Mansur-e Hallac’ın hocasıyla yöntem ve hakikat konusunda tartışırken “…..Eğer yol hedefe götürmeyecekse o yolda yürümenin anlamı ne?” dediği rivayet edilir. Bu rivayete göre; yöntem ve amaca ulaşma arasında diyalektik bir ilişkinin olması gerekiyor. Eğer gidilen yol belirlenen amaca götürmüyorsa, yöntemde bir sorun vardır.
Alevî inancı Hakikat arayışını bir yöntem olarak benimsemiştir. Bundan dolayı; Hak ve Hakikat arayışı sadece zihinsel ve kavramasal düzeyde kalmamış, toplumsal yaşamını inşa ederken de maddi ve manevî yaşamında da hakikati esas almıştır. Bütün evrene bütünsel baktığı için maddi ve manevî yaşamı da birbirinden ayırmamıştır.
Hakikat arayışını aşk olarak kabul eden Aleviler kendilerini inancıyla tamamlıyorlar mı? Hakikat ve özgürlük arayışında kendilerini toplumuyla tamamlıyorlar mı? Kendilerini tarihleriyle, coğrafyalarıyla tanımlıyorlar mı? Ya da kendilerine yüklenen kimlik, kendilerini hakikate götürecek mi? Kendini tamamlama yol düsturları ile siyaset yapma, ahlâkî ve politik olmayı gerektirir. Bu da cüret etmekle olur. Alevilerin kendilerine dayatılan öğrenilmiş çaresizlikten kurtulmalarının yolunun “kendini bilmekten” geçtiğini bilmeleri gerekir. “Kendini bilen Hakkı bilir” sözü boşuna mı söylenmiş?
Aleviler, belleksiz, kimliksiz, tarihsiz, köksüz bırakılmaya çalışılıyor. Resmî ideoloji, ulus devlet anlayışının zihin kodları Alevilerin geçmişine, günceline ve geleceğine yön vermektedir. Çeşitli siyasî partiler, kurumlar, kişiler üzerinden sürekli kontrol altına alınır durumdadır. Aleviler kendi dünlerini, zaman ve mekanlarını bilmeden güncelini yol düsturu ile inşa edemezler. Geçmiş bilinmeden güncel var olmaz, güncel var olmayınca gelecek inşa edilmez. Yine Hallac-ı Mansur’a ait olduğu söylenen “Ben ezeli ve ebedi anda birleştirdim” tarihi söylemi tam da buna karşılık gelmektedir.
Cüret etmek eleştirebilmektir. Eleştiri kendi bedeni üzerinde kendi başını taşıyabilmektir. Eğer beden başkasının başını taşıyorsa, ruhta teslim olur demektir. Adorno’nun “sorgulanmayan yaşam yaşanmamıştır” sözü cüret etmenin önemini anlatır. Aleviler milyonla ifade edilen çoğunluk, bir o kadar üniversitelisi, yazarı, çizeri, entelektüeli, ozanı, piri, mürşid-i, genci, kadını, şairi, kurumları varken niye hala katliama uğruyorlar?Madem cumhuriyetin çimentosu durumunda iseler neden bu çimento hep kendilerini ayrıştırdı? Umut bağladıkları ve sürekli sırtlarında taşıdıkları partilerin döneminde katliamlara uğradılar? Kıbrıs’a iki saatte asker çıkarak, Alevilerin oyuyla iktidara gelen Ecevit, neden Maraş Katliamı’nı önleyemedi? Neden Alevî katliamları denince sadece Osmanlı akla geliyor?
Madem Cumhuriyet’le beraber demokrasi geldiyse, artık Osmanlı aklı yok ise, laik, demokratik cumhuriyet söz konusu ise, Cumhuriyet’ten bu yana yaşananların müsebbibi kimlerdir? Kimlerden, hangi zihniyetten hesap sorulmalıdır? Günümüzde yaşananların, olup bitenlerin anlaşılması için kendilerine reva görülen bu yaşamı sorgulamaları gerekir, buna meydan açmaları gerekmez mi?
Alevilerin kendi zihinsel kodlarına göre yaşamalarının yolu, inanç alanındaki örgütlülüğe paralel olarak toplumsal ve siyasal alanda örgütlenmeleri gerekiyor. Aslında toplumsal ve siyasal alandaki örgütlülük, inanç alanındaki kazanımlara da yol açacaktır. Rıza toplumu perspektifi ile siyasal ve toplumsal alanda örgütlenmek geçmiş, güncel ve geleceğini güvenceye almaktır. Bütün rıza toplumu sürekleri ile ikrarlaşarak ancak katliamlardan kendini koruyabilir.
Alevîlerin, siyasî olarak yol düsturlarını kabullenen, demokratik siyaseti görünür kılan, kendilerini arka bahçe olarak görmeyen, farklılıkları zenginlik olarak kabul eden, tekçi zihniyetten uzak, yetmiş iki alemi hak bilen parti, siyasî oluşum, dernek ve benzer kurumlarda siyaset yapmaları gerekiyor.
Rıza toplumu perspektifi bir muhalefet perspektifi değildir, Nahak zihniyete ve yapılarına alternatifler yaratarak bugüne gelmiştir. Bu alternatif; iyi-kötü, ilerici-gerici, laik-antilaik ikileminden kurtulup üçüncü bir hattın siyasetini yapmalıdır. Aksi taktirde “Dersim’de mağaralarda fare gibi zehirledik”, Çorum’da fırında diri diri yanmaktan, Maraş’ta kiracısı, komşusu ya da ev sahibi tarafından tecavüz edilerek katledilmekten kurtulamaz.
Kendi gerçekliğinin farkına varmak, seni yok etmeye çalışan zihniyetin de farkına varmaktır.