Geçmiş geçmişte kalmıyor. Geçmiş kişinin duygu, düşünce, yaşam, davranış, ahlak, vicdan gibi bütün yanlarıyla kişilik oluşumunu belirlemede temel rol oynuyor. Geçmiş insanın peşini bırakmıyor, kaderinin esas belirleyenidir.
Bu girişi şunun için yaptım. 4 Mayıs 1937 tarihi Dersim Tertelesi’nin başladığı gündür. Tertele üzerinden 84 yıl geçti ve kök kazımaydı. Dersim, adeta doğası ve insanıyla bir daha var olmaması için yok edilir. Yanı tunç (Tunceli) gibi bir el Dersimlinin tepesine indirilir. Terteleyi yaşayan Dersimliler, “Munzur’un kızıl kan aktığını” söyler.
Tertelenin 84. yıldönümü vesilesiyle tartışmalar yapılıyor, kimi belgeler açıklanıyor ve onlar üzerinden katliamın anlaşılması için değerlendirmeler yapılıyor. Önemli değerlendirme ve sonuçlar da çıkıyor. Terteleden 19-20 yıl sonra Ali doğar. Ali kökleri Dersim’e uzanan bir kişidir. Onun tarihsel serüvenindeki kimi tespitler tartışmalara fayda sağlayabilir.
Ali ilkokula başladığında tek kelime Türkçe bilmiyor, ana dili Kürtçeyi konuşuyor. Okulda Kürtçe konuşmak yasaktır. Ali’nin Türkçeyi öğrenme sürecinde yaşadıkları ayrı bir dert. Aşağılama, horlanma gibi yaklaşımlardan kendini dışlanmış hisseder ve içe kapanık bir kişilik kazanır. Bu durum Ali’de kin ve öfke biriktirecektir.
Ali bütün zorlanmalarına rağmen iyi bir üniversitede okur ve mühendis olur. Ailesinin olanakları vardır. Lisansüstü eğitim için Almanya’ya gider. İyi bir üniversiteye de kabul edilir. Almanca yeterlilik sınavını kazanır ve eğitime başlar. Kişisel kurtuluş için Ali’nin önü açıktır. Ancak vicdanı ile kişisel kurtuluş arasında gidip gelir Ali. Sonuçta vicdanının sesine kulak veren Ali, okulu bırakıp özgürlük akışına dâhil olur.
Ali’nin vicdanının oluşturan acılı, zulüm dolu binlerce yıllık tarihinin etkileri altında, özellikle Dersim Tertelesi belirgin rol oynar. Ailesi Tertele’den söz etmez. Doğduğu köyde de Tertele’den söz eden yoktur. O konuda sanki suskunluk kararı vardır.
Ali’nin babası okumayı bilmiyor. Okul yıllarında babası Ali’ye Ebu Müslim Horasani’nin cenk kitaplarını sesli okutur ve dinler. Okumalarda yoğunca zulüm ve katliamlar içeren pasajlar vardır. O bölümleri dinledikçe babası ağlar ve Dersim’deki katliamlardan bölümler anlatmaya başlar. Mağaralara sığınan binlerce insanın gazlanarak nasıl zehirlendiği, Munzur Nehri’nin cesetlerle nasıl dolup taştığı ve suyun kızıl kanla aktığını anlatır. Yani cenk kitaplarındaki kanlı anlatım babasına Dersim’i hatırlatır ve kendini tutamayarak gözyaşlarıyla Dersim’le o katliamları mukayese ederek anlatır. Babasından bunları dinleyen küçük Ali de ağlayarak okumayı sürdürmeye çalışır.
Bu okumalar ve babanın Tertele anlatıları çok uzun zaman devam edecektir. Babanın o anlatılar içinde, “Kürt olduklarını, dillerinin Kürtçe olduğunu, Tertele ile kökümüz kurutulmak istendi” şeklinde ayrıntılayarak Ali’ye anlatır.
İşte Ali’nin kişisel tarihine babanın Tertele anlatıları ve okul yıllarında karşılaştığı ayrımcılık, Türkçeyi öğrenme zorlukları ve telaffuzda yaşadığı güçlükler, aşağılanma gibi yaklaşımlar vicdanının acılı ve kendisini arama serüvenini başlatır. Sonraki süreçte Ali, bunu bilinçle tamamlayacak ve okulu bırakarak özgürlük arayışına yönelecektir.
Bu anlatı Ali’nin hayatındaki minnacık bir kesittir. Tertele ve Kürt sorunu denen mesele Ali’nin ruhunda yaşanandır. Kendini bulma arayışıdır. 1950’lerde doğan Kürt çocukları Ali benzeri bir süreci yaşadılar. Onların arayışı 70’lerde özgürlük akışını başlatacak ve milyonlaştıracaktır. Bu vesileyle Seyit Rıza ve Zarifeleri saygı ve minnetle anıyorum.