Uganda doğumlu Simon Kuper’in “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” başlığıyla kaleme aldığı ve 1994 yılında İngiltere’de yayınlanan kitabı, geçtiğimiz hafta yaşananlardan sonra bir kez daha gündemde. Coğrafyamızda yaşanan depremler, on binlerce can kaybı ve büyük bir enkaz bırakırken, halk haklı olarak “devlet nerede” sorusunu soruyordu. O sırada devletin yardım etmesi gereken kurumlarının çadır ticareti yaptığı ortaya saçılınca geniş kitlelerde öfke ve tepki açığa çıktı.
“Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu” sözlerinde ifadesini bulan ve genellikle apolitik olarak tanımlanan futbol seyircisi ise yaşananlar karşısında “hükümet istifa” sloganlarını attı. Bu durum, depremler karşısında halka yardım etmek yerine tehdit edip küfreden iktidarı rahatsız etti. İktidarın küçük ortağı, en iyi bildiği “çözüm” önerisini ifade ederek maçların seyircisiz oynanmasını bile önerdi.
Stadyumların siyaset yeri olmadığını propaganda eden ve “hükümet istifa” sloganı atan taraftarların peşine düşen devlet; Amedspor’un Bursa deplasmanında ’90’lı yılların kontrgerilla simgelerini tribünlerde açılmasını örgütleyerek, ırkçı ve faşist niteliğini sergilemekten ve halkı tehdit etmekten geri durmadı. Amedspor’un kaldığı otel önünde başlayan ırkçı ve faşist saldırı, maç esnasında sahada ve tribünlerde yoğun olarak devreye sokuldu.
Amedspor’a yönelik bu ırkçı ve faşist saldırı elbette yeni değil. Daha önce de benzer saldırılar yapılmıştı. Bursaspor tribünlerinde açılan ırkçı ve faşist sembollerin ve sloganların doğrudan devletin işi olduğu ise faşist Devlet Bahçeli’nin eylemleri üstlenmesiyle netlik kazandı. Devlet, taraftarlara tribünlerde siyaseti yasaklarken, kendisi siyaset adına ırkçı siyaset izlemekten vazgeçmediğini bir kez daha göstermiş oldu.
Kuşkusuz yaşanan bu ırkçı faşist saldırganlığın iktidarın içinde bulunduğu sıkışma haliyle ilgisi var. Türkiye’de ırkçılığın olmadığını vaaz edenler ve kanıt olarak da “benim de Kürt arkadaşlarım var” diyenler öteden beridir, ırkçılığa ve faşizme utangaçça destek olmuşlardır. Coğrafyamızda ırkçılık politikası, TC devletin kuruluşuyla birlikte bizzat devletin kurucusu M. Kemal’in “Türkiye Türklerindir” sözüyle devreye sokulmuş, “tek devlet, tek vatan, tek ulus, tek dil ve hatta tek din” olarak ilkeselleştirilmiş, “ya sev ya terk et” denilerek sürdürülmüştür.
Amedspor örneğinde olduğu gibi kendinden olmayana ve kendine biat etmeyene yöneltilen bu türden saldırılar apolitik, birkaç kendini bilmez futbol taraftarının işi ve eylemi değildir. Doğrudan devlet tarafından örgütlenmiştir. Türkiye’de ırkçılık politikasının varlığı ve devlet tarafından örgütlendiği gerçeği de yeni bir olgu değildir. Nitekim içinde bulunduğumuz yılda katledilişin 50. yıldönümünde andığımız, 18 Mayıs 1973’te Amed Zindanı’nda işkence edilerek katledilen İbrahim Kaypakkaya; “Türkiye’de ırkçılık politikası, yerli hakim sınıfların politikasıdır; burjuvazinin siyasi bakımdan en geri kesimlerinin ve feodalizmin politikasıdır; feodal ve feodal-burjuva eğilimidir. Bu karakterinden dolayı ırkçılık politikası, tutarlı burjuva demokratizminin bile düşmanıdır. Türkiye’de bu akımın en aşırı temsilcisi, Hitler taslağı Türkeş ve onun partisidir” tahlilini yapmış ve “Irkçılık dışardan sokulan bir şey değildir, ama dışardan desteklenebilir. Irkçılığın dayandığı sosyal sınıflar ve zümreler vardır. Emperyalizm, işine geldiği zaman ve yerde bu sınıfların ırkçılık politikasını kışkırtır ve destekler” ifadelerini kullanmıştır.
Dolayısıyla Amedspor’a yöneltilen ırkçı linç saldırıları, “bizde ırkçılık yok”, “Anadolu feraseti” gibi klişe laflarla geçiştirilemez. Bu türden basmakalıp sözler, ırkçılık politikasını gizlemekte ve desteklemektedir. Türkiye’de ırkçılık vardır ve doğrudan doğruya iktidarı elinde tutan sınıfların politikası olarak uygulanmaktadır. Irkçılık başta Devlet Bahçeli gibi süzme faşistler olmak üzere kendisine Kemalist diyen ve “solcu” olduğunu iddia eden çevreler tarafından da dönemin koşullarına, zeminin ihtiyaçlarına göre kah yoğun kah seyreltilmiş ataklarla her daim devreye sokulmaktadır.
Bu anlamıyla coğrafyamızda ırkçılığa karşı mücadele, faşizme ve her türden gericiliğe karşı, doğrudan hakim sınıfları hedefleyen bir mücadeleyle birlikte ele alınmalıdır. Evet ne futbol sadece futboldur ne Amedspor’a yönelik saldırılar apolitik taraftar saldırısıdır ne de Amedspor sadece bir futbol kulübüdür. Tam da bu nedenle “Amedspor çi bi we kir” (Amedspor size ne etti?) sorusu anlam kazanmaktadır. Mücadele hayatın her alanında sürmektedir.