Nam-ı diğer ‘Yalınayak İsmet’
Hakikaten ‘yalınayak’tır o. Rütbesiz, kravatsız, beş parasız yapılan bir sendikacılıktır yaptığı. Hem de hiçbir sürekliliği olmayan inşaat alanında yıllarca koşuşturup durdu. Hiçbiri boşa gitmedi ama yaptıklarının
Arif Mostarlı
“30 yıl sürece bir his, içimde bir boşluk olduğunu ve bunun doldurulması gerektiğini dürttü durdu. Bu dürtünün gerekçesi ortaya çıktı. İnsan kendi kişiliğine kavuştukça, toplum içinde yerini aldıkça, çalışma zevkine daha çok inanıyor. İnandıkça da bütün zorlukları yok ederek ileri bir adım atıyor. Daha önceleri sol lafını duymuştuk. Fakat ne demek olduğunu bilmiyorduk. Öğrendik ki, sol demek, insanın kendisine ve kişiliğe kavuşması demekmiş. Bunu öğrenmeni istemeyen bir sürü kuvvet var. Fakat insan bunları yok eder. Kendi kişiliğine kavuşur. Günlerce kafamı meşgul eden düşünceyi artık çözmüştüm. Bundan sonra yeni bir yol çizmem gerekiyordu. Onu yaptım. Bu olaya başlarken de, daha önce öğrendiğim bütün değer yargılarını, maddi manevi ne varsa silip attım. Yeni bir dünyaya başladım.”
“Yiğit namıyla anılır” denir ya hani, eskilerin lakap dedikleri şey öyledir biraz. Birisine bir lakap takıldıysa, yakışsa da yakışmasa da bir aslı astarı vardır mutlaka.
‘Yalınayak’ lafı da hakikaten İsmet Demir’i anlatır.
Ve hakikaten yukarıda kendisinin anlattığı gibi, iki seanstan oluşan bir hayattır onunkisi: Otuzdan önce, otuzdan sonra…
Sakin ve kararlı
Ömrünü işçi sınıfı mücadelesine adamış İsmet Demir 1925 yılında Eskişehir-Ankara demiryolu üzerindeki Biçer İstasyonu’nda dünyaya geldi. Babası demiryollarında ameleydi, o da babasının yolundan ayrılmadı ve ömrünü amelelerin kurtuluşu için ortaya koydu. Zaten başka bir şansı da yoktu. Ancak Ortaokul 1. sınıfa kadar okuyabilmiş, daha sonra hayatın içine boylu boyunca gömülmüştü.
1950’li yıllarda Ankara’da bir topografın yanında çalışmaya başlar. Evlidir ve 4 çocuğu vardır ve hayat tam anlamıyla ucu ucuna yaşanmaktadır. İnşaat işçilerinin hayatı böyledir çünkü. Çelimsiz denilemez ama gösterişli bir adam da sayılmaz. İçi dışı bir sakin, gösterişsiz ama haksızlığa katlanamayan bir işçi.
Bu arada Demir, her gün yeni insanlarla tanışmakta, gitgide hayatının o dönüm noktasına doğru ilerlemektedir. Şüphesiz bu ‘yeni’ insanlardan en önemlisi Dr. Hikmet Kıvılcımlı’dır. Ereğli’de çalışırken Kıvılcımlı’nın evine giderek görüşmesi, sosyalizm yolunda en önemli adımdır ve sonraki hayatını artık Kıvılcımlı düşünceleri belirleyecektir.
Ankara’dan Ereğli’ye
Uluslararası Yapı ve Ağaç İşçileri Federasyonu tarafından Türkiye’ye gönderilmiş olan Amerikalı sendikacı John Thalmayer ile “Fukara Tahir”in Ankara Rüzgârlı sokaktaki kahvehanesinde tanışır. Böylece o da Tahir ve Thalmayer’in, işsizliğe karşı Meclise yürüme planına dahil olur. 3 Mayıs 1962 tarihinde beş bini aşkın işsiz, yalın ayak Meclise yürürken aralarında İsmet Demir de vardır. Bu, Ankara’nın tarihinin değişmesidir ve arada İsmet Demir de değişir, mücadeleci bir işçi haline gelir.
Örgütlenmesi en zor alandadır ama inatçı ve kararlıdır. Ankara macerasından sonra Erdemir, İsdemir, Aliağa Petrol Rafinerisi, Batman-İskenderun petrol boru hattı, İzmit Petrokimya Tesisleri gibi irili ufaklı birçok inşaat sahasında hem çalışır, hem de mücadeleler verir. Ereğli Demir Çelik bir dönüm noktasıdır onun için. Fukara Tahir’le birlikte tarihi Ereğli Mitingini örgütleyenler arasında o da vardır. Hakkında bin türlü dedikodu üretilir. Özellikle devreye sokulan Türk-İş’in gangster sendikacıları ‘komünist İsmet’, ‘Sarhoş İsmet’ diye onu karalarlar ama tutmaz. Asıl büyük dalavereler ise Ankara’dan döner bu arada ve Türk-İş’in yetki gasp etmesinin yolu açılır.
İsmet olmadan olmaz
Sırada İskenderun-Batman arasına yapılan petrol boru hattı inşaatı vardır. Orada da işçileri örgütler, işçiler Türk-İş’i değil onu tercih ederler. 1966 yılının Eylülünde grev başlar, hükümet erteler ama grev sürer. Zamanın İçişleri Bakanı Faruk Sükan, “bazı komünist tahriklere” dikkat çeken gizli genelge bile gönderir ve İsmet Demir tutuklanır ama 9 Ekim 1966 tarihinde de toplu sözleşme yapılırken işçiler İsmet Demir olmadan sözleşmenin imzalanmasını kabul etmeyince serbest bırakılır. Sözleşme Diyarbakır’da, işçilerin önünde imzalanır.
Aliağa Petrol rafinerisi inşaatındaki örgütlenme ise İsmet Demir’in hem gururu hem de derin acısıdır. Aliağa’da çok deşifre olan ve yıpratılan Demir’in yerine gelen sendikanın Ankara Bölge Temsilcisi Necmettin Giritlioğlu, 26 yaşında genç ve gözü kara bir sendikacıdır. Giritlioğlu hemen işe girişir ve kısa süre sonra da greve gidilir. Ancak daha ilk gününde Necmettin katledilir. İçi yanar İsmet Demir’in ama yine işe koyulur. Uzun uğraşlar sonucunda grev başarıya ulaşır.
Bu arada, 1970’lerin ikinci yarısında Demir’in sağlığı da bozulmaya başlamıştır. Onca yıllık koşuşturmanın acısı çıkmaktadır. Gırtlak kanserine yakalanan İsmet Demir uzun süre hastalığa dirense de 16 Mart 1979’da hayatını kaybeder. Hep acıyla andığı ve “keşke ben orada olsaydım” dediği Necmettin’in hikâyesi ise başka bir yazının konusu…