Amed’de ‘Kapitalizmde Kadın Sömürüsü’ çalıştayı düzenlendi. Çalıştayın ardından sonuç bildirgesi okundu
Amed Emek Demokrasi Kadın Meclisi’nin “Kapitalizmde Kadın Sömürüsü” başlığıyla düzenlediği çalıştay, 2’nci gününde Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Konferans Salonu’nda devam etti. Çalıştayın bugünkü oturumunda, “Kent İçi Göç ve Kadın” ve “Kent Savaşlarının Kadın Üzerindeki Etkisi” üzerinde duruldu. Çalıştay, sonuç bildirgesiyle sona erdi.
Basın Yayın İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası (Haber- Sen) Yürütme Kurulu üyesi Esra Ademhan, kadın emeğinin değersizleştirdiğine işaret ederek, “Ekonomi, toplumsallaşmaya başladığı ilk andan itibaren kadının başat rol üstlendiği bir alandı. Toplumsallaşma süreci içerisinde biyolojik olan özellikler, yani biyolojik cinsiyet, biyolojik yaş ve biyolojik kan bağı da toplumsallaşma özelliği kazanmıştır. Biyolojik özellikler toplumsallaşma döneminin ilk zamanlarında birbirini değersizleştiren şekilde değil, birbirini tamamlayıcı şekilde ilerlemiştir. Hiçbir grup birbirini tahakküm altına almamış ve kendi kültürünü ayrıcalıklı hale getirmemiştir. Kısacası hiyerarşinin acımasız özellikleri, muhtemelen ilk hiyerarşi biçimleri içerisinde yer almamıştır” ifadelerini kullandı.
Kentsel düzeyde kadın
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMBO) Yönetim Kurulu üyesi Semra Arslan ise, kapitalist düzenin kadını yok saydığını belirtti. Toplumsal cinsiyet, kentsel çevreyi oluşturan güçlerden biri olduğunu belirten Arslan, “Kentsel düzeyde kadının, emek, üretim ve istihdam perspektifinden güvenlik, erişe bilirlik, temsiliyet, boş zaman, varlık ve görünürlük gibi konularda kronikleşmiş sorunları bulunmaktadır. Zaman içinde kentlerde cinsiyetçi mekan kullanımları artmış (pembe otobüs, pembe taksi, kadınlar parkı, millet kıraathaneleri,) vb. Kadının kırda ve kentte işçi olma konumu değişmemiş, kent içi hareketliliği sınırlı bir alanda kalmaya devam etmiştir. Kayyumla yönetilmeye çalışılan illerde ise, kent planlaması kadının aleyhine olacak şekillerde yapılmakta ve kadınların güvenliği tehlikeye atılmaktadır” diye belirtti.
Savaş ve göç
40 yıl içerisinde Kürt kadınlarının önemli ölçüde etkileyen göçlerin yaşandığını belirten Arslan, şunları söyledi: “Göç özellikle Kürt kadınları için yoksullukla özdeş olmuştur. 1990’lı yıllarda yaşanan göçler daha çok köyden kente doğru gerçekleşmiştir. Hedef iller arasında batı ve güneydeki iller yer almıştır. Bu göçlerinde devletin sorumluluğuna vurgu yapılırken, savaş nedenli göç olarak tanımlanması düşük oranda yapılmıştır. Bu göçler bir taraftan bölgenin sosyo-politik durumunu değiştirirken, hedef illerde ise ırkçılığı tetikleyen bir işlev görmüştür. 2015 yılında kent içi göçler yaşanmış, 11 kentte gerçekleşen göçler kent içinde yakın mahalle ve semtlere doğru gerçekleşmiştir. Göç edenlerin büyük çoğunluğu göçün sebebi olarak savaşı göstermiş, bu savaşın sebebi olarak da etnik kimlik ve yoksulluğu belirtmişlerdir. Göçün her aşamasında toplumsal cinsiyetçi iş bölümü kendini yeniden üretmiştir. 2015 göçlerinde, göç etme eylemi bir kez ile sınırlı kalmayıp göç silsilesine dönüştüğü görülmüştür.”
Açıklanan raporun sonunda şu ifadlere yer verildi:
“KHK sürecinde kadın sorunları, kadın kırımında cezasızlık politikaları, kent savaşlarının kadın üzerindeki etkisi ve anadile yönelik asimilasyon politikaları konuları da çözüm yollarıyla birlikte çalıştayda detaylı olarak tartışılmıştır ve çalıştay bildirgesinde detaylı olarak yer alacaktır.
Cinsiyetlendirilmiş ötekilerin birliği bütün toplumsal meselelerin çözüm kaynağıdır. Dolaysıyla mevcut ataerkil toplumun değiştirilmesi kadınların birlikte uluslararası mücadelesine bağlıdır. Biliyoruz ki baharı da, barışı da, devrimi de kadınlar getirecektir.”