Diyanet İşleri Başkanı’nın LGBTİ+’lara yönelik sözlerine tepki gösteren barolara adeta linç kampanyası başlatıldı. Baro başkanları, iktidar ve medyasının amacının dini korumak değil baroları işlevsiz hale getirmek olduğunu söyledi
Elif Aydoğmuş /İsatanbul
Diyanet işleri Başkanı Ali Erbaş’ın geçtiğimiz günlerde LGBTİ+’lara yönelik sarf ettiği, “Eşcinsellerin lanetlendiği, zina ve eşcinselliğin hastalığı da beraberinde getirdiği” sözlerine birçok kurum ve dernekten tepki yağdı. Erbaş’ın sözlerine karşı başta İzmir, Ankara ve Diyarbakır Barosu olmak üzere birçok baro açıklama yaparak, diyanetin bu sözlerle suç işlediğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ali Erbaş’a “söyledikleri sonuna kadar doğrudur” sözleriyle destek verirken, baroları ise adeta din düşmanı göstererek hedef haline getirmiş ve hemen ardından Ankara ve Diyarbakır barolarına soruşturma açılmıştı. İktidar tarafından baroların hedef haline getirilmesi ise birçok kesim tarafından meslek örgütlerine yönelik tasfiye planı olarak değerlendiriliyor.
Gazetemize konuşan İstanbul, İzmir ve Mardin Baro başkanları, bu tartışmaların amacının dini değerlere sahip çıkmak olmadığını bununla amaçlananın baroların işlevsizleştirilmesi olduğunu ifade ediyor.
İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, ülkede iktidara muhalif olan hemen herkese yönelik baskı oluşturulmaya çalışıldığının altını özellikle çiziyor. Durakoğlu kendilerine yönelik yapılan linç kampanyalarını ise “Bu da barolara düşen pay diyelim” sözleriyle ifade ediyor.
‘Yasalar bu görevi veriyor’
Durakoğlu avukatlık kanunlarının 76. ve 95. Maddesine dikkat çekerek, “Baroların diğer kurumlardan farklı bir tarafı var. Avukatlık kanununun 76. ve 95. maddeleri barolara insan hakkı ihlallerinin karşısında durmak gibi bir görev yüklüyor. Barolar ne zaman bu görevlerini yerine getirse bu tür tepkilerle karşı karşıya kalıyorlar. Bu tepkilerin bir sonucu olarak avukatlık yasasının değiştirilmesine kadar varan genişlikteki bir tartışma başlamış oldu” diyor.
Bunun kabul edilir hiçbir tarafının olmadığını belirten Durakoğlu, “Biz fırıncılar federasyonu değiliz. Sonuç olarak ekmeklerin gramajlarıyla uğraşmıyoruz” diyerek şöyle devam ediyor: “Ne denli bu ülkedeki insan hakları ihlal edilirse barolar da o denli tepki göstermeye devam edecektir. İnsan hakkı ihlalleri her zaman siyasal iktidarlardan geldiği için barolar iktidarların karşısında gibi görünürler. Sonuç itibariyle bu tavır bir muhalif tavır olarak gözükür ve barolar çok siyaset yapıyor falan denilir. Dolayısıyla böyle zamanlarda avukatlık yasasının değişeceğine dair sopa gösterme hikayeleri bizim başımıza arada bir gelir. Şimdi de bu süreçlerden birini yaşıyoruz.”
‘Bununla mücadele görevimiz’
Diyanet Başkanın LGBTİ+’larla ilgili açıklamanın nefret suçu kapsamında yer aldığını bir kez daha hatırlatan İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu, barolar olarak kendilerinin buna karşı mücadele etmek dışında bir argümanlarının olmadığını söylüyor. Kendilerine yasanın mücadele görevini verdiğini ifade eden Durakoğlu, “Türkiye’de bir sürü sivil toplum örgütü var meslek kuruluşu var hepsinin saygın konumu var. Hepsinin demokrasiye çok ciddi katkıları var. Ama hiç birinin kanunlarında böyle açıklıkta bir görev yok. Bu bize verilmiş bir görev. Yani bir hassasiyet sergilenmesi falan değil bir duyarlılık gösterilmesi falan değil biz görevimizi yapıyoruz. Dolayısıyla böyle bir olayla mücadelenin, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu gibi iktidar dili kullanarak yapılması söz konusu olmaz” diye belirtiyor.
