Suriye’deki gelişmeler Kürtleri, Kürt sorununu uluslararası alana taşıdı. Sorun çok sağlıklı bir çerçevede tartışılmıyor, herkes bulunduğu yerden kendi çıkarları doğrultusunda meseleyi tarif ediyor, sorunsallaştırıyor ya da görünmez kılıyor. Şimdiye kadar bizzat Kürtlere karşı yapılan saldırıların kaynağı olan güçler birden bire Kürtlerin saldırı tehdidi altında olduklarını keşfetti. Hayırdır inşallah…
Öyle ya da böyle yıllardır görünmez kılınan bir hakikat artık görünür oldu ve dolaşıma girdi. Bu, Kürt meselesinde yeni bir dönemin başlangıcıdır. Sonrasını kestirmek için henüz erken ancak belirleyici olacak olan yine Kürtlerin kendi özgüçleri ve dinamikleridir.
ABD’nin çekilip çekilmeyeceği tartışmaları, “Kürtlere karşı saldırı tehdidi var mı yok mu” tartışmasını beraberinde getirdi. ABD ve kimi batılı ülkeler AKP-MHP iktidarının Kürtleri hedef aldığını belirterek bu duruma seyirci kalınamayacağını açıkladı. Mesele bu konuda uluslararası güçlerin bir samimiyet testine tabii tutulması değil, meselenin geldiği aşama ve içine girdiği düzlemdir. Bu durum, çözülmemiş bir sorunun Türkiye’nin başını ağırtacağının, uluslararası alanda daha fazla malzemeleştirileceğinin göstergesidir. “Çözmeyen çözülür” diyalektiği devrededir.
Şimdi bu yeni duruma karşı, geçmiş politikalardan ders çıkarmak yerine AKP iktidarı savunma psikolojisiyle hareket ediyor. Yeniden, “bizim Kürtlerle bir sorunumuz yoktur, biz Kürtlere karşı değiliz” ezberine dönüyor. Hatta, “Suriye’de çözüm planımız var” şeklinde uluslararası mecralarda makaleler yazıyorlar. Yeniden, “İyi Kürt, kötü Kürt” ayrımı yapılmaya ve aynı oyun planı bu söylemler üzerinden geliştirilmeye çalışılıyor.
AKP hükümetinin bu söylediklerini duyunca insanın “Allah’tan Kürtlere karşı değiller, Kürtlerle bir sorunları yok. Ya olsaydı?” diye sorası geliyor.
Gerçekten iktidarın Kürtlerle sorunu olsaydı, Allah korusun, Mecliste Kürt-Kürdistan sözleri yasaklanırdı. Oysa şimdi iktidar ne yapıyor, “Suriye’de Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı yerlerdeki kent meclislerinde Kürtlerin yer alacağını” müjdeliyor. Aksi mümkün mü? Öyle olsaydı iktidar, Kürtlerin kendi iradeleriyle seçtikleri belediyelere el koyar, kayyum atar, o belediyelerin önüne polis yığınağı yapardı. Hatta atanan o kayyumlar gidip Kürt illerinde Kürtçe tabelaları indirir, Ahmedê Xanî, Mehmet Uzun, Cigerxwîn, Orhan Doğan gibi Kürt şahsiyetlerini heykellerini kaldırırdı. Seçilmiş belediye eşbaşkanlarını, milletvekillerini tutuklatırdı.
Allah korusun iktidar Kürtlere karşı olsaydı, örneğin iktidarın en yetkili ağızları gidip Rusya’da, Avrupa’da, “Suriye’de asla bir Kürt devletine ve oluşumuna izin vermeyiz” diye açıklama yapardı. Hatta iktidar Kürtlere karşı olsaydı, 25 Eylül 2017 tarihinde yapılan Kürdistan referandumuna en büyük tepkiyi AKP gösterir, bu referandumu geçersiz kılmak için İran ve Irak arayışlar içerisine girerdi. Daha düne kadar işbirliği içinde olduğu Kürt oluşumları, “Üzerinize kapıyı kaparım, açlıktan ölürsünüz” açıklaması yapardı. Hatta, seçim öncesi İstanbul’da göndere çekilen Irak Kürdistan Bölgesi bayrağı AKP medyasında “Korsan bayrak, Kerkük’te ikinci işgal girişiminin göstergesi” diye manşetlere çekilirdi. Afrin’e girilir, Kürtlerin sembolü olan Kawa’nın heykeli yıkılır, Kürtlere ait semboller saldırılara uğrardı. Eğer Kürtlerle ilgili iktidarın, iktidarların sorunları olsaydı, örneğin THİV’in açıkladığı sokağa çıkma yasağı ilan edilen ülkenin bir bölümü, aynı zamanda toplu mezar haritası, aynı zamanda kayyumların atandığı harita, aynı zamanda iktidarın az oy aldığı ve Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölge olurdu. Neyse ki Kürtlerle sorunları yok!
Yapılmış ve yaşanmış olan önemlidir, ancak daha önemlisi yapılacak olandır. Hiç bir şey için geç değil, “Kim kime karşı, kim kim için tehdit” tartışmalarını, “Kim kiminle tarihi ittifaklar kurdu, kim kiminle ortak yaşamı yarattı, kim kiminle demokrasi deneyimini geliştirdi ve Ortadoğu halklarının makus talihini değiştirdi” tartışmasına da dönüştürmek mümkün. Yeter ki eski ezberler, yanlışlar üzerinden aynı yanlışlarda ısrar edilmesin.