Ahmet Tulgar / Pazartesi söyleşisi
Ev Yapımı Eylem muhalif, eleştirel sanatta sık denenmeyen bir şeyi yapan bir tiyatro oyunu. Cumartesi Anneleri gibi çok hassas ve muhalif kesimin üzerine titrediği bir meseleyi burjuva kadınların gözünden, hatta salonundan anlatıyor. Toplumun duyarsızlığını, direnen insanlarla arasına koyduğu mesafeyi burjuva kadınların el yordamıyla yaşadıkları bir yüzleşme sürecinde deşifre ediyor. Güldürüyor ve bunu seyirciyi acıtarak yapıyor. Gazeteci ve Haliç Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Şenay Tanrıvermiş’in yazdığı oyunun yönetmeni Hülya Karakaş, oyuncuları ise Ebru Üstüntaş, Makbule Meyzinoğlu, Ayşenur Nuhoğlu, Mert Can İşcan ve yine Karakaş.
Şenay Tanrıvermiş ile oyunu ve toplumun üst ve orta sınıflarının Cumartesi Anneleri’ne bakışını konuştuk:
Oyun yazarlığı ve sonrasında da ‘Ev Yapımı Eylem’ gibi bir oyun yazmak nasıl başladı?
Hiç ilginç bir hikayem yok, çocukluğumdan beri kağıdı, kalemi, kitabı ve masamı çok seviyorum.İnsanları roman ve film karakterlerine benzetirim yani benim gerçeklik rehberim kurgu kaynaklıdır. Oyun sırasında yaşanan, söylenen, yapılan her şeyi günlük hayattan daha gerçek buluyorum. Oyun kurmak yeni bir dünya önermek gibi mucizevi. Müthiş bir arınma sağladığı gibi her imkânsızı mümkün kılıyor. Yani sihirli cidden! Bu oyun büyük bir utançtan doğdu. ‘Ev Kadını’ diye bir tabir var, çünkü kadının en bilinen adresi ev. Dolayısıyla ne biliyorlarsa orada yapıyorlar çünkü başka yere izin olmadığını herkes biliyor ama kimse söylemiyor. Bazı ayıplı şeyleri söylemeyiz ama yaparız. Yani en bildiğim yerden yazdım. Yeniden, defalarca sonra yine yeniden ve hep yeniden yazarak sonunda bitti dedim. Aydın Üstüntaş oyun yarışmasında ödül aldı ve Hülya Karakaş metni sahiplendi(Allah razı olsun, yoksa çekmecede duruyordu). Hülya ile metni tekrar revize etik ve sahneye taşındı.
Bir sohbette kendinizin oyunun kahramanı kentli üst sınıf kadınlardan olduğunu, bir zamanlar bu kadınlar gibi yaşadığınızı söylemiştiniz. Bence siz o denli duyarsız ve ilgisiz olmuş olamazsınız. Yine de eğer bir fark etme durumu olduysa hayatınızda bu nasıl oldu?
Kendimi kentli ve üst düzey filan diye tanımlamıyorum tabii ki ama genel olarak toplumda oyundaki kadınlardan çok daha ağır bir duyarsızlık var.İçselleştirilmiş duyarsızlık yaşam reçetesi aslında. Bilerek daha duyarsızlaşmaya çalışıyorlar çünkü duyarlı olmak çok zor, tehlikeli ve sıra dışı. Ya ‘duyar kasmak’ diye bir tabir var hatta son yıllarda! Hem çok acıklı, hem de çok komik değil mi bu tabir? (Ay bakın mesaj içerikli duyar kastım şu an ben.) Duyarlı değil ama öyleymiş yaparak hem kendisini hem çevresini vicdanlı bir insan olduğuna ikna etmeye çalışıyor insanlar. Bu yüzden oyundaki kadınları tüm sahteliklerine rağmen çok dürüst buluyorum. Çünkü vicdanlarından kaçamıyorlar. Hatta yarım yamalak da olsa suçlu, borçlu ve sorumlu hissediyorlar.
