Tarihçi yazar Mehmet Bayrak ile Aleviliği konu alan yeni kitabı hakkında konuştuk
Hüseyin Kalkan
Tarihçi Mehmet Bayrak’ın yeni kitabi ‘İçtoroslar’da Hakikatçı Alevlik’ bir süre önce raflardaki yerini aldı. Bu kitabında Bayrak, daha önceki çalışmalarında değindiği Hakikatçı Alevlik’i derinlemesine inceliyor, kaynaklarına ve etki alanlarına iniyor. Kitap bu bakımda alanında ilk çalışma. Mehmet Bayrak, kitaba dair sorularımızı yanıtladı.
Hakikatçı Alevilik ne demektir?
Bilindiği gibi, Alevilik gibi doğal ve felsefi dinlerle Bâtınî inançlarda “4 Kapı- 40 Makam” kültü vardır. Bu dinsel inançlarda, İslam gibi Semavi dinler “Şeriat” kapısına tekabül ederken; buradan kaynaklanan yeni yorumlar “Tarikat” kapısına, Alevi Bâtıniliğine evrilen “Vahdet-i Vücut”çu yorum ve inanç kültleri “Marifet” kapısına ve nihayet “Vahdet-i Mevcud”un özüne varmış Bâtıni inanç sistemi ise en yüksek mertebeyi oluşturan “Hakikat” kapısına tekabül etmektedir.
İttihat ve Cumhuriyet’ten itibaren Aleviliğin, dönemsel olarak bir İslam tarikatı veya mezhebi olarak sunulmaya çalışılması bu yüzdendir. Oysa, gizli belgelerde Aleviliğin, asla Şiilikle karıştırılmaması gereken bir “din” olduğu vurgulanırken; resmi söylemde o, bir “İslam tarikatı veya mezhebi” olarak sunulmaya çalışılmıştır. 1950’li yıllarda Demokrat Parti döneminde bana verilen nüfus cüzdanında bile “Dini: İslam; Mezhebi: Caferi” yazmaktaydı ki, bu, Aleviliği “Şiilik” üzerinden teslim almaya çalışmanın diğer adıydı.
Hakikatçılar, Vahdet-i Mevcut’çu olarak ilahi gücün tüm evrende mündemiç gizil bir güç olduğuna ve en önemli yansımasını insanda, münhasıran “insan-ı kâmil”de bulduğuna inanırlar. Bu nedenle de, semavi dinlerden bütünüyle farklı olarak “Tanrı- İnsan” kavramını öne çıkarırlar. Bundan dolayı da, Semavi dinlerle Bâtınî din ve inançlar arasında sürekli bir çekişme yaşına gelmiştir.
Ari coğrafyada, Mazdekçilik/Hurremilik’ten itibaren bugün “Alevilik” olarak adlandırdığımız dinsel inanç sistemi, aynı zamanda hümanist- toplumcu bir dünya görüşünün de ismi olmuştur. Alman bilim adamı Prof. Theodor Nöldeke’nin bu sistem öngörüsünü daha 19. yüzyılda “Şark Sosyalizmi” olarak nitelendirmesi; Danimarkalı Prof. Arthur Khristensen’in “Mazdekçi Komünizm” olarak adlandırması; Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin hareketini “Ortaçağ Sosyalizmi” olarak anması ve nihayet Kemalist rejimin “Şark İlleri Asayiş Müşaviri ve Etno- Politika Uzmanı” Prof. Hasan Reşit Tankut’un “Alevilik bir çeşit Tekke Sosyalizmidir” belirlemesi boşuna değildir.
Bu Alevilik akımının egemen olduğu köyümüz Dallıkavak ve kimi komşu köylerde 1965 ve 1969 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’ne neredeyse deliksiz oy çıkması ve Çetin Altan’ın buraları “Sosyalizmin manevi başkenti” olarak nitelendirmesi ayrıca anlamlıdır.
Ana akım Alevilikle farkları nedir?
