Türkiye’nin dertlerine çare olacak bir mutabakat lazım olduğunu söyleyen gazeteci Mehmet Altan, ‘Sorunları çözebilecek bir yeni inşanın hukuksal tartışması içine girmek lazım’ dedi
31 Mart yerel seçimleri sonuçları gündemde yerini korumaya devam ediyor. İktidarın ciddi düzeyde erime yaşayarak 2002’den sonra ilk defa ikinci parti konumuna düşmesi ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ile CHP’nin elde ettiği başarılar ile Yeniden Refah Partisi’nin (YRP) yükselişinin Türkiye siyasetine etkilerinin nasıl olacağı merak konusu.
Öte yandan oy kaybına uğrayan iktidarın bundan sonra nasıl bir politika izleyeceği kadar muhalefetin de Kürt sorunu başta olmak üzere demokratikleşme noktasında nasıl adımlar atacağı sürecin akışına etki edecek.
Gazeteci-yazar Mehmet Altan, 31 Mart seçimleriyle beraber Türkiye’de mevcut siyasetin işlevselliği ve topluma yansımalarına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Geldiğimiz nokta çürüme’
Seçimin ardından ikinci parti konumuna düşen AKP’nin 22 yıllık iktidarının 2002 ve 2011 sonrası şeklinde iki farklı dönem olarak ele alınması gerektiğini söyleyen Altan, “2002’den 2011’e kadar ki süreç, oyunu arttıran Türkiye’de ki özgürlükleri daha genişleten, Güneydoğu’da OHAL’i kaldıran, AB reformlarını yapan, yani halkının özgürlüğü ve refahı için AB reçetesini kullanan bir konumda iken, devamında ise bundan tamamen vazgeçen, programında yazılanın tersini yapan, ‘Biz burayı artık ele geçirdik, onun için refah ve özgürlüğe gerek yok. Biz kendi para pul işlerimize bakalım’ diyerek hukuk ve ekonominin kurallarını inkar eden ve böylece toplumun refahını sağlayan bacakların kırdığı bir ikinci dönem gerçekliği var. Ve geldiğimiz noktada çürüme, sefalet, önü kesilmeyen fakirleşme ve tamamen yargı tarafından boğulan hukuk artık gidilemez bir noktaya geldi” dedi.
“Seçim sonuçları Türkiye halklarının buna karşı gösterdiği ‘nefes alamıyorum’ çığlıdır. Çünkü bir toplum var olacaksa bunun sağlıklı yürüyebilmesinin temel unsurları hukuk ve ekonomidir. AKP ise bu ikisini tamamen yok etti” diyen Altan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seçimlerde aldığı yenilginin ardından , “Türkiye Cumhuriyeti sandıkta kurulmamıştır” şeklindeki çıkışına işaret ederek, “‘Seçimlerde yenilince sandığı yok sayarız’ manası çıkan ve hiçbir demokratik hukuk devleti anlayışına sığmayacak ve aynı zamanda da tehdit içeren bir söz” diye belirtti.
‘AKP’de değişim mevcut koşullarda mümkün değil’
Yine özellikle seçim sonrası iktidara yakın medyalar aracılığıyla dolaşıma sokulan AKP’de değişime gidileceği yönündeki kimi tartışmaların mevcut koşullarda mümkün olmadığını söyleyen Altan, şöyle konuştu:
“Türkiye demokratik bir düzenden çok uzaklaştı ve şuanda kendi anayasasını bile uygulamıyor. Demokratik bir hukuk devletinde en önemli şey milli iradeyse bu en büyük güven oylaması ve halk güvenoyunu geri çekti. Yani halkın güvenoyunu çektiği bir ortamda parlamenter bir rejim olsa seçime gitmesi gerekir siyasal iktidarın. Ama bu yokmuş gibi, AKP ve MHP’nin toplamı bile ikinci parti konumuna düşmemiş gibi bir tavır hakim. Bu tür bir siyasi manipülasyon ve yorumlarla bir şekilde fiili durum aşılamaz. AKP demokrasi, halk iktidarı ve insanların yaşadığı refahı özgürlüğü için geliyormuş gibi yapıp tam tersine hazineye çökme, denetimsizlik, hukuksuzluk ve sonunda devletleşti. Bunun sonucu iflastır ve oraya doğru gidiyor. Ben AKP-MHP’nin bundan vazgeçeceğini sanmıyorum.”
‘Cami ile kışla arasında sıkışıp kaldık’
CHP’nin 1977’den sonra ilk defa seçimlerden birinci parti olarak çıkmasının tarihi bir fırsata dönüşebileceğine dikkati çeken Altan, “Bu çürümenin içinden yeni bir umut doğuyor ama bu umudun kalıcı olabilmesi için CHP de bu çürümüş-köhnemiş, halka yaramayan yapıyı tekrardan inşa edecek mi, yoksa AKP’nin yanlışlarını devam ettirecek mi? CHP kendi tanımını yapacak. Yani CHP sahiden hukukun yanında provokasyona karşı Wan’a giden heyet mi, Bolu Belediyesi mi, Afyonkarahisar Belediyesi mi, hangisi? Bugün YÖK başta olmak üzere 1980 darbesinin tüm kurumları, siyasi partiler yasası duruyor. Yani cami ve kışla arasında sıkışıp kaldık biz. Kışla vesayeti döneminde de YÖK değişmedi, siyasal İslam vesayeti altında da değişmedi. Çünkü ortak noktaları cumhuriyeti demokratikleştirmeye yönelik durmamak. CHP bu dönemde kışlacıların sesi mi olacak yoksa demokratik bir cumhuriyet için en başta siyaset kurumunu mu değiştirecek?” ifadelerini kullandı.
