Devrimci zekâ yeterince iyi kullanılırsa bütün o büyük mekanizmaları her zaman parçalar. ‘Spies for Peace’ üyeleri bundan çok fazlasını yaptılar ve muazzam bir ilham kaynağı oldular
Arif Mostarlı
“Bir tarlanın ortasındaydık ve dizlerimize kadar gelen çamurun altında bir kazan dairesi ve koca bir gizli ofis vardı… Dehşete kapıldık, nasıl anlatayım ki? Stanley Kubrick filmi gibi bir şeydi yani. Kafamız çok karışmıştı.”
Eh, normal tabii, o kadarını beklemiyorlardı çünkü. Evet, 20-22 yaşlarındaki dört genç insan, oraya bir şeyler bulmaya gitmişlerdi ama koca bir gizli devlet ofisi de biraz fazlaydı yani.
Neredeyse 60 yıl oluyor ama kendilerine komik bir şekilde “Barış İçin Casuslar” (Spies for Peace) adını veren o müthiş zeki insanlar topluluğunun 1963’te yaptığı şey, bugün hâlâ bir efsane.
Anti-militarizm rüzgârı
1950’ler ve 60’lar, nükleer savaş karşıtlığının tüm Avrupa’da kabardığı bir dönemdi ve sürecin en büyük tartışması da ‘geleneksel’ yoldan yürüyen hareketlerle doğrudan eylem grupları arasındaydı. Ilımlılar Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nda (CND) örgütlenirken, radikal kanadın en önemli organizasyonu olan ‘100’ler Komitesi’ (C-100), anti-militaristleri çekmede oldukça başarılı olmuştu. Ancak, eylemlerin giderek tekrara dönüşmesi, bu çatı örgütünde de sıkıntılar yaratmaya, genç kesimler rahatsız olmaya başlamıştı.
Tam bu aralarda C-100 içinde oluşan küçük bir grup, yeni yollar arayışı içindeyken, Reading bölgesindeki bir tesisatçıdan aldıkları bilgi her şeyi değiştirdi. Bilgide, yer altında bir tür gizli sığınaktan söz ediliyordu ve 4 genç, 16 Şubat 1963’te korkunç bir tipi ve soğuğa rağmen karla kaplı tarlalarda yürüyerek söylenen yeri Warren Row’da buldular. Fotoğraflar çektiler, açık kalmış kazan dairesi kapısından içeri girip büyük bir çalışma ofisi ve yaşam merkezlerini keşfettiler. Karşılaştıkları şey, RSG, yani bir nükleer saldırı durumunda sivil halk ölürken “ülkeyi yönetecek” seçkinler için tasarlanmış yaşam ve yönetim merkezlerinden biriydi.
Cüretkâr bir plan
20 Şubat’ta grup heyecanlı bir toplantıda ne yapacaklarını tartıştı. Ellerinde muazzam bir bomba vardı! Ezici çoğunluk, keşfedilen materyal temelinde bir broşür hazırlama ve onu 10 Nisan’daki Aldermaston Yürüyüşü’de dağıtma kararını aldı. Yetmedi, 4 kişilik bir ekip bir kez daha Warren Row’a gitti. Bu kez daha hazırlıklıydılar. Gece girdiklerinde bütün belgelerin kopyalarını alıp, odaları, dolapları kayda geçirdiler. Hepsi eldivenliydi, kilitleri de özenle açtılar. Sabaha karşı, her şeyi yerine koyup bir bavul dolusu belge ve filmlerle çıktılar.
Tüm toplantılar gizliydi artık. Kayıt yok! Telefon yok! Haftalarca eldivenle yaşadılar. Sonunda, 25 Mart’ta “Tehlike! Resmi Gizli RSG-6!” başlıklı broşür taslağı karara bağlandı. Bilinen tüm RSG’lerin konumları, personel isim listeleri, fotoğraflar, planlar, her şey! ‘Barış için Casuslar’ unvanı da o gün netleşti. Çoğaltma 4 bin adet olarak planlandı.
Yaklaşık 2 bin kopya, bütün barışçı gruplara ve sola, bin kopya basına ve milletvekillerine kadar herkese postalanacak, kalanı ise yürüyüşte dağıtılacaktı. 6-7 Nisan’da her şey hazırdı. Yine hepsi eldivenle yapılan çoğaltma, paketleme, pullama ve postaneye götürme işleri bitti ve daktilolar yakılarak nehre atıldı, grup üyelerinin evleri adeta dezenfekte edildi.
İpin ucu kaçınca…
Sonuç muhteşemdi! Postalanan ve yürüyüş sırasında dağıtılan broşür, korsan basım dalgalarıyla yüzbinlerce nüshaya ulaşmıştı. O kadar çok korsan baskı vardı ki, polis asla orijinal metne ulaşamıyor, baskınlardan sonuç alamıyordu. Ne o zaman, ne de sonra asıl gruptan hiç kimse tutuklanmadı. Bertrand Russell ve CND’nin yaşlıları, hatta ıkınıp sıkınarak Komünist Parti bile desteğini açıklamıştı. En son Vanessa Redgrave, broşürü miting kürsüsünden de okuyunca anonimlik en üst düzeye çıktı. Artık herkes ‘Spies for Peace’ydi!
Sağcı basın elbette ‘vatan hainleri’ için idam sehpalarını kurmuştu ama asılacaklar nerede? Eylemcilerin zekâsı polisi sekize katlamıştı! Ne bir parmak izi, ne tanık! Aylar boyunca yüzlerce yeri basıp önüne geleni gözaltına alan polis, grubun tek bir üyesini bile tutuklayamadı! Hatta bazı üyeler gösterilerden tutuklandı ama broşürden değil! Grup daha sonra da birkaç operasyon daha yaptı ama hiçbiri Warren Row kadar sarsıcı olmadı ve faaliyetini “zirvedeyken” sona erdirdi.
Hepsi yirmili yaşlarda ikisi kadın sekiz kişiydi onlar. Bugün bile hâlâ tam olarak bilinmiyorlar. Mike Lesser ve Ken Weller’ın üyeliği ölüm ilanlarıyla anlaşılırken, bu onuru yaşarken kendi isteğiyle kabul eden Nicolas Walter ve eşi Ruth Walter dışındakiler resmi olarak hala meçhul.
***
Ha yok, bu yazıyı okuyup da hemen aklınızdan öyle şeyler geçirmeyin. O günler devletlerin bir şeyleri gizli tutmaya çalıştığı daha ‘edepli’ günlerdi. Artık öyle değil. Her şey açık açık yapılıyor, gizli saklı bir şey yok. Ama yine de “İnsanların gerçeği ortaya çıkarmak için kendi hükümetlerini gözetlemeleri gerektiği fikri çok güzeldi” diyen ve mezarına “özgürlük bir kariyerdir” sözünü kazıyan bu cesur ve zeki insanlar hiç unutulmayacak. Çünkü yaptıkları bir kamu hizmetiydi ve tam da söyledikleri gibi: “İhanet, kamu hizmeti haline geldiğinde ihanet değildir.”
Şan olsun onlara; her nerede yaşıyorlarsa ya da hangi toprağın altındaysalar!