Osmanlı Reisülküttaplığı’nın kuruluşunun 500’üncü yıldönümü törenlerle kutlanmış. O da ne diye merak edenler için, hariciye nezaretinin ya da bugünkü adıyla dışişleri bakanlığının arkaik öncülü olduğunu belirtelim. Söylediklerinin dış güçler tarafından sıklıkla yalanlanmasıyla namlı dışişleri bakanı Çavuşoğlu’na inanmak gerekirse, mazisi muvaffakiyetlerle doluymuş. Mazinin muvaffakiyetleri ayrı mevzu fakat AKP iktidarı ve Çavuşoğlu’nun bakanlığı altında Türk hariciyesinin yakın geçmişi ve bugünü için olgular tersini gösteriyor.
Son haftaların dış gelişmelerine kabaca bir bakış bile, kaale alınmayan bir hariciye, dolayısıyla da dış itibarı zedelenmiş bir ülke portresi gösterecektir. Çin’in son dönem yürüttüğü diplomatik trafiğin etkisiyle Ortadoğu’da yeni bir yumuşama dönemi başlıyor; Türkiye es geçiliyor. Bu çerçevede Suudi Arabistan ve İran ilk kez üst düzeyde görüşüp anlaşıyor. Suriye devlet başkanı Esad’ın Mısır devlet başkanı Sisi ile görüşmesi yakın zamanda gerçekleşecek. Uzun bir aradan sonra Suriye’yi yeniden içine davet etmesi beklenen Arap Zirvesi’nin tarihi de Türkiye seçimleri sonrasına denk düşen 18 Mayıs’a ertelendi. Belli ki sonuçlar ele alınacak. Türk hariciyesi bu gelişmelere dahil olmak için çırpınıyor; olmuyor. Erdoğan’ın Rusya’yı da araya sokarak uğraştığı seçimlerden önce Esad’la barış pozu verme umudu bütünüyle tükenmiş durumda. TSK Suriye topraklarından çıkmadığı sürece Esad Türk hükümetiyle görüşmeyecek.
Çavuşoğlu geçen hafta Mısır dışişleri bakanı Samih Şükri’yi ağırladı ve misafirini TOGG arabasıyla iftar yemeğine götürdü. Ortak açıklamada, Libya seçimleri için işbirliği yapılacağı bildirilirken yıllardır propagandası yapılan ‘mavi vatan’ meselesi ağza alınmadı. Şükri, Ankara’dan önce Atina’yı ziyaret ederek Akdeniz’de Mısır ve Yunanistan arasında varılan ‘münhasır ekonomik bölge’ anlaşmasının geçerli olduğunu vurgulamıştı. Bu anlaşmanın fiziki kapsamı, Libya’nın iki hasım hükümetinden biri ile Türkiye arasında yapılan ama uluslararası kamuoyu tarafından tanınmayan anlaşmanın alanı ile çakışıyor. Türk hariciyesi Mısır’la yumuşama derdinde ama Esad gibi Sisi’nin tavırlarından da “Erdoğan gitsin sonra bakarız” hissi okunuyor.
Dış güçlerin Çavuşoğlu’na kıyasla biraz daha itibar gösterdiği anlaşılan İbrahim Kalın’ın, son ABD ziyaretinde Washington’dan nasıl bir talepte bulunduğu meçhul ama ziyareti takip eden vakalar Türkiye açısından hayra alamet değil. Yıllardır propagandası yapılarak seçim takviminin ağır toplarından biri olarak kurgulanan Anadolu ‘uçak’ gemisinin donanmaya teslimi, uçaksız yapıldı. Gemi, F 35 uçaklarının kalkış ve inişine uygun olarak tasarlanmıştı ama Rusya yakınlaşması nedeniyle Türkiye’nin F 35 programından çıkarılması, planları sekteye uğrattı. Güvertede yapılan tadilatla pistin İHA ve SİHA kalkışına uygun hale getirilmesine çalışıldığı belirtiliyor fakat bu da tamamlanmış değil. Sonuçta, işlevinin tam olarak ne olduğu anlaşılamayan milyon dolarlık bir demir yığını, önümüzdeki hafta Sirkeci rıhtımında AKP’li medya için görücüye çıkacak. Bu haliyle, Erdoğan için tasarlanmış Mavi Vatan aşkıyla Akdeniz’e meydan okuyan ‘dünya lideri’ imgesine beklenen hizmeti sunabilmesi pek mümkün görünmüyor.
