Raa/Reya Heqi Alevilik; kozmogoni çözümlemesi üzerinden geliştirdiği ve önermeler bütününden oluşan öğreti, anlam dünyası ve inanç biçimiyle, bunlara bağlı olarak inşa ettiği toplumsal form ve kurumlarıyla her türlü tahakküm ilişkilerini reddeden, bu nedenle tüm tarihi boyunca hegemon merkezlerin yok etmeye odaklı saldırılarına maruz kalan komünalist bir yol ve sürektir.
Rıza Yolu’dur ve rıza toplumsallığıyla, cümle insan ve varlıkla rıza esası üzerine kurulu bir ilişkilenme biçimiyle yaşanabilir. Raa/Reya Heqi-Alevi öğretisi ve kemaleti önemle vurgulayalım ki yolun taliplerince bilinebildiği, içselleştirilebildiği oranda yaşamda karşılık bulabilmiştir. Bu öğreti aynı zamanda toplumsal ideolojimiz anlamına gelmekte ve anlam dünyamızı da belirlemektedir. Alevi buradan bilir, bakar, görür, duruş kazanır, söyler ve eyler. Bunun gerçekleşemediği yerde kuru bir ideolojik aidiyet duygusundan öte anlam ifade edemez, Alevi Yolu ve toplumsallığı yaşatılamaz. Yolun diliyle “zulümata düşülür.”
Kendimiz olmak, yukarıda kısaca açımlanan hakikatimize bağlı kalmakla, onu yaşamakla mümkün olabilir. Tarihsel süreçlerdeki özerk yaşam biçimimiz, özsavunma ve özyönetim biçimimiz sürekli darbelenmiş ve bugün için adeta dumura uğratılmış durumdadır. Bu durumun ağır sonuçlarını yaşamaktayız.
Rıza Yolu ve rıza toplumsallığına yüklediğimiz anlam yolumuz özelinde iktidar olgusuna, hiçbir tahakküm biçimine yer vermemektedir. Bu durum toplumsal özelimiz ve önermelerimiz açısından bakidir, değişemez. Direniş ve mücadeleden de vazgeçilemez.
Mevcut şartlarda iki temel yaklaşımımız olmalıdır. İlki hakikatimizle, her boyutuyla tarihsel-toplumsal gerçekliğimizle buluşmak, işlemez hale sokulan toplumsal kurumlarımızı yeniden işlevselleştirmek, somut koşullara uyarlamak biçiminde olmalıdır ki özyönetim ve özsavunmamızı gerçekleştirebilmemiz buna bağlıdır. Diğer zorunluluk ise demokratik mücadeleye özgün Alevi örgütlülüğüyle iradi, aktif bir bileşen olarak katılmaktır.
Demokrasi kavramı ve mücadelesi, devletli uygarlık alanlarında razı edilmeyenlerin yani emeği, yaşam alanı, insani hakları gasp edilenlerin direniş ve itirazlarıyla ortaya çıkan olgulardır. İktidarı küçülterek, tahakküm derinliğini sınırlayarak daha yaşanabilir koşulların yaratılması mücadelesidir. Tahakküm eden sınıflar, hegemon merkezler alabildiğine gasp ve talana, bunun içinde azami tahakküm biçimlerine ihtiyaç duyar, sistematik şiddet araçlarını, kurumlarını, cinsiyetçiliği ve tahakküm hukukunu geliştirir, ideolojik tahakkümle de meşrulaştırmaya çalışırlar. Mazlumlar ise her dem hak talebiyle direniş içerisinde olmuşlardır. Bu direniş ne kadar örgütlü ve güçlüyse iktidar odakları o oranda geri adım atmış, hak ve özgürlük alanları biraz daha genişleyebilmiştir.
Ve somut durumda hakim sınıflar, Sasani, Arap İslam imparatorluğu, Selçuklu, Osmanlı ve Roma devlet geleneklerinden süzüp getirdikleri tahakküm biçimini, kapitalist hegemonya çağında ulus devletle harmanlamış, tek tip iktidar alanı yaratmayı esas alan vahşet politikalarıyla hükmetmektedirler. Kadınlar, emekçiler, halklar adeta nefes alamaz duruma getirilmişlerdir.
Rızasız yolun günümüzdeki gerçekleşim biçimi olan kapitalist modernite küresel bir sistem haline gelmiş, ülkemizde ise tek tipçi politikalarıyla en katı biçimde inşa edilmiştir. Demokratik mücadele, gerek felsefeleri ve yaşam biçimleri gerekse somut durum ve ihtiyaçları açısından Aleviler için bir zorunluluktur.
Alevilerin uzun yüzyıllara yayılan tecrit ve yalnızlığı devrimci-demokratik mücadeleyle parçalanabilmiş, hakim sınıfların halklar üzerindeki ideolojik tahakkümü de yine bu mücadele sayesinde geriletilebilmiştir. Aleviler bu gerçeği asla unutmamalıdırlar. Devrimci-demokratik mücadelenin gelişmesiyle her halktan ve inançtan yoldaşları-müttefikleri olabilmiştir. Bu mücadelenin özellikle 12 Eylül faşist darbesiyle geriletilme sürecine girmesiyle geniş kitleler üzerinde gerici-faşist ideolojik tahakküm yeniden geliştirilmiş, bir kez daha Alevilerin etrafındaki çember daralmış, faşizm tavan yapmıştır.
Devrimci-demokratik mücadele, razı edilmeyenlerin razı edilme mücadelesidir. Rıza Yolu’nda hak teslim etme ve hak talebi esastır. Razı edilme mücadelesinde her can ve halkla, toplumsal kesimle birliktelik kaçınılamaz bir zorunluluktur. Cinsiyetçiliğe karşı yükselen kadın mücadelesi, kadın özgürlükçü paradigmasıyla demokratik Kürt mücadelesi, sosyalist hareketler, ekolojistler, emek mücadelesi, yok oluş dayatılan halkların direnişleri, mazlumların mücadelesidir ve Alevilerin güçlü biçimde buluşmaları, içinde yer almaları, gelişimlerine katkı sunmaları gereken mücadelelerdir.
Gerek Alevilerin gerekse hak gaspı ve sömürüye maruz kalmakta olan toplumsal kesimlerin, halkların, emekçilerin tek tipçi bir hegemonya altında eşitlikçi-özgürlükçü bir yaşamı ve birlikteliği mümkün değildir. Tek tipçi hegemonik cumhuriyet değil demokratik cumhuriyet, tahakküm hukuku değil rıza hukuku, tahakküm anayasası değil rıza anayasası, rıza temelli bir yaşam ve cumhuriyet için zorunluluktur.
Aşk ile