KENAN KIRKAYA
Görüşmeyeli epey zaman oldu. Şey, aslında seni daha önce arayacaktım ama işte biliyorsun araya kimi “küçük” sorunlar girdi. Yeniden belki bir beyaz sayfa açabiliriz diye düşündük. Yani düşündük derken; Putin öyle istedi, yoksa yine aramayacaktım. Putin çok ısrar edince kıramadım. Sende ne bulduysa: “Esad’sız olmaz!” diye tutturdu.
Oysa biz 2011 yılından beri sensiz olabileceğine inanmıştık. İnanmıştık derken bizi kandırdılar, gaza getirdiler; senin gidici olduğunu, bize yakın grupların iktidara geleceğini söylediler. İlk yıllarda da işler iyi gidiyordu, Suriye’nin neredeyse büyük bölümünü kaybetmiştin, biz o zamanlar Halep’teki Emevi Camii’nde namaz kılacaktık, Şam’a gelip oradaki kardeşlerimizle kucaklaşacaktık. Tamam sana o zamanlar “katil Esed” diyorduk, Sisi’ye “darbeci” diyorduk. Ama valla bak kötü niyetimizden değildi, gaza gelmiştik. Yoksa biliyorsun eskiden de sana “kardeş Esad” diyorduk, sonra katil Esed dedik şimdi yine kardeş Esad diyoruz. Ne var bunda? Abartma sen de… Sonuçta hepimiz hatalar yapıyoruz, vallahi bak bu gaza gelmenin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Gaza gelerek söylediğimiz her şeyin bugün tersini söylemek ve yapmak zorunda kalıyoruz. Bunun nasıl büyük bir fedakârlık olduğunun hakkını teslim etmeni, en azından anlayışla karşılamanı bekliyoruz.
Sevgili kardeşim Esad, bak gerçekten bütün bunların asıl mağduru biziz. Orta Doğu’nun lideri olmak istemiştik, sadece onun için de Suriye’nin lideri olmamız, Mısır’ı dizayn etmemiz gerekiyordu. Hatta bir ara Libya’ya kadar hedef büyüttük. Bize gönül veren, destek veren çok kardeşimiz vardı oralarda, onlara her türlü yardımı da yaptık. Ama olmadı işte, hesapsız gelişmeler yaşandı, Putin ve İran oyuna dahil oldu. Sen direndin, senin gideceğini söyleyen herkes bu tutumundan vazgeçti. Son ana kadar direndik ama artık gitmeyeceğini biz de kabul ediyoruz. Hani Putin’in, İran’ın olaya müdahil olmasını bir yere kadar anlayabiliyorum da bu Kürtlerin böylesine güçlü bir şekilde oyuna dahil olmasını, yenilmez denilen IŞİD’i yenilgiye uğratmasını, kendi sistemlerini kurmalarını ve bu sistemin dünya halklarının hayranlığını kazanarak bölgede de model olmasını asla aklımız almadı. Stratejik derinliğimize göre öyle olmaması gerekiyordu. Valla bak bu işin içinde bir iş var, yoksa Kürtler bunu yapabilecek güçte, kudrette ve birikimde değil; olamaz, olmamalı… Aslında onların da seninle savaşmaları, ÖSO’ya katılmaları gerekiyordu, sonra onların icabına bakılacaktı. Seninle savaşmadılar, ÖSO’ya katılmadılar, “Bu bizim savaşımız değil, biz kendimizi koruruz” dediler ve bin yıldır herkese asker olan bu halk tarihinde belki de ilk kez; halkların çıkarlarını esas alıp, kimsenin askeri olmadı. Bu yüzden yaptığımız her yanlışı samimiyetle düzeltmeye çalışıyoruz; Sisi’ye darbeci, sana katil, Hafter’e terörist demekten vazgeçtik. Sadece Kürtlerin yanı başımızda varlık göstermelerine razı değiliz, onları engellemekten vazgeçmedik. Bak hem kardeşçe bir itirafta bulunayım: Bizim geçmişte yaptığımız her şeyin nedeni Kürtlerin bugünkü güce ulaşmasını engellemekti; işler mi ters tepti, stratejik derinliğimiz stratejik ve trajik sefalete mi dönüştü emin değilim ama Kürtleri durduramadık.
Geçen gün aile bakanımız da açıkladı, “Tek amacımız var o da Kürtlerin statü elde etmesini engellemektir, var gücümüzle Kürdistan’ın kurulmasını durdurmaktır” dedi. Diyeceksin ki bu iş Aile Bakanına mı kaldı? Eee tabii geçmişte biz “Bunlar 10-15 çocuk yapıyor” diyerek hatta bir ara “Kürtaj Roboski” ilişkisi kurarak, onun alanına müdahale edince aile bakanı da şimdi stratejik ve askeri meselelere dair söz söyleme hakkını kendisinde buluyor. Neyse o bizim iç işimiz ama esas olarak bizim görüşümüzü dile getirdi aile bakanımız. Geçmişte biz de defalarca “sınırlarımızda Kürt devletinin kurulmasına izin vermeyiz” dedik. Tamam onlar “biz devlet istemiyoruz” diyor, hatta kurdukları yönetim modeli ulus devleti inkar ediyor ve herkes de bunu kabullenmiş durumda. Aslında bizim için de mesele tek başına devlet değil, biz esas olarak hiçbir şekilde statü elde etmelerini istemiyoruz. O nedenle bir gün soluğu Tahran’da, bir gün Soçi’de, bir başka gün dünyanın bilmem hangi başkentinde alıyoruz; hatta senin kapını bile çalmak zorunda kaldık. Hadi gel inadından vazgeç, biz ettik sen eyleme, gel şu Kürtleri birlikte durduralım vallahi de billahi de şimdiye kadar İdlib başta olmak üzere sana söz verip yerine getirmediğimiz her meselenin gereğini yerine getireceğiz. Yeter ki sen tamam de…
NOT: Tahran ve Soçi zirveleri sonrasında Esad ile bir telefon görüşmesi yapılacağı iktidar basını tarafından propaganda edilmeye başlandı. 2011 yılından beri devleti yöneten ve Suriye konusunda yıllardır mevcut politikayı sürdüren biri Esad ile telefonla bunlar dışında ne konuşabilir?