Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde girdikleri ölüm orucunda Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Hayri Durmuş’la birlikte hayatını kaybeden Ali Çiçek’in ablası Ayşe Çiçek: ‘Öcalan Kürdistan’ın temeli, onlar ise Kürdistan’ın direği oldular.’
Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan 12 Eylül 1980 askeri darbesi sürecinde devreye sokulan insanlık dışı uygulamalardan en çok Kürtler nasibini aldı. Darbe sonrası Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi, işkence ve insanlık dışı uygulamaların merkezi oldu. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran’ın yönetimindeki cezaevi, söz konusu uygulamalar nedeniyle ilerleyen süreçte “Dünyanın en kötü şöhretli” 10 cezaevi arasına girdi. Ancak bu uygulamalara karşı ortaya konulan direniş de Kürtlerin verdiği özgürlük mücadelesinin temel yapı taşı oldu.
PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan’ın, ağır işkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı 1982 Newrozu’nda üç kibrit çöpüyle bedenini ateş vermesi bu tarihi direnişin ilk adımı oldu. Doğan’ın yaktığı ateş, 58 gün sonra teslimiyeti kabul etmeyerek, kaldıkları koğuşta kol kola girip bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner ile daha da gürleşti. Kurtay, Anyık, Zengin ve Öner, eylemleriyle “Dörtler” olarak hafızlara kazındı.
Tarih yaprakları 14 Temmuz 1982’yi gösterdiğinde ise, PKK’nin öncü kadroları Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek öncülüğünde, tarihe “Büyük Ölüm Orucu” olarak geçen eylem başladı. Eylemin 56’ncı günü olan 7 Eylül’de Kemal Pir ve Akif Yılmaz, 13 Eylül’de Hayri Durmuş ve 17 Eylül’de ise Ali Çiçek ölüm orucunda yaşamını yitirdi. Ölüm orucunda hayatını kaybedenler, mücadeleleriyle “teslimiyet değil, direnişi seçenler” olarak hafızalara kazındı.
Ölüm orucunda yaşamını yitirenlerden en genci olan Ali Çiçek’in ablası Ayşe Çiçek, kardeşinin verdiği mücadeleyi anlattı.
‘Haksızlığı kabul etmezdi’
Kardeşinin Hilvan’ın Kuskunlu mahallesine bağlı küçük bir mezrada dünyaya geldiğini ve ailenin en küçük çocuğu olduğunu aktaran abla Ayşe Çiçek, “Çok zengin bir aile değildik, kendimizce idare ediyorduk. Babam çiftçiydi ve görme engelliydi. Ben 10, Ali de henüz 2 yaşındayken Hilvan’a taşındık” dedi. Çiçek, “ele avuca sığmaz” olarak nitelendirdiği kardeşi Ali Çiçek’i şöyle anlattı: “Daha küçükken bile kuvvetliydi. Sinirli, güçlü ve her zaman cesaretliydi. Çocukluğunda bile asla haksızlığı kabul etmezdi. İlkokulu Hilvan’da, ortaokulu Ceyhan’da, liseyi ise Urfa’da okudu. Ben, o ilkokulda iken evlendim. Liseye ilk başladığı zamanlarda faşistler ile kavga etti. Yapılanlara tahammül etmemiş, onlara karşılık vermiş. O zaman ilk defa tutuklandı. Yaklaşık 2 ay Adana’da tutuklu kaldı. O süreçte ilk defa Kemal Pir ile tanışıyor. Döndükten sonra artık mücadele aklına girmişti. Sonra hareketin içerisinde yer aldı. O zaman hiçbir şey ona engel olamıyordu. Harekete girdikten sonra değişime de uğradı. Harekete, partiye çok bağlıydı. Devrime karşı büyük bir inancı vardı. ‘Onlar yaptı biz nasıl yapamayız?’ diyordu. Onunla o zaman da gurur duyuyorduk ama bu kadar büyük düşündüğünü bilmiyorduk.”
‘Arkadaşlarımın ağzına peynir girmiyor, ben yiyemem’
Kardeşinin özgürlük mücadelesi vermeye başladığı dönemde neredeyse tüm bölgeyi gezdiğini ve kendisiyle sadece birkaç kere görüşebildiklerini aktaran Ayşe Çiçek, kardeşiyle yaptığı bir görüşmede aralarında geçen diyalogu şöyle anlattı: “Kahvaltı yaptığımız sırada sofrada peynir vardı. Ama o, peynire hiç dokunmadı. Sebebini sorduğumda, ‘Arkadaşlarımın ağzına peynir girmiyor, aç susuzlar, ben bunu yiyemem’ dedi. Sadece çay içip, ekmek yedi o gün.”
Gardiyanın ihbarı, işkence, Kürtçe yasağı
Kardeşinin daha sonra bir gardiyanın ihbarı sonucu yakalandığını ifade eden Ayşe Çiçek, kardeşinin Urfa’da cezaevinde 3 ay işkence gördüğünü söyledi. Çiçek, kardeşinin 2 yıl boyunca Diyarbakır Cezaevi’nde kaldığını ve burada da ağır işkencelere maruz kaldığını dile getirdi. Çiçek, cezaevindeyken yaptıkları görüşmeye işaret ederek şunları söyledi: “Sadece ‘Nasılsın?’, ‘İyi misin?’ ve araya giren köpek sesleri… Konuşma hep böyle devam ediyordu. Durup birbirimize bakıyorduk. Kürtçe konuşulmasına müsaade de yok. Her birimizin arkasında bir jandarma duruyordu. Annem Türkçe biliyordu ama babam bilmiyordu. Zaten babam görme engeli sebebiyle Ali’nin görüşlerine hiç gidemedi. Bir kere gittik tam 3 gün Diyarbakır’da beklettiler. İşkence gördüğü için ayakları üzerinde bile duramıyordu.”
Eylül 1982’de aldıkları haber
Kardeşinin ölüm haberini 17 Eylül 1982’de evlerine gelen askerlerden öğrendiklerini belirten Ayşe Çiçek, “Denizler (Gezmiş) öldüğünde eşimin annesi ile çok ağlamıştık. Aynısını 10 yıl sonra biz yaşadık. Hem kardeşim hem arkadaşım hem de bir çocuğumu yitirmiştim. O benim her şeyimdi” dedi.
Ayşe Çiçek, kardeşinin cansız bedenini aldıktan sonra Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde gömdüklerini, ancak burada mezarına dönük faşist saldırılar yaşandığını söyledi. Çiçek, bunun üzerine kardeşinin vasiyeti doğrultusunda cenazeyi Diyarbakır’da defnettiklerini dile getirdi.
Ayşe Çiçek, şunları ekledi: “Onlar, mücadeleleriyle Kürdistan’ın direği oldular. Öcalan Kürdistan’ın temeli, onlar da direği oldu. Mücadelenin öncülüğünü yaptı ve Kürdistan mücadelesinin önünü açtılar. 4’ü kendisini yaktı, 4’ü ölüm orucuna girdi. Onlar sayesinde cezaevlerinde bile bir değişim oldu. İnsanlar eskiye nazaran daha rahat bir şekilde cezaevlerinde yakınlarını görmeye başladı.”
Ceylan Şahinli/MA