Bu akşam Almanya saati ile 18:00’de ilk sonuçlar geldiğinde yapılan tahminlerin gerçeğe uygun olup olmadıkları anlaşılacak. Gene de seçimleri hangi parti önde bitirirse bitirsin, şimdiden belli olanın önümüzdeki birkaç ayın sert koalisyon görüşmeleriyle geçeceğidir. Koalisyon görüşmelerinde dış politikanın belirleyici bir faktör olacağını da şimdiden söyleyebiliriz. Gene aynı kesinlikle bir “sol ittifakla” politika değişikliği umudunu taşıyanların hayal kırıklığına uğrayacaklarını öngörebiliriz.
Reformizmi içselleştirmiş ve bütün gücünü parlamentarizme yoğunlaştırmış olan Almanya toplumsal ve siyasi solu hükümet ortağı olabilmek için gösterdiği tüm çabaya rağmen, belirleyici rol oynamaktan çok uzaktadır – bir biçimiyle hükümete ortak edilse veya dışardan destek vermesine izin verilse dahi. Çünkü “hükümet sosyalistlerinin” iktidar ortağı olup, parlamenter girişimlerle gerçekleştirilecek dönüşüm ile kapitalizmi aşma iddiaları hayalden başka bir şey değildir.
Aslına bakılırsa “hükümet sosyalistleri” hakkında söylenmesi gerekenler 120 yıl önce söylenmiş. O açıdan Rosa Luxemburg’un 1901’de Fransız sosyalisti Millerand’ın hükümet ortağı olmasıyla ilgili yorumunu anımsatmakta fayda var: “Önce hükümete yönelik sosyalist eleştiriden vazgeçildi ve siyasi aydınlatma faaliyetleri sonlandırılarak, siyasi mücadele parlamentoya yoğunlaştırıldı. Ardından muhalefet olmaktan vazgeçilip, anlık parlamenter kombinasyonların sebatsız fraksiyonuna, hareketlerini burjuva partilerinin belirlediği bir kuklaya dönüşüldü.”
Rosa Luxemburg’un yorumunu parlamenter mücadeleyi hiçe saydığımız için alıntılamadık. Tam aksine, komünistler ve devrimciler için yaşamın her alanı bir mücadele sahasıdır. Ve doğrudan sokakla bağlantısı olan parlamenter mücadele ile verili koşullar altında dahi ezilen ve sömürülen sınıfların gündelik yaşam koşullarını iyileştiren reformları, sınıf mücadelesini, dolayısıyla sosyalizm için verilen çabaları destekleyecek demokratik ve sosyal kazanımları elde etmek elbette olanaklıdır. Nihâyetinde salt yarın değil, bugün ve burada yaşamın her alanını iyileştirmek değil midir amacımız?
Ancak Almanya gibi bir emperyalist ülkede, iktidar ve mülkiyet ilişkileri sarsılmamış, sendikal mücadele sönümlenmiş, toplumsal direnç mekanizmaları atomize edilmiş ve ırkçılık çoğunluk toplumunda kök salmışken, yüzde 6-7 oy desteğine sahip reformist solun yürütmenin kendi masasına oturmayı kabul etmesiyle neoliberalizme, militarist ve yayılmacı politikalara eklemlenmekten ve emperyalist devletin ehlileştirilmiş kuklası olmaktan başka bir şansı kalmayacaktır. “Solun” böylesine muğlaklaştırıldığı günümüzde asıl görevin gerçek anlamda demokratik, toplumsal, eşitlikçi ve ekolojik dönüşümleri sağlamak için sokağın örgütlenmesi, sınıf hareketi başta olmak üzere, toplumsal direnişin örülmesi olduğu bu akşam yeniden teyit edilmiş olacak. Teyit edilecek bir diğer gerçek ise, bu görevleri siyasi önceliği hâline getirmeyen her türlü “sol” hareketin önünde sonunda tarihin çöplüğüne gömülecek olmasıdır.