‘Fukara Tahir’ dedin mi, orada duracaksın. Başka bir kuşak, başka bir sendikacılıktır onunkisi. Doğrudan eylemden gelen ve geldiği yerden hiç kopmayan bir sendika önderliği…
Türkiye işçi sınıfının tarihinde öyle güçlü kişilikler vardır ki, onları her anışımızda ister istemez bugüne, şimdi yaşadığımız gerçekliğe döner ve biraz hayıflanırız. Kimseye haksızlık etmek için söylemiyorum bunları ama bu figürler, gerçekten çok farklı bir düzeyi simgelerler.
1960’ların inşaat işçilerinin önderleri arasında üç isim birbirinin adeta devamıdır ve birbirlerinden ayırt edilemez gibidirler: Fukara Tahir, Yalınayak İsmet ve Necmettin Giritlioğlu!
Daha önce yazılmıştır mutlaka; biliyorum ve zaten ben de aynı kaynaklardan yararlanıyorum ama olsun; bir daha, bir daha yazmakta ve onları yeni kuşaklara yeniden anlatmakta sakınca yok.
Rüzgârlı sokakta bir kahve
1960’larda, yine inşaat zamanlarındayız. Ama öyle şimdiki gibi TOKİ işleri değil yapılanlar; çoğunlukla fabrika yapımları söz konusu. Konu üzerine daha önce çalışma yapmış Can Şafak’ın da belirttiği gibi, inşaat sektöründe -dün de bugün de- pek öyle ‘orta yol’ olmuyor. Çalışma şartlarının sertliğinden ötürü, sektörde ya gangster sendikacılar ya da doğrudan eylemden çıkan devrimciler görülebiliyor.
Üç bölümde anlatmaya çalışacağımız zincirin ilk halkası olan Fukara Tahir de (Öztürk) işte o devrimcilerden biri. Ankara Rüzgârlı Sokak’ta bir kahvesi var, kahve değil amele derneği! İş bulan bulamayan inşaat işçilerinin uğrak yeri; sobada hep tencere kaynıyor, yatacak yeri olmayan bir köşeye kıvrılıyor. Üç çocuklu, yarı köylü, peltek dilli ama hitabeti güçlü bir adam Tahir; özü sözü bir.
Ankara’nın milat günü
Sosyalizmle 50’li yıllarda tanışıyor ama asıl hayatın içinden gelen bilinci 1962’de Ankara Bölgesi İnşaat İşçileri Sendikası’nı kurmasıyla gelişiyor. Sonra iş TİP Ankara İl Başkanlığına kadar gidiyor.
3 Mayıs 1962’de Ankara’yı birbirine katan büyük işsiz eylemini onsuz hatırlamak imkânsız. Rüzgârlı Sokak’ta toplanan beş binin üzerinde işsiz yürüyüşe geçtiğinde en önde Fukara Tahir var. Polisin barikatlarını aşarak Sıhhiye’ye, oradan da Meclis’in kapısına dayanmaları büyük telaş yaratıyor. Başbakan İnönü Meclis’e geliyor, bir heyet işçilerle görüşmeyi kabul ediyor filan ama bir hayli de korkuyorlar. Aynı eylemde bulunan İsmet Demir, birçok milletvekilinin arka kapıdan kaçtığını anlatıyor hatta.
Gerekirse yumrukla
Ama asıl büyük curcuna Ereğli’de kopuyor. Aynı günlerde Karadeniz Ereğlisi’nde Ereğli Demir ve Çelik Fabrikalarının inşaatı sürerken, Ereğli’nin sokakları, iş bulmak umuduyla akan binlerce işsize dar gelmektedir. Evler, ahırlar, pansiyonlara dönüştürülürken, özellikle Kürt işsizler parklarda, mezarlık içlerinde yatıp kalkmaktadır. Bu korkunç koşulların mimarı ise inşaatı üstlenen Amerikan Morrison şirketidir.
Nihayet, yerel gazeteler, 18 Mayıs 1962’de, ilçede “işçilerin haklarını müdafaa ve aralarında sosyal bir dayanışma tesisi için” bir inşaat işçileri sendikası kurulacağı haberini verir. Ve elbette işin başında Yapı-İş Federasyonu’nun başkanı Tahir vardır. Tahir, büyük bir miting için önce Türk-İş yönetimine güvenir ama fos çıkınca mitingin 12 Ağustos’ta yapılacağını açıklar. Bu arada, kentteki Kürt ağırlıklı işsizler jandarma tarafından kentin otuz kilometre ötesine götürülüp bırakılır ama Tahir, beş kum kamyonuyla işsizleri gece Ereğli mezarlığına taşır. Ve 12 Ağustos sabahı başta Tahir olmak üzere sendikacılar ve “yerden biter gibi” ortaya çıkan binlerce emekçi, Ereğli sokaklarındadır.
Fukara Tahir’in konuşması son derece serttir: “Haklarımızın aranmasında bugünkü mitingden de ders alınmazsa bundan sonraki mücadelemiz yumrukla olacaktır.”
Morisson Demirel
Daha sonra Morrison’un mitinge katılan işçileri işten çıkarması üzerine işçiler bu kez şantiyeye doğru yürürler; sözler yine tutulmayınca da şantiyeyi işgal ederler.
24 Ağustos’ta İstanbul’da yapılan görüşmede şirket yöneticilerinin arasında hafif tombul, başında saç olmayan biri de vardır: Morrison’un Türkiye Temsilcisi Süleyman Demirel! Tahir, yine masaları yumruklayarak bir görüşme yapar ve talepleri ortaya koyar. Ankara’daki ikinci görüşmede ise muhatapları ‘işçi dostu’ Çalışma Bakanı Ecevit’tir ve o da şirketle toplu sözleşme yapmak isteyen Tahir’e, ikili anlaşmalar gereği Amerikan şirketlerinin Türk yasalarına tabi olmadığını söyler. Bir kez daha ipler kopar. Sonuçta sözleşme yapılamaz ama işçiler de sendikadan kopmaz ve iyice bilenirler.
Asıl önemlisi de, bu arada Ereğli’nin artık bütün devrimcilerin uğrak yeri haline gelmesi, politik atmosferin değişmesidir. TİP giderek ilçede güç kazanırken, Çayan’ların işçi kesimi örgütlenmesinin de bir ayağı oradadır. Hatta aynı süreçte bölgede çalışan İbrahim Kalyoncu, Ulaş Bardakçı’nın arkadaşları arasındaki ‘Fukara’ lakabının Tahir’den geldiğini belirtmektedir.
Ölümü ise çok erken ve talihsizdir. 7 Kasım 1967’de sektördeki gangster sendikacılardan biri tarafından vurularak öldürülür Tahir.
Yine de geride bıraktığı miras, kendisinden sonra gelenlerin önünü açmıştır.
* Bu derlemede büyük ölçüde Can Şafak, Can Kartoğlu ve Doğan Özgüden’in yazılarından yararlanılmıştır.