Oyundaki burjuva kadınlar gibi kadınlar sahiden de bir gün Cumartesi Anneleri’ni, direnen kadınları fark edecek, onlar için bir şeyler yapacak mı sizce?
Bilmiyorum ama kadınlara çok güveniyorum. Ayrıca kadın kendisinin bilincinde değilken sağlıklı ve güçlü birtakım sorumluluklar yüklemeyi de haksızlık olarak görüyorum. Evden çıkamıyor ki ne yapsın? Yani evden çıkmanın yasak olması da gerekmiyor çıkamamak için. Aile içi demokrasi, iş bölümü, hak eşitliği yokken bütün gün yemek, çamaşır, bulaşık, çocuk ve yaşlı bakımlarından sorumlu bir kişi daha ne yapsın?Kendini bilmiyor ayrıca çok bilirse dayak yer büyük ihtimalle.
Türkiye’de bugün çok büyük kitlesel mağduriyetler yaşanıyor. Ve geniş kesimler buna karşı duyarsız ve ilgisiz. Türkiye’de bugün toplumun kolektif bir suç işlediğini, bir gün ‘haberimiz yoktu’ diyenlerin olacağını düşünüyor musunuz?
“Haberim olmadı” denilecek çağı çoktan geçtik. Herkesin inanmayı seçeceği ve duymayı tercih edeceği haber var artık.Kafana, keyfine göre haber seçme çağındayız. Bence neyi arıyorsak onu öğreneceğimiz bir haber çeşitliliği var. Doğruyu bilmiyorsak bilmek istemediğimizdendir. O kadar absürd bir çağda yaşıyoruz ki sanattaki absürd feci gerçekçi kalıyor ve tüm medya organlarının ötesinde bir iletişim ve bilgilendirme sanatın dallarıyla gerçekleşiyor. Dizilerden, belgesellerden, sinemadan, romandan ve tiyatrodan daha doğrusunu öğrenmek mümkün çünkü sanat sahteyi taşımıyor, kusuyor hatta yapanı rezil rüsva ediyor. Mesela milyon dolarlar da harcasan içinde kaynağı doğru ve samimi bir fikir ve ruh yoksa bir film bir haftada çöp olabiliyor, ölüyor. Oysa yalan haber gayet fiyakalı, ciddi ve ahlaklı görünmeyi başarabiliyor.
Siz oyunu yazdıktan sonra süreç nasıl gelişti?
Oyun Aydın Üstüntaş yarışmasından itibaren Hülya Karakaş’ın bin bir çabası ve inadıyla gerçekleşti. Önce seyircili okumalar yapıldı ve tepkiler çok olumlu olunca sahnelenmek üzere kollar sıvandı. Yani Hülya Karakaş yaptı ne yapıldıysa. Ve o süreç en umulmadık güzellikte gelişmeye devam ediyor, her oyunda yeni ve farklı bir boyut kazanıyor. Abartmıyorum hatta biz de şaşırıyoruz.Kendi duyarsızlığıyla yüzleşen seyirci kalakalıyor çoğunlukla. Ya koşar adım kaçıyorlar ki bu çok nadir ya da oyun bitiyor ama gitmiyorlar. Bir süre bekliyorlar çünkü tam bir katharsise ulaşamadıklarından zorlanıyorlar sanki. Yani ben böyle yorumluyorum belki de. Güldüklerini ama aynı zamanda gülmekten utandıkları için gülmemeye çalıştıklarını, dolayısıyla bir duygu ve düşünce kaosu yaşadıklarını anlatıyorlar.
Cumartesi Anneleri’ni merkeze aldığınız için medya sizi görmezden geliyor mu? Aynı oyununuzdaki sosyetik kadınlar gibi?
