Brookings Enstitüsü’nden Ömer Taşpınar ABD- İran krizini gazetemize değerlendirdi
Hüseyin Kalkan
Ömer Taşpınar, Amerika’nın önde gelen düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nün direktörlerinden biri. Taşpınar; Avrupa’yı, Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu yakından izleyen bir akademisyen. Medyacops Tv’de Ruşen Çakır’ın yönettiği haftalık Transatlantik programının, Gönül Tol ile birlikte daimi konuğu olan Ömer Taşpınar, Amerika-İran krizi ile ilgili Yeni Yaşam’ın sorularını yanıtladı.
Sayın Taşpınar ABD-İran geriliminin genel bir değerlendirmesini yapar mısınız?
Bana göre Kasım Süleymani uzun süredir, ABD’nin hedefindeydi. Trump, krizi daha da tırmandırmak istemediği için yaptırımlarla İran’ı masaya çekmek istiyordu. Bağdat’taki Amerika Büyükelçiliği, İran’a yakın milislerin saldırısına uğraması bardağı taşırdı. Milislerin neredeyse elçiliğin içine girmesi, Amerika’da panik yarattı. Hillary Clinton döneminde yaşanan ve Amerika’nın büyükelçisinin öldürülmesine neden olan olaya benzer bir olayla karşı karşıya kalındığı sanıldı. Hem büyükelçi hem personelin can güvenliği tehdit altına girdi. Bu nedenle Trump sert bir misillemeye karar verdi. Bence o zaman karar verdi, Kasım Süleymani’nin öldürülmesine. Biliyorsunuz Hillary Clinton dışişleri bakanıyken Bingazi’de Amerika büyükelçisinin öldürülmesi, Amerika siyasetinde Cumhuriyetçiler tarafından çok malzeme edildi. Bugünkü Dışişleri Bakan Mike Pompeo o zaman kongre üyesi idi, 2015’te Kongredeki konuşmalarında Clinton’u çok sıkıştırdı. Sonra Kongre’de dışişleri komisyonuna çağırdı ve Hillary Clinton’un Amerika güçlerini, Amerika diplomatlarını Libya’da koruyamadığını, o yüzden Amerika’nın büyük elçisini kaybettiğini, Amerika’nın bütün dünyaya rezil olduğunu, ilk defa bir Amerika büyükelçisinin teröristler tarafından öldürüldüğünü belirtti. O zaman Trump ve Mike Pompeo; Hillary Clinton’u çok zorlamışlardı.
Şimdi buna benzer bir mesele Irak’ta başlarına gelince, Bağdat’taki büyükelçilik böyle bir saldırıya maruz kalınca, normalde daha temkinli davranan ve çok fazla tırmandırmak istemeyen Trump, çok sert bir opsiyona başvurdu ve Kasım Süleymani’nin öldürülmesi emrini verdi. Bu bir mesajdı İran’a. Yani ayağını denk al, bir daha böyle büyükelçilik binasına saldırma, ben gerekirse tırmandırırım bunu, eğer misillemeye devam edersen, bizden birilerini öldürmeye kalkarsan, bu sefer 50 tane yer, bunun içinde kültürel siteler de var, vururum. Bütün ile İran’ı darmadağınık ederim füzelerle diyerek tehditlere devam etti. Şimdi bu bir tırmanış. Geldiğimiz noktada Trump’un İran’ı işgal etmek, yok etmek gibi bir derdi yok. Ama İran tekrar saldırırsa, Amerika askerlerine zarar verirse, Amerikan diplomatlarına zarar verirse, mesela dün gece yaptığı saldırıda Amerikan askerlerinin, Amerikan diplomatlarının ölümüne neden olsaydı, sert tepki görürdü.
Amerika ne yapabilir şu aşamada?