Her şeyden önce, en önemli farklardan biri Ana Akım Aleviliğin, hâkim ve resmi dinlerden etkilenerek şematik bir kimliğe bürünmesinden kaynaklanmaktadır. Osmanlı İslamı’nın yanı sıra, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İran Şiiliği’nin etkilemesi sonucu Alevilik giderek özünden uzaklaşmış ve şematik bir kimliğe bürünmüştür. Sözgelimi, Osmanlı yönetimleri kendi içindeki Alevi tandanslı akımlara katliam uygularken; İran Şii yönetimleri de kendi içindeki Kalenderi, Hurufi, Haydari ve Noktavi gibi Alevi topluluklara savaş açıyordu. Adeta, iki yönetim arasında bu konuda bir yarış yaşanıyordu.
Ayrıca, Osmanlı yönetimi geçmişte Alevi önder ocak/ dergâh ve ailelerin yetkilerini gasp ederken, Nakibü’l-Eşraf kurumu aracılığıyla işbirliği yapacak ailelere görevlendirme icazetnameleri dağıtıyordu. Büyük bölümü rüşvetle dağıtılan bu icazetnamelere yaslanan ailelerin büyük bölümü ise bu durumu istismardan geri durmuyordu. Kısaca, Ana Akım Alevilik ile Hakikatçı Alevilik arasındaki en önemli kırılma noktalarından biri bu düzmece belgeler, diğeriyse Alevilik adına toplulukların istismarıydı.
Hakikatçı Alevi önderleri, mürşid ocakları ve pîr dergâhlarının, Alevileri birçok yönüyle Sünnileşmekten koruduğunu kabul ederken; şematik ve kimi istismarcı tutumlarından dolayı da eleştirmektedirler.
Alevi topluluğu içinde etkinliği ne kadardır?
Bu etkinliği ve etkime alanını belirlemek sanıldığı kadar kolay değildir. Ancak, kitabımın alt başlığında da vurguladığım gibi, Hakikatçı Alevilik aynı zamanda “Hümanist bir felsefe, edebiyat ve müzik kültürü”nün adıdır. Öte yandan, Hakikatçı Alevilik, toplumcu dünya görüşünün ana damarıdır dersek abartmış olmayız.
Neden daha çok İçtoroslar’da yoğunlaşmıştır?
Çalışmamızda, salt İçtoroslar’da yetişmiş 250 dolayında şair, âşık ve ozana yer verdiğimize göre, bu akımın aynı zamanda önemli bir edebiyat ve müzik akımına da öncülük ettiğini söyleyebiliriz. Öyle ki, Hakikatçı akım bölgedeki pirlik- dedelik akımını da etkileyerek birçok pîr- şairin yetişmesine kapı açmıştır. Bu akım aynı zamanda Aşık Maksudi (Osman Dağlı), Abdurrahim Karakoç, Adsız Ozan (Ali Kemal Gözükara), Tanır’lı Aşık Yener ve Yemliha Ertekin gibi Sünni kökenli ozanı Alevi- Bektaşi edebiyatına kazandırmıştır.
İçtoroslar dediğimiz bölge; Maraş merkez olmak üzere, kısmen Adıyaman, kısmen Malatya, kısmen Sivas, kısmen Kayseri, kısmen Adana ve Antep’i içine alan efsunlu bir coğrafyanın adıdır. Bu bölge aynı zamanda kültürlerin harman olduğu bir havzadır. Salt Maraş bölgesi nüfusunun Osmanlı döneminde yüzde 40’ının Hıristiyan olduğu göz önüne alınırsa, bölgenin kültür yapılanması daha iyi anlaşılır. Aynı zamanda bu bölge, geçmişten bu yana birçok mitolojiye, dine, kültüre ve uygarlığa yataklık etmiş bir coğrafyadır.
Aynı zamanda, Babailer’den başlayarak yakın dönem devrimci hareketlerine kadar birçok toplumcu harekete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır burası. Daha 16. yüzyılda Hacı Bektaş evlatlarından Şah Kalender’in bölgedeki başkaldırısı, Osmanlı’nın Bektaşiliği kullanma çabasına bir tepkidir aynı zamanda.
Kısaca, getirdiği toplumcu- hümanist dünya görüşü ve yarattığı edebiyat, müzik ve inanç kültürüyle Hakikatçı Alevilik, Alevi toplum tarihinde silinmez bir iz bırakmış ve gelenek yaratmıştır.
İçtoroslar’da Hakikatçı Alevilik-Mehmet Bayrak/Özge Yayınları