erkan gereğidir. Yerini bilmek mekanda iz bırakmaktır, bilgeliktir. Yerini bilmeyen başkasına yer gösteremez. Özellikle cem meclislerinde “birbirleri karşısında yerini gösteren ilişkiler toplamı” en üst düzeyde görünür olur.