‘Gözdağı vermek istiyorlar’
Yine Mardin Baro Başkanı İsmail Elik’te söz konusu tartışmalarla amaçlananın baroların işlevsiz hale getirilmesi olduğunu söylüyor. Elik, baro olarak yaptıkları açıklama metninin çarpıtılıp dini değerlere hakaret ediliyor gibi lanse edilmesini kabul etmediklerini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Onların bunu dini değerlere sahip çıkma gayretiyle yaptıklarını düşünmüyorum. Düşüncelerini ifade eden kişilere ve kurumlara gözdağı vererek baskı yapmaya çalışıyorlar. Biz insanların dini değerlerine saygılıyız, ancak anayasanın 26. maddesinde insanların düşüncelerini açıklama hürriyeti güvence altına alınmıştır. Bugün Mardin Barosu’nun yayınladığı metne karşı çıkanlar olabilir ancak bu kişiler bilsinler ki yarın onlarda şiddet, hakaret ve küfür içermeyen düşüncelerini açıklamaları nedeniyle bir ceza soruşturmasına maruz kaldıklarında, onları da destekleyip yanlarında olacağız.”
‘Bu bir proje’
“Hiç ilgisi olmayan bir konudan yola çıkarak baroları zapturapt altına alan bir proje bu” diyen İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel, iktidarın Koronavirüsle mücadele etmek yerine barolarla ilgili bir takım girişimlerde bulunmasının başka bir anlamı olmadığını ifade ediyor. Yücel de diğer baro başkanları gibi avukatlık kanunlarının kendilerine verdiği görev çerçevesinde yanlışa yanlış demekten vazgeçmeyeceklerini söylüyor.
Yücel, Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerinin tam bir ayrımcılık örneği olduğunun altını çizerek, “Ayrımcılık uluslararası sözleşmelerle getirilmiş bir yasak. Biz diyanet işleri başkanının sözlerine yönelik bir soruşturma açın demiştik ama ne hikmetse Diyarbakır ve Ankara Barolarına soruşturma açılarak baroların susturulması için bir gayret içine girildi. İktidardan ve Cumhurbaşkanından diyanet başkanına destek açıklaması geldikten sonra yargı mercileri harekete geçti. Bu aslında yargının bağımlı olduğunun bir göstergesi. Bunun da kabulü mümkün değil” diye belirtiyor.
‘Tehditlerin faydası olmayacak’
Baroların soruşturma tehdidiyle susturulamayacağını ifade eden Yücel, şöyle devam ediyor: “Tam bir hayal içindeler. Biz bugüne kadar hiçbir baskıya karşı sessiz kalmayı tercih etmedik bu bizim kimliğimize aykırı bir durum. Biz her açıklamamızın arkasına bir mahkeme kararını koyuyoruz. Bu yapılan toplumsal kutuplaştırmadır. Tam da bu dönemde bunun ortaya çıkarılması bu kutuplaştırmaya hizmet ediyor olabilir. Bizim rehberimiz evrensel hukuk kurallarıdır. Taraf olduğumuz sözleşmeler bizim rehberimiz ve bu sözleşmeler gereğince diyanet işlerini başkanının sözlerine yönelik işlem başlatılsın istiyoruz. Söylediğimiz bu kadar basit ve net. Bizim söylediklerimiz kimsenin dini anlayışına ilişkin bir değerlendirme içermiyor. Hangi din mensubu ya da kurum bunu söylemiş olsaydı yine karşısında duracaktık.”
‘Açıklamalarımız dini değerlere hakaret değil’
Açıklamalarının dini değerlere hakaret barındırdığı yorumunu algılamanın mümkün olmadığını belirten Yücel, “Tam tersine biz tam da şunu söylüyoruz. İnsanların inançlarına, yaşam biçimlerine, kendilerini nasıl ifade edeceklerine devletin müdahale hakkı yoktur. Hele hele devletin bir kurumunun başında bulunan kimsenin toplumdaki bir kesimini hedef göstererek bunlarla mücadele etmek için çağrı yapmaya hiç hakkı yoktur. Bu ülkede yaşayan hiç kimseye karşı böylesi bir hedef gösterme kabul edilemez. Devletin her kademesindeki insanların söylediği sözlerde itinalı davranması gerekir” diyor.