İran’ın nükleer santralleri başta olmak üzere askeri üslerini, donanmasını, hava üslerini vurur. Trump, kültürel siteleri vurmaktan vazgeçti, ‘Uluslararası hukuka aykırı imiş’ dedi, geçen gün yeni öğrendi bunu. Kendisi bu konularda bilgili olmadığı için, bu konuda geri adım attı. Savunma bakanı da uyardı, ‘böyle bir şey yok, kültürel siteleri vurmayız’ dedi. Ama ortada savaş senaryo dediğimiz senaryo yok, gidebileceği en kötü yer bunun Amerika’nın İran’ı bombalaması. Kara işgali, Irak gibi bir durum, yani rejimin Amerikan askerleri tarafından alaşağı edilmesi, İran’ın 200-300 bin Amerika askeri tarafında işgal edilmesi, kara kuvvetleri tarafından, böyle bir şey söz konusu değil. Bunlar bütün ile fantezi. Yani Amerika’nın böyle bir derdi yok. Zaten böyle bir kamuoyu da yok.
Amerika kamuoyu da İran ile savaşa girilmesini istemiyor. Tam aksine Amerika kamuoyu bir şekilde Ortadoğu’da çıkılmasını istiyor. Trump da çıkmak istiyor, fakat çıkarken İran’a sert bir mesaj vererek çıkmak istiyor. Hâlâ, ‘İran masaya gelirsen konuşuruz’ diyor. Masaya istersen gel, tabii zayıflamış bir şekilde gelecek İran. Trump bunu istiyor. Çok Zayıflamış bir İran’ın masaya gelip, hem nükleer silah konusunda Obama’ya verdiği tavizleri kendisine de vermesini hem de Hizbullah, Hamas, Şii milisle, Yemen ve balistik füzeler üzerinde yaptıkları çalışmaları bırakacaklarını taahhüt etmelerini istiyor. Yani İran’ın bir şekilde teslim olmasını istiyor. Bölgedeki faaliyetlerini, vekalet faaliyetlerini, artı balistik füze çalışmalarını, nükleer değil, konvansiyonel füze çalışmalarına son vereceğiz demelerini istiyor. Yapmak istediği anlaşma bu Trump’ın, İran’la.
İran bu çatışmayı tırmandırır mı, yoksa burada bırakır mı işi?
Valla, dini lider Hamaney, İran’ın orantısal olarak direkt yapacağı bir misillemeden söz ediyor. Yani, Amerikan sivilleri hedef alınmayacak. Resmi Amerikan güçlerini, asker olabilir, diplomat olabilir hedef alınacak ve orantılı olarak. Yüzlerce Amerikalıyı öldürecek bir terörizme girişmek istemiyor. Ve bunu milisler aracılığı ile değil, İran ordusunun direkt yapmasını istiyor, bundan bahsediyor. İran, sonuçta yapabileceği şeyi gizli de yapar. Hâlâ Hizbullah üzerinde etkisi var. İsrail’e bir şey yapabilir. Hamas’ı kullanabilir, Yemen üzerinde Suudi Arabistan’ı ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni vurmaya çalışır. Suudi Arabistan petrol tesisleri üzerinde bir şey yapabilir. Ama bütün bunlar çok etkili olmaz. Özellikle ABD’nin siber finansal saldırısı -basına pek yansımadı çünkü gizli bir operasyondu- bundan bir ay önce İran’ın finansal sisteminin paralize etmesi ve İran’ın içerde önemli bir dalgalanma yaşanmasına yol açtı. Dini lider de, rejim de hemen Amerika’yı suçladı ki haklılardı. Çünkü Amerika siber bir saldırıda bulundu, İran’a karşı. Millet parasına ulaşamadı. Banka hesapları kitlendi. Siber güç, çok güçlü bir silah Amerika’nın elinde. Yani Amerika, çok güçlü misillemeler yapabilir, tırmandırabilir. İran şu anda ne askeri açıdan, ne ekonomik açıdan, ne diplomatik açıdan, ne vekalet açısından, asimetrik güç açısından da güçlü bir konumda değil. Rejim şu anda güçlü gözüküyor, ama değil. Kasım Süleymani popüler bir figürdü, binlerce insan gerçekten çıktı meydanlarda ağladı. Ama bir hafta sonra işler normale döndüğünde, milletin aklı yine ekmek parasında, aş parasında olacak. Ekonomik darlık nedeni ile İran halkı rejimi destekleyici konumda değil. Amerikan düşmanlığı üzerinde meşruiyet kazanmanın bir sınırı var.