‘DEM Parti ittifakı olmadan seçimi kazanamıyorsunuz’
Seçimin başarılı partilerinden birisinin de DEM Parti olduğunu söyleyen Altan, “Burada siyasal iktidarın Kürt siyasetiyle uğraşmasını tersten okumak lazım. DEM Parti ile ittifak yapılmadığı vakit seçim kazanamıyorsun. DEM Parti Kürt siyasetinin çok büyük bir gücü. Demokratikleşmenin önünü açabilir. Çünkü bu iş Ankara’da, devlet de çözülür dediğin vakit halktan kopuyorsun. Ankaralılaşıyorsun. Onun dengesi var. Bundan sonraki yol önemli; demokratikleştirmenin öncülüğünü yapacaklar mı yapmayacaklar mı?” diye kaydetti.
DEM Parti’nin siyaset arenasındaki gücünün seçimlerde daha da açığa çıktığını ve tüm bu gelişmelerle iktidarın hedefi olmaya devam ettiğini söyleyen Altan, Wan’da yaşanan irade gaspı girişiminin bunun en büyük örneklerinden birisi olduğunu belirtti. Altan, şunları söyledi: “Devlet iradesiyle halk iradesini yok saymak akıl alır iş değil. Wan’da halkın tepkisi de hukuktan yana olmak, evrensel hukuku savunacağım demekti. Düşünebiliyor musunuz bölgede kendi iradesi oy veriyor ama yerine kayyım geliyor. Kayyım tüm paraları harcayıp borçlanıyor ama hesapta soramıyorsun. Bu kez sadece bölgede değil tüm Türkiye bu özgürlüklerin yok olması ve hukuksuzluğa karşı bağırdı.”
‘Bütün sorunları çözebilecek bir yeni inşa tartışılmalı’
İktidarın güç kaybetmesiyle değişim umudu artsa da genel siyaset konusundaki tartışmaların hala devam ettiğini ifade eden Altan, “Şimdi burada rejimin çürüdüğü yerde aslında oturup siyaset kurumunun Türkiye’nin dertlerine çare olabilecek bir tazelenmeye, demokratikleşmeye yönelik hangi adımları atacağı noktasında bir mutabakat lazım. Herkesin çevresiyle bağlantılı, sosyolojik konumuyla ilgili taleplerinde farklılaşma var ama temelde herkes daha özgür yaşamak istiyor. Bunun geçtiği yer de yerel idarenin, yerel yönetimlerin, temel hak ve özgürlüklerin temel demokratik kuralların yeniden inşası, bunun seslendirilmesi, yaygınlaştırılması ve içselleştirilmesinin öncülüğünü yapmak lazım” dedi.
“Cumhuriyet rejimi yüzyıldır demokratikleşemedi” diyen Altan, çözümün mevcut siyaset kurumunun tekrardan inşa edilmesinden geçtiğine vurgu yaptı. Altan, “Şuanda tüm partiler siyasi partiler yasasına göre kuruluyor. Siyasi partiler yasası 12 Eylül’ün yasası. Yani yerel yönetimler bir vesayet rejiminin yerel yönetimleridir. Anayasanın 127’nci maddesi merkezi yönetimin vesayeti olarak tanımlar belediyeleri. Bunlarla hiç uğraşmadan Türkiye’nin önü açılamaz. Yani daha ciddi, daha popüler olmayan ama bütün sorunları çözebilecek bir yeni inşanın hukuksal tartışması içine girmek lazım. Yani çok ciddi bir çalışma içine girerek temel hak özgürlükleri, anayasanın 127’nci maddesini, demokratik belediyecilik, demokratik siyaset, demokratik sistem aynı zamanda kimsenin şu anda dillendirmek istemediği parlamenter rejimin gerçek işleyişini sağlamak gerekir” diye belirtti.
Altan, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Halkın demokratik çığlığına inanıyorum. Yani şuan bir umut ve çıkış imkanı yakaladı Türkiye. Ama bunun hayata geçebilmesi için bu siyaset kurumunun bu çürümüş, köhnemiş ahlaksızlığını sona erdirecek siyasi bir iradeye ihtiyacımız var. Muhalefet, demokratikleşmenin öncülüğünü yapabilecek mi? Parlamenter rejimi derhal hayata geri çağırmak için mı çaba sarf edecek? Yoksa Erdoğan’ın yerine kim geçecek kavgası mı verecek? Halkın talebini daha güçlü ifade edebilecek gerçek demokratik bir siyaset kurumuyla yolunu açma isteği, bunu ifade etme gücü daha sağlıklı bir yere gitmemizi hızlandırır.”
Haber: İbrahim Irmak\MA