‘Amed halkı bir kez daha sürece damgasını vurdu’ denilse yeridir. AKP-MHP iktidarı İstasyon Meydanı’nda yapılacak mitinge izin vermeyince Amedliler çıtayı yükseltmiş, ‘öyleyse Ofis’e çıkarız’ demiş ve Ofis’e çıkmışlardır. Ofis’in Amed için önemini şehri görenler bilir. İstanbul için Taksim, Ankara için Kızılay neyse Amed için de Ofis semti o manaya gelir. Kentin kalbi, merkezidir. Bundandır ki, her daim polisiye tedbirler üst boyuttadır, olağanüstü bir görüntü vardır. Giriş -çıkışlar kontrollüdür. Fakat buna rağmen Amedlilerin hep bir Ofis’e çıkma, Ofis’te iktidara karşı itirazını dile getirme, taleplerini ifade etme hissiyatı vardır. Ofis’e çıkmak, orada eylem yapmak, var olan eşikleri aşmak yeni bir aşamaya geçmek anlamına gelir.
Amedliler ne zaman Ofis’e barikatları aşarak çıkmışlarsa o zaman şehrin havası değişmiş, bu durum hem toplumsal psikolojiyi hem de siyaseti etkilemiştir. 2006 Amed Serhıldanı, 2012 açlık grevleri sürecinde Ofis’e çıkan halk böylesi bir rol oynamış, peşi sıra gelen yıllarda o Serhıldanların rolü büyük olmuştur. Yine 2016 yılında sahte darbe girişimi ardından, İmralı’dan haber almak amacıyla Ofis’te Konukevi’nin önünde verilen görüntüyü de burada hatırlatmakta fayda var.
Açık ki, 13 Ekim’de yapılan eylem bunlardan geri kalmadığı gibi içinde bulunduğumuz koşullar itibariyle oldukça ileri olarak da değerlendirilebilir. AKP-MHP faşist iktidarının keyfe keder uygulamaları, baskı- zor ve işkence rejimine rağmen Amed halkının direniş tutumu, PKK Lideri Abdullah Öcalan söz konusu olduğunda toplumsal refleksin hangi noktada olduğunu göstermiştir.
Herkesin hemfikir olduğu üzere, Amed halkı politik bir halktır. Nerede ne diyeceğini, ne yapacağını bilir. İşte! 13 Ekim’de Amed’den verilen görüntü bu politikleşmiş halkın dosta düşmana aleni mesajı olmaktadır. Amed halkı yaratılan suni gündemlere kanmadığını, kendisi için esas olanın Öcalan’a yaklaşım olduğunu bir kez daha vurgulamış, net tavır almıştır.
Elbette yapılan eylem sadece Amedliler ile sınırlı olmamıştır. Bakur Kürdistan ve Türkiye’nin belli başlı şehirlerinden bu buluşma için yola çıkan on binlerce kişinin yollarda, meydanlarda verdikleri görüntü de en az Ofis’teki kadar tarihi olmuştur. Bu anlamıyla, gerçekleşen eylem daha şimdiden rolünü fazlasıyla oynamıştır.
Açık ki, Kürt halkı da dostları da gidişatı yakından takip etmekte, çıkışın nereden ve nasıl olacağını bilmektedir. Muhatap olarak Abdullah Öcalan’ın işaret edilmesi, çözümün ancak ve ancak oradan gelişeceğinin dile gelmesi oldukça önemlidir. Biliyoruz ki, 26 yıl önce uluslararası bir komplo ile PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı İmralı Ada Hapishanesi’ne getirenlerin büyük hesapları vardı. Bu hesapların başında PKK Lideri’nin örgütüyle ve halkla bağını koparmak geliyordu. Bunun için ciddi bir çabanın harcandığı, yapılmayan bir şeyin kalmadığı söylenebilir. Fakat neticede Abdullah Öcalan’ın ne örgütüyle ne halkla bağı koparılabildi. Aksine, Öcalan’ın etkisi daha da arttı, sadece Kürt halkı nezdinde değil Ortadoğu ve Dünya halkları nezdinde önemli bir toplumsal kesimi etkileyen, yön veren bir önderlik gerçeği açığa çıktı. Dikkat edilirse, günübirlik olarak, dünyanın herhangi bir yerinden İmralı tecrit ve işkence sistemi yerilmekte, ‘Öcalan’a Özgürlük’ sloganları yükselmektedir. Öcalan’ı dört duvar arasına kapatıp sesini kısmak isteyenler bugün bulundukları her ortamda ‘Bijî Serok Apo’ sloganları ile karşılaşmakta, en fazla da bunu duymaktadır.
Hiç şüphe yok ki, 2015 Nisan’ından başlayarak İmralı’da mutlak bir tecrit ve işkence sistemi kuran ve 43 aydır da Ada’dan tek bir haberin çıkmaması için adeta seferber olan Türk devlet aklı beklediği cevabı Amed’den almış, Kürt halkının nerede durduğunu görmüştür.
Amed halkı geçmiş Serhıldanlarda olduğu gibi bu Serhıldanda da tutumuyla içinden geçtiğimiz mücadele sürecinin karakterini belirlemiş, direnişten başka yol olmadığını deklare etmiştir. Ofis’e çıkan Amedliler çizilen sınırları tanımayacaklarını, verili koşullara teslim olmayacaklarını ilan etmişlerdir. Legal sınırlarda bir eylem ve etkinlikten ziyade meşruiyeti esas alacaklarını, buna göre hareket edeceklerini ifade etmişlerdir. Amedliler yeni bir süreçten söz edenlere, bunun için algı oyunlarına başvuranlara yeni sürecin nasıl olacağını, olması gerektiğini söylemiş, bu konuda sağlam bir irade beyanında bulunmuşlardır.
Elbette, bu irade beyanının 9 Ekim vesilesiyle ortaya çıkması, daha fazla önemli olmaktadır. 9 Ekim’i, uzun bir aradan sonra böyle karşılayan ve lanetleyen Amed halkı, Bakur Kürdistan halkı, Türkiye halkları 15 Şubat’a kadar durmayacaklarını, İmralı kapılarını sonuna kadar açacak bir mücadele ile önümüzdeki sürece yükleneceklerini en yüksek sesle haykırmışlardır.