Zeynel Kete
Toplumu oluşturan bazı kesimler, toplumsal ve kültürel direniş hattının tarihsel serüveni içerisinde yer almıştır ve bu direniş hala devam ediyordur.
Bu direniş hattının motor gücü olan enerjiyi akışkan hale getiren öncü kesimler her zaman var olmuştur. Günümüzde etnik olarak Kürtler, inanç olarak da Alevi sürekleri, bu direniş kültürünü hala canlı tutan kesimlerdir. Özellikle Alevi inancındaki Aryenik damar, hakikat ve özgürlük arayışını günümüze devriye eden güçlü bir damardır. Tekçi zihniyetler bu direniş damarının yeniden görünür olmasından her zaman korkmuştur. Hakikat, bu damarın üzerinden yeniden inşa olacaktır. Çünkü “Hakikat, kaybolan yerde aranır.”
Özellikle Ortadoğu ve Mezopotamya’da yüzümüzü nereye döndürürsek döndürelim, çatışmaların en yoğun olduğu bölgeler, aynı zamanda rıza toplumu süreklerinin yoğun yaşadığı yerlerdir. Hakikat ve özgürlük adına yeni bir yaşamın inşa edileceği bölgeler de yine bu coğrafyalardır.
Ortadoğu ve Mezopotamya coğrafyasında rıza toplumu kimliği derinlemesine yaşanmıştır. Kimliğini derinlemesine yaşayanlar, kendisini ve coğrafyasını inşa eder; zulme karşı mücadele etmenin araçlarını oluşturur. Kimliğini derinlemesine yaşayanlar politik, siyasi bakımdan özne olurlar; tıpkı Kürtlerin demokratik siyasette özne oldukları gibi.
Kimliğini inşa etme, aynı zamanda varlığını koruma durumudur. Tarihsel hafızaya dayanmadan, gelenekten beslenmeyen bir zihniyet kimliğini nasıl koruyabilir? Toplumsal hafızası ile ikrarlaşmadan kimlik korunabilinir mi?
Gelinen aşamada Alevilerin kendilerini korumaları, dernek hattı üzerinden mümkün değildir. Özellikle dernek hattında araç ve amaç ilişkisi sekteye uğrarsa, ciddi bir soruna yol açar. En büyük savunma, özgür yaşamı inşa etme, tarihsel hakikatini görünür kılma, toplumun önüne çıkan sorunları çözme ve saldırıları engellemedir. Korunma her ne kadar yaşamın her alanında ahlaki ve politik toplum örgütlenmesi şeklinde olsa da, dıştan saldırılar geliştiği müddetçe, öncelikle kendini fiziki olarak korumak zorundadır. Fiziki olarak korunmayan toplumlar çok rahatlıkla kültürel soykırım eşiğine gelmiş durumdalar. Alevi sürekleri tarihin hiçbir döneminde günümüzdeki kadar kültürel soykırım eşiğine gelmemişlerdi. Fiziki olarak korunmayan toplumların başına nelerin geleceğine en iyi örnek, DAİŞ tarafından Kürt-Êzidî halkına dönük geliştirilen saldırıların düzeyidir.
Alevi sürekleri doğru bir bilinç ve hakikatçi bir hat oluşturmak zorundalar. Bunun için iki türlü örgütlenmek zorundalar; inanç alanında ve demokratik siyaset alanında örgütlenmeleri zamanın ruhuna uygun bir örgütlenme olacaktır. İnanç alanında ocak örgütlenmesi esas alınmalı, demokratik siyasette ise demokrasi ittifakının öznesi olmaları tarihsel hakikatlerine en uygun örgütlenme olacaktır.
Günümüzde resmi ideoloji tarafından inkar edilen Alevilik ve hakikatinden uzaklaştırılan İslamiyet ile karşı karşıyayız. Günümüzde karşıt İslam’ın “sağ devlet” ile Alevilerin laiklik üzerinde “sol devlet” ile yaptığı ittifak söz konusudur. Devlet endeksli sağ ve sol bakış açısı Alevi hakikatine uymamaktadır. Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere tekçi zihniyetin dışında olan bütün halklar ve inançların özgürleşmeleri için bu iki anlayıştan kurtulmaları gerekiyor.
Alevi toplumu örgütlü müdür? Tarihin doğru tarafında yer alıyorlar mı? Örgütlü olmak bilinçli hareket etmeyi gerektirir. Doğru politikalar geliştirme; mücadelede kararlı olma, toplumun varlığı, kimliği, kadını, genci, kültürü, mekanı korumaktır. Peki bunlar gerçekleşiyor mu?
Kendini tanımak, sorunlarını tespit etmek, bilinçlenmek, kendini eğitmek, zulme karşı kendini güçlü kılmak, saklı komün gücünü açığa çıkarmaktır.