Bugün yanan sadece doğa değildir. Alevler içinde kalan Kürdistan’dır. Alevler içinde kalan yüreğimizdir. Alevler içinde kalan halkımızdır
Rubar Amedi
Yine yangın, yine Kürdün kaderine işlenmiş ölüm düştü payına. Acı her tarafımızı sardı. Yüreğimiz kayyumlara olan öfkemizden dolayı zaten alev gibiydi; yangınlar ile bu kez yüreğimizdeki alev köze dönüştü.
Katledilen, katline ferman okunan bir halktık. Artık ferman nefes alan, yaşayan, var olmaya çalışan her canlıya uygulanacak. Coğrafyamızda yaşayan börtü böceklerimiz dahil her hayvan, her bitki, dili olmayan her anıt taş bu fermana dahil edildi.
Bu bir zulümdür, doğal afet değildir. Barbar, Kürt düşmanı olan bir sistemin Kürt halkının başına getirdiği en büyük felaketlerden biridir bu felaket. İbrahim’in ateşinden daha harlı bir ateştir.
Kürt halkı bu felaketlere, yakıp yıkmalara yabancı değildir. 90’lı yılların savaş ortamlarında Dersim’den Amed’e, Botan’dan Serhat’a kadar binlerce köyümüz yakılıp yıkıldı, bazı yerlerde Vartinik’te olduğu gibi yurtsever insanlarımız evi ile beraber yakıldı. Yaşam alanları adeta insansızlaştırıldı. Açlıkla terbiye etme politikası uygulanarak mecburi göçe tabi tutuldu ve bugün aynı uygulama çok daha kapsamlı ve organizeli bir şekilde yeni bir konsept olarak Mardin ve Amed’de yeniden uygulamaya konuldu. Bu yapılan uygulamanın, tahribatların giderilmesi ve toplumun kendine gelmesi yılları alacaktır. Bu yükün altından kalkamayacak olanlar mecburen tekrardan yaşadıkları yerleri terk edip yeni göç yollarına düşeceklerdir. Amaç da zaten budur.
Daha önce Kürdistan’da stratejik savaş alanlarında PKK güzergâhlarını engellemeye yönelik Amed’de, Botan’da, Serhat’ta, Dersim’de ihtiyaç dahi olmamasına rağmen ömrü kısa sürecek barajlar yaptılar. Salt gerilla barınmasın diye Kürdistan’ın her alanındaki ormanlarımızı yaktılar. Askerlerin ormanları yakarken keyif ile çektiği videolar sosyal medya platformlarında korkusuzca paylaşıldı. PKK’liler su kaynaklarından yaralanmasın diye su kuyularını dahi zehirlediler. Saymakla bitmeyecek tahribatlar yarattılar doğa ve toplum üzerinde.
Bugün de 17 ayrı yerde eşzamanlı olarak Amed ve Mardin’de ortaya çıkan devasa yangınlar yine aynı bu politikaların devamı ve daha katmerleşmiş hali olarak uygulanmaktadır.
Bugün yanan sadece doğa değildir. Alevler içinde kalan Kürdistan’dır. Alevler içinde kalan yüreğimizdir. Alevler içinde kalan halkımızdır.
Devletin sessizliğinden ve müdahale etmemesinden anlıyoruz ki bu saldırıların arkası gelecek. Her alanda daralan devlet Kürdistan’da toplum ve doğa kırımına giderek ayakta kalmaya çalışacak, bir taraftan da algı yaratarak seçimle alamadığı belediyeleri ‘yangınlarda pasif kaldı’ diyerek hedef haline getirmeye çalışacaktır. Oysa herkes de biliyor ki DEM Parti kayyumlardan enkaz devraldı. Bu enkazla değil yangınlara müdahale etmek, kendi personel maaşlarını dahi ödemekte zorlanır durumdadır, buna rağmen tüm DEM Parti belediyelerinin halkla beraber yangını söndürmeye yönelik tüm imkanlarını seferber ettiğini izlediğimiz görüntülerden anlıyoruz.
Devlet savaşla, katliamla, zindanlarla bitiremediği Kürdü, boyun eğdiremediği Kürdü yakarak teslim almaya çalışıyor.
Türkiye’nin başka bir yerinde yaşanan benzer yangınlara devletin nasıl müdahale ettiğini görüyoruz. Gece görüşlü helikopterler ile nasıl yangınlara müdahale ettiğini biliyoruz. Çevrecilerin yangınlara karşı nasıl can siperane çalıştıklarına tanık olduk fakat söz konusu Kürdistan doğası olunca herkes üç maymunları oynuyor, görmemezlikten geliyor. Milliyetçilik duyguları o kadar katmerleşmiş ki sahte timsah gözyaşları dahi dökmek istemiyorlar. Kürde mübah görülen mantık Kemalist solcusunda da budur, çevrecisinde de budur ve halen de üç gündür yangın onlarca can ve bir o kadar mal kaybına neden olmasına rağmen Türkiye halklarından ciddi bir tepki yok. Acımız ile baş başa bırakılmış bir toplum olduk adeta.
Kendi yaralarımızı gerçek dostlarımızla beraber kendimiz sarmasını bileceğiz. Artık her alanda bu tür durumlar karşısında daha örgütlü olmamız gerçekliğinden yola çıkarak bu tür saldırılara karşı özsavunmamızı daha güçlü hale getirmemiz gerekecek.
Şimdi yaralarımızı sarma ve adeta seferberlik ruhuyla büyük bir ulusal dayanışma gösterme zamanıdır. Kayıplarımızı, yaşadığımız acıları bir nebze de olsa yardımlaşma ile anlamlı kılmaya çalışmamız gerekir. Yeniden yapılanma örgütlü ve azimli olduğu sürece başarma imkanımız da o kadar hızlı ve başarılı olacaktır.