Suriye’deki durumu nasıl etkiler?
Suriye’de rejim artık bir tehdit altında değil. Suriye’de artık rejim kazandı. Rusya sayesinde, İran sayesinde kazandı. Ne yapar şu anda zaten rejim konsolide etti kendini, İdlib dışında her yer ellerinde. Kürtler de zayıflamış durumda, Amerika’nın bir bakıma Kürtleri bırakması nedeni ile. Kasım Süleymani’nin ortada kaldırılması Suriye’de etkisi çok sınırlı bence. Suriye’de üç aşağı beş yukarı taşlar yerine oturmuş durumda. Orayı çok etkilemez.
Bu gerilimde Türkiye hangi tarafta sizce?
Türkiye bir süreden beri Amerika ile ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşıyor olmasına rağmen Rusya’ya karşı bir denge siyaseti uygulamak içinde manevra alanı arıyor kendine. Libya’ya asker yollaması da bunun en açık örneği. Türkiye’nin Libya konusundaki beklenmedik derecede aktif konumu bir bakıma, Rusya’ya karşı İdlib’de pozisyon kazanması olarak yorumlanabilinir. Putin’e ‘İdlib’de frene bas. Gel, Libya’yı konuşalım. Bölgede yapabileceklerimizi konuşalım’ diyor. Kendi elini güçlendirmeye çalışıyor. Bu Kasım Süleymani’nin öldürülmesi de bölgede Türkiye’nin elini güçlendirebilecek bir şey. Amerika eğer Irak’tan çıkmak zorunda kalırsa, bölgede bir şekilde İran’ı kontrol edecek, İran üzerinde eli kolu olacak, Malatya-Kürecik’te NATO üsleri var mesela, bunlar çok önemli, balistik çalışmaları kontrol eden, NATO’nun radar sistemleri orada. İncirlik önemli bir üs. Tabii S-400’ler nedeni ile bir sorun yaşıyor Amerika ile. Ama İran ile Amerika arasındaki tırmanış, Türkiye’ye yarayacaktır. Türkiye’nin jeo-stratejik önemi, Malatya ve İncirlik üsleri, NATO’daki konumu Amerika açısından önemli. İşte gelin daha büyük bir düşmanımız varken İran gibi, gereksiz yere daha da büyütmeyelim işi gibi sesler yükselebilir, Amerika’da. Tayyip Erdoğan da bu tür ortamları iyi kullanabilen, bana göre pragmatik hatta makyevelist bir siyasetçi.
Bu ortamda Türkiye bir denge siyaseti izleyecek. Tek bir komşusu varsa Türkiye’nin o İran. En istikrarlı ilişkilere sahip olduğu ülke. İran’da ne olursa olsun, isterse şah, isterse dini rejim, isterse başka faşist bir rejim Türkiye, İran ile ilişkilerini belirli bir çerçevede, belirli bir dengede devam etmek zorunda. O nedenle Süleymani’nin öldürülmesini de eleştirdi ama kınamadı, Amerika’yı da bir şekilde rahatsız edecek bir söylem kullanmadı. İran’ı da idare ediyor gibi. Açıkçası şu anda baktığımızda bu durum, bu tırmanış, Türk-Amerikan ilişkileri için bir fırsata dönüşebilir.
Kürtlerin durumu nasıl etkilenir?
