İdlib’de dananın kuyruğu koptu kopacak. Suriye’nin Hatay’a komşu bu vilayeti, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “çak” yaptığı günlerde dünyanın dört yanından cihatçıların Suriye’ye akıtıldığı serbest geçiş kapısıydı.
Beşar Esad yönetimi, İran ve Rusya desteğiyle sürdürdüğü savaşta cihatçılar için üç seçenekten bahsedip durdu: Ya teslim olacaklar ya ölecekler ya da geldikleri yere dönecekler. Geldikleri yer ile kastedilenin Türkiye olduğu herkes biliyor.
Son yıllarda Suriye’nin diğer bölgelerinde kuşatılan cihatçıların Şam yönetimiyle uzlaşamayan kesimleri başka şansları da kalmayınca bir süre sonra da olsa geldikleri yere gönderilmek üzere İdlib’e yığılmıştı. Kendi eliyle büyüttüğü cihatçı bataklığından kendisi de tedirgin olduğundan olacak, AKP, Hatay-İdlib sınırını kilometrelerce uzanan bir duvarla kapattı.
Bir yandan da Rusya ve İran’la anlaşmaları gereği Suriye ordusu kontrolündeki bölgelerle cihatçı kontrolündeki bölgelerin arasına 12 gözlem noktası kurarak cihatçıları kendince hem korumaya hem de denetime kontrole aldı. Manzaraya bakınca cihatçıları hem koruyan hem de bu cihatçıların Türkiye’ye yığılmasından tedirgin olarak kendini korumaya çalışan bir AKP iktidarı var. O sebepten bir yandan araya duvarlar örülüyor bir yandan da İdlib operasyonu engellenmeye çalışılıyor.
Ama nafile. Rusya’ya sefer üstüne sefer düzenleyen heyetler de işe yaramadı. Rusya kararlılığını bildirdi. Rusya destekli Suriye ordusunun üç yandan kuşattığı bölgede büyük operasyon henüz başlamasa da hava operasyonları ve topçu atışları başladı. Topun ağzında duranların başında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin terörist örgüt kabul ettiği Heyet’i Tahrir’uş Şam geliyor. Bölgede Türkistan İslam Partisi ve gizli IŞİD hücreleri de bulunuyor.
AKP iktidarının himayesinde bölgede fiili bir İslam emirliği kuran bu cihatçıların tasfiyesi karşısında en çok AKP iktidarının sesi çıkıyor. Bir de ABD’nin. Hatta iki tarafın yetkililerinin sesi de müthiş bir uyum içinde, koro halinde çıkıyor.
Rus savaş uçakları İdlip semalarında uçmaya başlayınca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile telefonda görüştü ve ABD tarafının talebi üzerine gerçekleşen görüşme sonrasında iki bakanın, Suriye yönetiminin İdlib’e düzenleyeceği operasyonun “Suriye’de çatışmaları kabul edilemez şekilde tırmandıracağı” konusunda görüş birliği içinde oldukları belirtildi.
İkilinin görüşmesinde bir diğer konuda rahip Brunson’un durumuydu. O konuda ne yapılacağı pek söylenmemişti ancak ABD, İdlib konusunda sıkışan AKP’ye yaptığı bu jestin karşılığını Brunson vakası üzerinden almayı hedefliyor olabilir. Muhtemelen alacaktır da.
Aynı gün bir temas daha vardı. ABD’nin eski Ankara büyükelçisi olan James Jeffrey, ABD’nin Suriye özel temsilcisi olarak atanması sonrası Ankara’ya yaptığı ziyarette Çavuşoğlu ile görüştü ve İdlib operasyonuna karşı mesajlar verdi.
Tayyip Erdoğan da bu temaslardan hoşnut olduğunu gizlemedi: “Sayın Jeffrey’nin bölgeye atanmasını isabetli bir karar olarak görüyorum. Burada gerek Savunma Bakanımızla gerek Dışişleri Bakanımızla gerek istihbaratla görüşmeleri olacaktır. Bizim kendisiyle dostluğumuz büyükelçilik dönemine dayanıyor.”
7 Eylül’de Tahran’da Rusya-İran-Türkiye bir araya gelecek. Aynı gün ABD’nin çağrısıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Suriye gündemli olarak toplanacak. AKP’nin kendisi Tahran’da Rusya ve İran’ın yanında gönlü İdlib’de ve ABD’de olacak.
Suriye savaşında hikayenin başladığı ve biteceği yer olarak İdlib, arada “yol kazaları” ve “kardeş kavgaları” nedeniyle yaratılan illüzyozların da kaybolduğu yer olacak. İşte AKP’nin anti-emperyalizminin, Rus ittifakının, ABD karşıtlığının da kof bir hikaye olduğunu İdlib’de bir kez daha görüyoruz.
Suriye’de IŞİD’e karşı YPG ile kurduğu askeri işbirliği dışında ABD ile çatışmayan ve maksimum uyum içinde davranan AKP için işbirlikçi aslını sergileme zamanı. AKP, ABD’nin istediği gibi hizaya geldikçe Kürtler de bir pazarlık unsuru olarak masada tartışılacak. AKP bunu istiyor, ABD buna açık.
Cihatçılardan bir umutları kalmadı. En fazla savaşı uzatıp pazarlık güçlerini artırmak isteyecekler. AKP-ABD arasında ya da AKP-Rusya/Şam arasındaki bu pazarlıkların hedefinde olan Kürtler, Şam ile yürütülen diyalogda başarısız olmazsa, bu pazarlıklardan korkmaya gerek yok. Aksi takdirde savaşın son durağının İdlib olduğunu düşünmek fazla iyimser olabilir.
*Bu yazı eşzamanlı olarak http://sendika62.org sitesinde yayınlanmaktadır.