ABD Ankara büyükelçisinin yakın zamanda Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etmesi karşısında Erdoğan’ın geçirdiği öfke nöbeti, bu hayal kırıklığının semptomu olmalı. Ama Amerikan yönetimi, gerek modası geçmiş F 16 uçaklarını bile Türkiye’ye satmama gerekse de Erdoğan’la görüşmekten kaçınma konularında kararlılığını koruyor. Başkan Biden, geçtiğimiz Mart ayında yapılan ikinci demokrasi zirvesine de Türkiye’yi davet etmedi. Gidişat, Türk-Amerikan ilişkilerini düzeltme yolunda Kalın’ın da pek işe yaramadığını gösteriyor.
Türkiye, geçtiğimiz hafta Süleymaniye havaalanı menşeli uçuşlara hava sahasını kapattığını duyurdu. Bu duyuru, Demokratik Suriye Güçleri (DSG) yetkililerini taşırken Duhok’ta düşen KYB helikopteri vakasını takiben Süleymaniye havaalanı yakınında DSG komutanı Mazlum Kobane’yi taşıyan askeri konvoya yapılan SİHA saldırısı ardından yapıldı. Amerikan yönetimi, Türk SİHA’ları tarafından yapılan saldırının hedefindeki konvoyda ABD ordusu mensuplarının da olduğunu belirtirken Sky News Arabiya, bu olay nedeniyle “Washington Türk liderleri cezalandırmayı düşünüyor” haberini geçti. Hava gergin.
ABD’den yüz bulamayan Türk hariciyesi, seccadesini katladığı gibi hemen Moskova istikametine doğru serdi. 27 Nisan’da Rusya tarafından Akkuyu nükleer santraline ilk nükleer yakıt verilecek. Seçim kampanyasının önemli bir etkinliği olarak yakıt merasimine başkan Putin’in katılacağı umuluyordu ama bu da olmuyor. Putin, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında çıkarılan yakalama kararı nedeniyle bu aralar dış seyahat fikrine pek sıcak bakmıyor olabilir. Ama Rus istihbaratının Türkiye hakkında basına sızdırdığı son bilgiler, sorunun bundan ibaret olmadığı izlenimi veriyor. Rus gizli belgeleri 15 Temmuz darbe girişiminin, darbeden çok bir MİT operasyonu olduğu iddiasını destekliyor. Ayrıca, geçtiğimiz 6 Şubat depremi ardından tarikatlar içindeki istihbarat elemanları eliyle dini mesajlar vermek ve ‘kader’ vurgusu yapmak suretiyle kapsamlı bir MİT operasyonu yürütüldüğü belgeleniyor.
Kremlin’in iradesi ya da onayı olmaksızın sızması mümkün olmayan bu hassas ve oldukça güncel bilgi, belge ve değerlendirmelerin Türkiye seçimleri öncesinde ortalığa saçılması hayra alamet değil. AKP seçim kampanyasında başat öneme sahip ‘dünya lideri Erdoğan’ imgesinin ana kolonlarından Putin desteğinde de bir çatlama hatta çökme durumuna işaret ediyor.
Yukarıdaki tablo, Erdoğan’ın seçimler öncesi varmayı hayal ettiği resimle hiç uyumlu değil. Ortadoğu’da başlayan yumuşama süreci Türkiyesiz yürüyor. Suriye ve Mısır yönetimleriyle barışma fotoğrafları verilemiyor. Bölgesel güçler tarafından dışlanmak üzerine bir de küresel güçler tarafından gözden çıkarılmış AKP/Erdoğan portresi karşısında ecdadın Reisülküttaplık müessesesi dahi çaresiz kalıyor. ‘Dış güçler’ âlemi akıyor; şahsi hayal âleminde yükseldiği Nobel irtifasından bir kez daha ‘değerli yalnızlık’ zeminine çakılan kırık kalpli ‘Dünya Lideri’ öylece bakıyor.