Savcılar yine Gezici avına çıktı, namlular yine Kobanê’ye dönük.
Gezi, Kobanê vs. dendiğinde bakmayın. Ne basitçe “eski” bir isyana dair dosyalar karıştırılıyor ne de basitçe “sınır ötesi”ne dönük bir çatışma tezgâhlanıyor. Olay tam da bugün ve burada geçiyor.
Bir türlü iktidarının güvenliğinden emin olamayan faşizmin, Fırat’ın iki yakasında ne yaparsa yapsın bir türlü yok edemediği güçlü muhalefet dinamiklerini sindirmesi ve bunu da Fırat’ın iki yakasının bir araya gelmesini engelleyerek yapması lazım.
O yüzden savcılar ve namlular da yetmiyor. Muhalefet odaklarını birbiri karşısında ve geniş kitleler gözünde itibarsızlaştırmak lazım, ayrıştırmak lazım, bunun için de muhalefet içinde işbirlikçiler bulmak lazım.
Çünkü farklı dinamiklerden beslense bile faşizme karşı yan yana gelebileceği görülen bu iki yakadaki muhalefetin Gezi’den Kobanê’ye, oradan da 7 Haziran 2015 seçimlerine uzanan süreçte başardıkları faşizme karşı esaslı bir tehdit oluşturuyor.
Hatırlayalım. Fırat’ın batı yakası Gezi Direnişi/Haziran İsyanı ile birlikte AKP faşizmine isyan etmiş, ülke tarihinin en büyük toplumsal kalkışmasına Fırat’ın doğu yakası o dönemde mesafeli yaklaşmıştı. Ancak Haziran İsyanı deneyimi Fırat’ın batısındakilerle doğusundakiler arasındaki mesafeyi büyütmemiş, aksine şoven önyargıların yerini empatiye bıraktığı bir yakınlaşma sürecini tetiklemişti.
Kobanê ise sınırın öte yakasında AKP güdümlü cihatçı çetelere karşı kendi topraklarını savunan laik Kürt gerillalar demekti. Sınırın bu yakasında da AKP’nin IŞİD’le fiili işbirliğine isyan edip, “çözüm süreci” gereği AKP karşısında uzun süre etkin bir muhalefet yürütmeme haline son veren HDP demekti. Kobanê sürecinde yaşananlar, iki yaka arasında Gezi ile başlayan yakınlaşmayı daha da ilerletmişti.
O dönemde kimileri “Gezi’de Kürtler nerede diye soruyordunuz? Hani şimdi Geziciler nerede?” mealinde ezbere tepkiler verirken batıdaki pek çok noktada Kobanê eylemleri Gezicilerin etkin katılımı ile örgütleniyordu. Hatta Kürt hareketinin olmadığı yerlerde de Kobanê eylemleri örgütleniyordu. Çünkü örneğin AKP işbirlikçisi IŞİD’e karşı silah elde savaşan genç Kürt kadınları, “laikçi teyze”den Gezici gence kadar geniş kitleleri etkileyen bambaşka bir imgeydi.
Gezi de Kobanê de iki yakanın ilerici muhalefet güçleri arasında ciddi bir yakınlaşma sağladı. Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” sözünün gücü de, Tayyip Erdoğan’ın “anayasa değiştirecek çoğunluk elde etme” hayalini suya düşürecek şekilde HDP’nin baraj aşacak bir desteğe kavuşması da Gezi ve Kobanê’nin bileşik etkisi sayesindeydi.
Gezi’den Kobanê’ye yeni bir süreç başlamış ve 7 Haziran 2015 seçimleri ile birlikte Erdoğan meşru yollardan başkan olamayacağını görmüştü. Sonrası malum. Milyonların kafasına silah dayayıp, milyonları bir açık hava hapishanesine kapatarak, sözüm ona seçimlerle kendini başkan ilan etti. Ama ancak kirli ve kırılgan kontrgerilla ittifaklarıyla ve güçlü toplumsal muhalefet potansiyelini zapt etme kaygısındaki süreğen bir şiddetle elde edilen o koltuk bir türlü sağlama alınamadı.
* İşte o sebepten Selahattin Demirtaş, 6-8 Ekim Kobanê eylemlerinin çağrısını yaptığı için içerde. İşte o sebepten Gezi dosyaları yeniden açılıyor.
Ve işte o sebepten AKP karşıtı muhalefet açısından bir simge olan Cumhuriyet gazetesi, HDP’ye “terör örgütü” muamelesi yapmadığı için operasyon üzerine operasyon yiyor. Yazarları hapsedildi. Yetmedi, yönetimi değiştirildi. Yetmedi, şimdi de Bartu Soral adlı Aydınlık çıkışlı yeni yazar, önce gazeteyi Selahattin Demirtaş ve HDP haberlerine yer verdiği için suçluyor. Sonra da yeni Gezi operasyonlarının deli saçması “Sorosçuluk” suçlamasını destekleyecek şekilde Osman Kavala yazıları döktürüyor.
Daha önce de söylendi. Cumhuriyet operasyonu basitçe bir gazetenin iç iktidar mücadelesi değildi. Soral’ın yazdıkları da bir yazarın sivrilikleri şeklinde okunacak kadar basit değil. Fırat’ın iki yakasını ayrı ayrı hedefe koyan faşizm, iki yakanın bir araya gelmesini engellemek için muhalefet içinde yeni işbirlikçilerine yol veriyor.
Faşizmin şu ya da bu kesimi hedef alan saldırıları karşısında saldırıya uğrayanın kusurlarını hatırlatarak tarafsızlık telkin eden ya da sessiz kalan “muhalifler” masum değil. Faşizmin karşısında değilsen yanındasındır.
Gezi’nin ve Kobanê’nin Erdoğan’ı deli eden bir çağrısı vardı. Muhalefet içindeki yeni AKP işbirlikçilerin bu çağrıyı unutturmasına izin vermeyelim.
* Kobanê eylemlerinin çağrısı Demirtaş tarafından değil HDP MYK’nin 6 Ekim 2014’deki toplantısı sonrasında HDP’nin Twitter hesabından saat 20.00-21.00 sularında yapılmış ve çağrı sonrasındaki 24 saat boyunca da gösterilerde şiddet yaşanmamıştır. Demirtaş bunu yargı sürecinde dile getirmiştir. Yargı da bunu bilmektedir ancak iktidar Kobanê eylemlerindeki (önemli bir bölümü devlet kanalından gelen) şiddetle vs değil onun siyasi sonuçları ile ilgili olduğu için HDP liderini hedef almıştır.