Amerika’da Kürtlere ilgili tartışma Türkiye’nin çok aleyhinde. Kamuoyu, kongre, Trump’ın tabiri caizse Kürtleri bıraktığı, arkadan vurduğu görüşünde. IŞİD’e karşı en önemli müttefik olan Kürtleri bırakması çok eleştiriliyor. Şu anda Amerika, İran’a odaklanmış durumda. Dediğim gibi eğer bu İran krizi tırmanırsa, Türkiye’nin eli güçlenir. Amerika zaten Suriye’de Türkiye’nin elini zayıflatacak çok fazla bir şey yapmadı. Türkiye giriyorum dediğinde girme demedi, askeri gücünü kullanmadı. Bundan sonra Amerika’nın Türkiye’ye Kürt meselesinde Suriye’de veya Irak’ta PKK konusunda daha dengeli davranmasını önereceğini, tepki vereceğini hiç tahmin etmiyorum. Yani Türkiye’nin eli güçleniyor. Bence Trump, Suriye’de bir an evvel çıkmak, hatta Irak’tan bir an evvel çıkma derdinde. Dolayısı ile Türkiye’nin eli bölgede güçlenirse Kürtlere karşı da maalesef daha da rahat hareket etme durumu olacaktır. Zaten Türkiye’de bir milliyetçi gidişat var, o gidişata karşı Amerika’nın çok fazla yapacak bir şeyi yok. Kürt meselesi zor bir kulvarda. Bölgesel dinamikler de maalesef Kürtleri yalnız bırakıyor.
Ruhani’nin çatışmayı tırmandıracak gücü yok
Ömer Taşpınar, İran’ın Amerika’ya karşı çok fazla şansı olmadığını düşünüyor ve bu yüzden gerilimin daha da artmayacağını ekliyor. Taşpınar, bu konu ile ilgili sorumuzu şöyle yanıtladı.
İran’ın eli çok zayıf
Dolayısı ile rejim zorlanıyor. Ekonomik olarak çok zorlanıyor. Bakın uranyum zenginleştirme konusunda ‘Biz Amerika ile yaptığımız anlaşmadan çıkıyoruz’ dediler. Uranyumu zenginleştirebilirler, ama o konuda bile dikkatli davranıyorlar. Avrupalıları bütün ile kaybetmek istemiyorlar. Çünkü Avrupalılar hâlâ belli konularda Amerika ile aynı düşünmüyor. Nükleer konusunda ve Amerika’nın nükleer anlaşmaya bağlı kalmasını istiyorlar. Anlatmaya çalıştığım, İran intihar anlamına gelecek bir misilleme yapmaz, çok sert bir şey yapmaz. Yaptığı takdirde gerçekte başı derde girer. Sadece bombalama değil, bahsettiğim siber saldırıların çok daha beteri gelir ve uçak kaldıramazlar, ulaşımları, elektrik sistemleri, altyapıları, lojistik sistemleri, bütün bunlar gider. Elektriğin girdiği her şey, bilgisayarla yapılan her şey kitlenebilir. Bu tür şeyleri yapabilecek bir siber gücü var Amerika’nın. Dolayısıyla İran’ın eli güçlü değil şu anda. Zayıflamış durumda. Dün gösterdikleri tepkide, Irak’a bir kaç tane füze atarak, Irak’ta Amerika güçlerinin olduğu üslere ve kimseyi öldürememeleri orda, gösteriyor ki ellerinde Amerika’ya karşı misilleme yapacak, çok fazla imkan yok. Ama ne yaparsa Suudi Arabistan’a yapar, Emirliklere yapar, belki Bahreyn’de yapar. Bahreyn’in nüfusunun yüzde 80’i Şii. Orda bir ayaklanma başlatabilir. Körfezdeki Şiileri, Suudi Arabistan’da nüfusun yüzde 20’si Şii. Onları bir şekilde ayartmaya çalışır. Uzun dönemde bir şekilde bir şeyler yapmaya çalışır. Ama kısa dönemde bence İran’ın eli zayıf.