İçeriği son derece zengin, kapsamı bir o kadar geniş olan kültür kavramının her kesimin üzerinde uzlaşabileceği bir tanımını yapmak elbette mümkün değildir. Sözcük etimolojik köken olarak Latince’de “colere” kelimesinden gelmektedir. Toprağı sürmek, işlemek anlamını taşıyan bir kök. Tarımla ilgili olması son derece önemlidir. Yani insan iradesiyle, belli bir emekle, gayretle oluşur; insan olmadan kültür olmaz.
Alevi inancında yapılan iş ya da emek tanımlanırken toplumsallık esas alınır. Emek ve gayretin toplumsal olması kutsanır, toplumsal iş esastır. Alevi zihin dünyasında insan iradesi ve gayreti tanımlanırken; “Hak aşkı ve Xızır gayreti ile yapılan işte marifet vardır” söylemi çok önemlidir. Toplumsallığa hizmet etmeyen emek ve gayret hoş karşılanmaz. Komün esaslı, toplumsal emeği esas alan bir anlayış söz konusudur. Demek ki kültürün oluşması toplumsal örgütlenmeyi gerektiriyor.
Kürtçe’de benzer bir kökende yaklaşımdan hareketle kültürün karşılığı olarak “çand” veya “çandinî” sözcüklerinin kullanıldığını görmekteyiz. Yani toprağı ekip, biçme faaliyeti. Türkçe’de sadeleştirme çalışmaları ile beraber “ekin” sözcüğü kullanılmaktadır. Bu etimolojik realite kültür olgusunun tarım devrimi, tarımsal üretim faaliyetleri ile ilişkisini ortaya koymaktadır. Tarım, toplumsal örgütlenme gerektiriyor. Yani ikinci doğa bir bilinç ve örgütlenme gerektiriyor. Alevi inancında kutsallığı hala devam eden tarımla ilgili araç – gereçleri (Destar-Distar: el değirmeni, ekmek sacı, oklava, ekmek tahtası, çift araç – gereçleri, değirmen…) beslenme ile yaşamın devamlılığı ve toprakla olan ilişkiyi ifade eder.
Alevi inancında “toprak mülk değildir, herda devreştir (devreşlerin mekanı)” söylemi bir toplumun kültürel varlığının devamı ile toprak, yerleşim yeri, mekan arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır. Yine “Her ter bi zimane xwe, her gîya liser koka xwe heşîn dinî” yani “her kuş kendi diliyle, her ağaç köküyle var olur” söylemi, toplumun anadilini konuşması ve mekâna bağlılık ile kültürel varoluş arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır. Başka bir ifade ile yurt kavramına ve dile bağlılık en önemli öz savunma değerleridir. Bir toplumun tarihsel hafızası dilde gizlidir. Dil, bireysel bir kazanım değildir; toplumsallık yoksa dil varolamaz. Dolayısıyla kültür de akışkan hale gelemez. Zaman ve mekandan bağımsız bir kültür imkansızdır. Bu hakikatten dolayıdır ki, “zaman sahipsiz, mekan rızasız, mazlum çaresiz değildir” söylemi Alevi zihin dünyasında tarihsel bir perspektifi içermektedir. Zamana ve mekana bağlılık en önemli varlık nedenidir. Zamana ve mekana ikrar vermek aynı zamanda kültürel direniş damarını devriye etmek anlamına geliyor. “Her kültürel değer, yaratıldığı dönemin ruhunu kendi içinde barındırır. Bu kültürel değerleri şekillendiren toplumsal değişimler hızla gerçekleştiren kültürel değişimler ve yeni kültür yaratımı da kaçınılmazdır.” Devriye hali; kültürün korunması ve ahlaki – politik temelde kültür oluşturması anlamına gelir. Toplumun öz değerlerini oluşturan kültüre sahip çıkmak en önemli varlık nedenidir.
İnanç olarak Alevi süreklerinde güçlü bir kültürel direniş damarı vardır. “Direniş içerisinde olmak, uygarlık sisteminin dışına çıkmak ve kendi öz değerlerin doğrultusunda kendini yeniden kurabilmektir.” Her kültürel direniş pratiği ideolojik ve paradigmasal inşa süreçlerini kapsar. İdeolojik inşa toplumsal fikriyatı kapsarken, paradigmasal inşa daha kapsamlı, sistematik alanları kapsamaktadır. Tarihte yaşanan birçok katliamdan sonra kültürel, felsefik düzeyde müthiş bir direniş sergilenmiştir. Halac-ı Mansur ‘un “Enel Hak” demesi aynı zamanda bir direniştir. Şartlar ne olursa olsun, söz konusu kendi varlığının son bulması olsa bile ikrarından dönmemek, önemli bir kültürel direniştir. Bu direnişin temelinde toplumun savunulması, varlığının, birliğinin, dirliğinin devamının sağlanması amacı söz konusudur. Bizi red eden, yok sayan, susturan iktidarın bize karşı kullandığı bütün argümanlara ve asimileye karşı kendi tarihi gerçekliğimizle ikrarlaşmak, zulmedeni tanımak bu tarihsel hafızayı güncellemek en önemli savunma hattıdır, kültürel direniş damarıdır. Demokratik Alevi hareketi bu damarla ikrarlaşır, görünür kılarsa hak arama mücadelesinde başarılı olacaktır.
Kültürün en önemli unsuru düşünüz tarzıdır. Rıza toplumu sürekleri; klanlar, kabileler, aşiretler, devlet dışı kalmış inançlar, topluluklar, mezhepler, tarikatlar kültürün saf haliyle toplumun ortak üretim ve kültürel direniş hattını esas almışlardır. Aslolan toplumsallıktır, toplumsallık parçalandı mı toplum öz savunmasız kalır. Nahak zihniyet toplumu o kadar baskı altına almaktadır ki, kaba baskı araçları ile beraber daha inceltilmiş ideolojik araçlarla toplum katliama uğratılmaktadır. Hiyerarşik devletçi yapılanmaların demokratik teamüllere esnek hale gelmesi için toplumun adalet, barış ve meşru direniş hakkını kullanması olmazsa olmazdır, aynı zamanda uluslararası hukuk metinlerinde yer almaktadır. Reya – Heq, Hak – Yol Alevi süreklerinin kadim bir kültürel direniş hattı vardır. Binlerce yıllık direnen Aryenik damardan beslenen bir hakikat ve özgürlük arayışı aynı zamanda toplumun birliğini, dirliğini koruma mücadelesidir.
Zaman sahipsiz, mekan rızasız, mazlum çaresiz değildir.