Binlerce medya var: dolayısıyla illa ki görülüyoruz hatta ummadığım kadar. Tabii ki birtakım bazı medyanın kültür sanat sayfalarının ajandasında seçili salonlar ve isimler var ama onlar da bir şekilde görürler, çünkü seyirci görüyor ve kucaklıyor. Bu arada daha sezon ortasına gelmeden o kadar çok yazıldı, çizildi ve yorumlandı ki inkar edilemez. Ve tüm analizler özenle ve derinlikli yazılmış övgülerden oluşuyor. Çok teşekkür ediyorum herkese. Alternatif medya ana akımı alttan alta doğruya çekip yönlendiriyor bence.
Cumartesi Anneleri’ni üst sınıf kadınların gözünden anlattığınız için olumsuz tepki aldınız mı?
Şu ana kadar bizim bildiğimiz iki Cumartesi kayıp yakını oyun sonrasını bekleyip bizimle konuştu. Her ikisinde de çok duygu yüklü ve olumlu yorumlar aldık. Aslında yorum da değil! Bir tür tanışma ve birbirini görme hali! Sadece sarılma ve teşekkür çünkü ne konuşabiliriz ki bu konuda? Bir tanışma, özür ve yüzleşme gibi!Kaldırımın ikitarafının kucaklaşması olarak da okunabilir.
Salon bulmakta zorlanıyor musunuz? Taşrada oyununuza tepkiler nasıl?
Şimdiye kadar salon sıkıntısı yaşamadık çünkü zaten Aksaray’da Su Gösteri Sanatları Merkezi adında kendi sahnesi var oyunun. Ama tabii İstanbul ülke gibi, gitmek istediğimiz çok yer var. Bölge bölge gezmek ve ulaşmak istiyoruz seyirciye. Taşrada ne kadar anlaşıldık bilmiyorum. Çünkü oyunun kahramanları şehirli kadınlar ve tüketim kültürünün egemen dilini kullanıyorlar. Örneğin kişisel gelişim kitaplarından, yogadan ve medyanın dikte eden dilinden referanslar veriyorlar. Bu dünyadan uzak halkın oyunu hissetmesi imkânsız. Dolayısıyla bu oyun çağın saçma dilinden uzak kalanlara değmiyor, dokunmuyor haliyle. Yani taşranın değil oyunun suçu.
Cumartesi Anneleri oyununuzu izledi mi?
Bu oyun Cumartesi Anneleri’ni anlatmıyor, zaten haddim değil. Onların acısını onlardan başka kimse anlatamaz bence. Bizim görmeme halimizi yani kaldırımın karşı tarafını anlatmaya çalışıyoruz biz. Yanlarından, önlerinden geçip hiç kimse yokmuş gibi davranmamızı! Ya da sanki orada oturmaları ve haftalardır beklemeleri olağan bir durummuş gibi yapmamızı ya da yapmamamızı!Konuya seyirci bile kalmamızı…
Kürt kadınları çok dinamik ve politize bir kesim, çok da bedel ödedi çoğu. Sizce Kürt kadınlar oyuna nasıl yaklaşırlar?
Benim kadınlara inancım büyük. Cidden Türk,Kürt veya başka türlü ırk tanımlamalarının da empoze edilen saçmalıklar olduğunu düşünüyorum. Kimse Kürt ya da Türk diye doğmuyor, bir insan geliyor dünyaya ve sonra üzerine yapıştırılıyor tüm bilgiler.İnsan var sadece aslında.Kim bilir kaç Kürt kadını izledi bilmiyorum tabii ki! Bunu söylemeleri gerekmiyor çok şükür. Ama madem sordunuz söyleyeyim; bence şahane yaklaşır çünkü tüm iyiliklere yaptığı budur. Sever, alkışlar, sahiplenir, affeder, kucaklar hatta sarıp sarmalar, korur, başının üzerinde taşır, kalbinde saklar. Çünkü kadınlar sevmeyi bilirler, sevmeyi severler ve sevince çok severler.