27 Nisan 1909 günü, dört kişilik bir heyet Yıldız Sarayı’na gelerek Abdülhamid’e ‘hal’ kararını bildirdi: “Biz Meclis-i Mebusan tarafından geldik. Fetva-i şerife var. Millet seni azl etti. Amma hayatın emindir”.
Bu, 31 Mart vakası ardından Sultan’ın beklediği bir gelişmeydi. Yine de bir miktar esip gürlemeden olmazdı: “Düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular. Bu memleketi benden sonra 10 sene idare etsinler, 100 sene idare etmiş sayacağım.” Bunları söyledikten sonra bavulunu toplamak üzere salonu terketti ve askeri gözetim altında Selanik’e doğru yola çıktı. Devrik sultan, 1918’deki vefatına kadar sarayından ve iktidardan uzak tutuldu.
Erdoğan’ın Abdülhamid hayranlığı bilinir. Taht ömrünün, 33 yıl monark olmuş ve bıraksalar ömrü yettiği kadar da kalacak olan sultana kıyasla biraz daha eksik olacağı görülüyor. Ama seçim sonuçları şahsına iletildiğinde öyle uslu uslu bavulunu toplar mı; yaşayıp görmek için bir haftamız kaldı.
İktidar, son düzlüğe bütünüyle negatife bağlanmış bir kampanya ve buna paralel olarak sürekli dozu yükselen nefret söylemi ve tehdit retoriğiyle giriyor. Çünkü; yol-köprü inşası, Karadeniz gazı, TOGG, SİHA, tank, gemi ve uçak imalatı iddiası yanında deprem konutları vaadinden ibaret pozitif kampanya etkili ve ikna edici olmadı. Bu durumda, gömme, mezar etme, dış güçler, ‘tür’ ve ‘Kandil’ gibi kodlarla seçmenini kışkırtma ve ‘yenilsem de gitmem’ tehdidiyle karşı tarafı caydırma taktiği son seçenek olarak devrede. Ama bütün veriler, aritmetik yenilgiye işaret ediyor. Yani Erdoğan da AKP de bu kez kaybedecek.
Seçimler sonrası için muhalefetin sıkça yaptığı gibi yakın geçmişin İstanbul seçimleri deneyimini referans almak doğru görünüyor. Ama iktidar söylemine bakılırsa yüz küsur sene sonra adeta bir 31 Mart 2.0 eşiğinde bulunuyoruz. O halde Hareket Ordusu’nun bugünkü muadili nedir; hatta o dört kişilik ‘hal’ heyeti hazır mı gibi soruların da akıllara düşmesi kaçınılmaz.
Burada muhalefet liderliğinin konuya yaklaşımı önem kazanacak. Yenilmiş bir rakip karşısında nasıl davranmalı? İtalyan düşünür Niccolo Machiavelli için bu sorunun yanıtı şöyle:
“İnsanlar ya okşanmalı ya da ezilmelidir. Eğer hafif hasar verip bırakırsanız intikam alırlar; ama onları ciddi olarak sakatlarsanız misilleme yapamazlar. Eğer birini yaralamak istiyorsanız bunu, intikam teşebbüsünde bulunamayacağı bir hale sokacak şekilde yapın.”
Zalimce görünse de, yazıldığı çağ itibarıyla Osmanlı usulü ‘tez urun kellesini’ hatta davasını sürecek kardeşleri, dostları ve sairi varsa onları da yok edin tavsiyesinde bulunmadığına şükretmeli. Machiavelli’nin bu ve benzeri öğütlerden oluşan Prens’i, yüzlerce yıldır her ciddi siyasetçinin başucu kitabı olma niteliğini koruyor.
Siyasetin bir başka kadim referansı, çağlar evvelinde yazılmış olan Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kitabıdır. Ne de olsa siyaset son tahlilde savaşın başka araçlarla devamı anlamına gelir. Burada, rakibe bir ‘altın köprü’ verme fikrini görüyoruz:
“Kuşatılmış bir orduya bir çıkış yolu verilmelidir. Düşmanı, bir tarafı açık bırakarak üç yandan kuşatın ki ölümüne savaşma mecburiyetinde kalmasınlar.”
Bitkin bir ordu bile başka seçenek kalmadığını gördüğünde savaşır. Bu öğüt, modern uyuşmazlık çözümü durumları için oldukça kullanışlıdır. Rakibinizi ezecek güce sahip olsanız bile, zamanınızı ve kaynaklarınızı gereksiz yere harcamamak için onlara bir geri çekilme olanağı sunabilirsiniz. Rakibi Machiavelli tarzında ezmek ya da imha etmek yerine ona, sizin için pek bir anlamı olmayan ama rakibinizin itibarını kaybetmeden anlaşmazlıktan geri çekilmesine izin verecek bir taviz sunabilirsiniz. Kuşatılmış ordunun kaçışına izin veren ‘altın köprü’ gibi.
Gerek iktidarın tehditkâr negatif kampanyası, gerekse de hile, seçim tekrarı, sandık terörü, provokasyon, darbe ve ayaklanma gibi kronik davranış bozuklukları, azille sonuçlanmayı gerektiren 31 Mart tekerrürü ihtimalini ciddi olarak gösteriyor. Dahası, 2020’li yılların trendi olarak Trump ve Bolsonaro’nun devlet kurumlarına baskın teşebbüsleri mevcut. Bu ihtimalleri aşmak adına muhalefet liderliğinin Erdoğan ve çevresine sunacağı ‘altın köprü’ seçeneğine başvurması makul görünüyor. Makyevelist hevesler, bu geçişte askıda kalacağa benzer.