Cinsel şiddet olaylarından sonra kaygı ortamının bilinçli olarak körüklendiğine dikkat çeken psikolog Öz, kadınların güvende olmadığını hissettirip kamusal alandan çekilmelerini sağlamanın amaçlandığını düşünüyor
Yaklaşık 10 yıldır sivil alanda, feminist örgütlerde çalışan ve kendisini ‘Feminist Yaklaşımlı Psikolog’ olarak tanımlayan Duygu Öz, son dönemlerde gündemde sıklıkla karşımıza çıkan cinsel saldırılara ilişkin ANF’den Umut Akpınar’a konuştu. Cinsel şiddet türlerinin birbirine çok bağlı olduğunu ve hiçbir şiddet türünün diğerinden bağımsız olmadığını belirten Duygu Öz, “Şiddet dediğimiz şey benim için, ‘iktidarın kötüye kullanılması’ anlamına geliyor. İktidarı elinde tutan ve başkasına o şiddeti gösterebilme hakkını kendinde bulan bir diğerine bunu uyguluyor ve toplum da bunu meşru görüyor. Asıl meselenin buradan tartışılması gerektiğini düşünüyorum” dedi. Çocuklara yönelik cinsel istismarlarıyla ilgili de meseleyi pedofili ile açıklamaya çalışmanın çok gerçekçi olmadığını vurgulayan Öz, “Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk cinsel istismarcılarının çok az bir kısmı pedofili. Cinsel saldırıları ‘bir grup patolojik hasta’ pozisyonunda tartışmak da doğru değil. Ne yazık ki bu böyle değil” dedi.
‘Cinsel şiddet hep vardı’
Çocuklara yönelik cinsel saldırıların toplumda çok ciddi bir korku yarattığını ve kendisinin de bu korkuyu yaşadığını dile getiren Duygu Öz, şöyle devam etti: “Bu korku durumunun yaşanmasında medyanın rolü çok önemli. Haberin veriliş biçimi toplumu korkuya sürüklüyor. Toplumda ve bireyde ciddi bir tehdit algısı yaratıyor. Ancak, son dönemde arttığına yönelik bir şey söylemek çok zor. Çünkü ben alanda çalışan birisi olarak çocuk istismarının ne kadar yaygın ve ne kadar örtük bir şekilde yaşandığına tanık olan biriyim. Çocukların medyada boy boy fotoğraflarının verilmesi aslında o çocuklara, ailelerine ve toplumda yaşayan herkese yönelik çok ciddi bir ihlal çeşidi.”
‘Sorun minimize edilebilir’
Çocukların korunması görevinin çok net bir biçimde devletin olduğunu ifade eden Duygu Öz, “Maalesef yaşadığımız düzlemde zaten devlet eliyle bunların yapıldığını da görüyoruz. Ensar Vakfı’nda yaşananlar buna çok ciddi bir örnek. Devletin zihniyetinin çocukların ‘cinsel istismarına’ olanak tanıdığını hepimiz biliyoruz. O yüzden ‘devletimiz bu konuda önlemler alsın’ şeklinde bir laf edemeyeceğim” dedi. Ailelerin, çocuklarla ilgili eğitiminin büyük önem taşıdığını ama önemli olanın toplumu böyle bir zihniyet değişikliğine taşımak olduğunu söyleyen Öz, sözlerine şu şekilde devam etti: “Kadın örgütlerine, hak temelli çalışan örgütlere çok önemli bir görev düşüyor. Çok ciddi bir işbirliği ile bu sorun minimize edilebilir. Medyaya da çok büyük önem düşüyor. Kullanılan dil, habercilik anlayışı toplum üzerinde çok etkili. Cinsel şiddet konusunda habercilik atölyeleri yapılmalı.”
Çözüm onlara acımak değil
“Çocuklara yönelik istismar ve şiddeti görmek hepimizi çok ürpertiyor ve dehşete düşürüyor. Aslında yaratılan bu dehşet bizim hiç işimize yarayacak bir şey değil” diyen Psikolog Öz, şunları ekledi: “Bizim yapmamız gereken onların arkasından derbeder olmaktan daha ziyade başka çocukların bunu yaşamaması için elimizden geleni yapmak. Uygulamanın ve yargının ne kadar ‘erkek’ bir zihniyete sahip olduğunu biliyoruz.” Çocukların güçlendirilmesi için ‘pozitif bir cinsel eğitimin’ çocuklara verilmesinin gerektiğine dikkat çeken Öz, “Çocuklar aslında cinselliği her zaman tabu, ayıp ve yasaklarla öğreniyor. Sağlıklı yetişmeyince çocuk cinsel saldırıya maruz kaldığında, yaşadığı saldırıya ‘sırlar ve paylaşılamaz konular’ olarak bakıyor. O yüzden cinselliği çocuklarımızla ne kadar konuşabilirsek ve onlara sağlıklı cinsel eğitim verirsek, cinselliği ve cinsel şiddeti ayrılabilir bir duruma gelebilecek” dedi.
Çocuk niye sussun?
Çocukların yaşadıkları cinsel saldırıları suçluluk psikolojisi yüzünden de anlatamadıklarına dikkat çeken Öz, ‘Çocuk susar, sen susma!’ sloganı gibi sözleri de doğru bulmadığını söyledi. Bu sorunun çocuk susmadığı zaman aşılabileceğine vurgu yapan Öz, “Çocuk niye susuyor? Çocuklara kendi bedenlerinin kontrolünü ele alma yöntemi öğretmeliyiz. Sokakta gezerken bir çocuğa ona sormadan yanağına öpücük kondurduğunuzda, sarıldığınızda o çocuk başka bir zamanda cinsel istismara uğradığında ‘nasıl oldu bu?’ diyemezsiniz. Çünkü çocuğun toplum ve bireyle arasına konması gereken sınırları büyütürken biz aşındırıyoruz. Bedensel sınırlarını ihlal ediyoruz” dedi.
‘Kolektif çabayla aşarız’
Cinsel şiddetle yaşamanın toplumda ciddi kaygılara neden olduğunu belirten Psikolog Duygu Öz, “Bu kaygı halinin bilinçli şekilde körüklendiğini de düşünüyorum. Çocuklar çok korkuyor, aileler çok korkuyor. Kaygının bu kadar salınması da bence iktidarın bilerek yaptığı bir şey. Yani, kaygımız arttıkça gece geç saatlerde sokağa çıkma isteğimiz azalacak, kılığımıza, kıyafetimize dikkat etmek zorunda kalacağız, çevremizdeki hiç kimseye güvenmediğimiz için dayanışma duygumuzu yok edebiliriz. Her yabancıyı bir tehdit, kamusal alanda olmayı bir tehdit olarak algılatmak istiyorlar. Zaten kadın kamusal alandan çıkartılıp eve tıkılmak isteniyor. Bu korku, kaygı psikolojisini kolektif bir çabayla aşabiliriz” diyerek sözlerini noktaladı.
İZMİR