Dün basına yansıdı. 16 yaşındaki Ş.C. daha önce çalıştırıldığı işyerinden kalan “alacağını” istediğinde önce akşama kadar çalıştırıldı, ardından saatlerce fiziksel şiddete maruz bırakıldı.
Afyon’daki Ş.’nin önceki işyerinde kalan alacağı 200 TL idi. Ne zamandır alamıyordu. Bu yüzden bir kere daha eski patronunu aradı. “Paramı verir misin?” diye sordu. O da “Gel akşama kadar bana yardım et, sonra paranı veririm” dedi. Ş. o gün boş olduğu için kabul etti. Akşama kadar çalıştı. Ancak patronu parasını vermedi. Gece yarısı bir kere daha hatırlatınca ‘Paranı vermeyeceğim’ diyerek onu dövmeye başladı. Ş. beş saat sonra kaçabildi ve yakınlardaki bir alışveriş merkezinin güvenlik görevlisine sığındı. Ş. yaşadıklarını anlatırken “Şu anda çalışamayacak durumdayım, ama çalışmak zorundayım, maddi sıkıntılarım var” diyor… Çocuk işçiliğinin bir yoksulluk meselesi olduğunu, çocukların omzuna dünyanın yükünü bıraktığını bir kere daha yüzümüze vuruyor…
Olayın ardından Ş.’nin patronları yakalandı. Olayı itiraf ettiler ancak yaptıkları için bahaneleri hazırdı: Ş.’nin arabalarını izinsiz aldığını ve hırsızlık yaptığını, bu yüzden onu dövdüklerini söyleyiverdiler.
Ne kadar tanıdık…
Hatırlar mısınız 6 yaşındaki Efe Boz’u? 2012 yılında İstanbul Maltepe’de, devam ettiği anaokulunda üzerine lavabo düşerek yaşamını kaybetmişti. Açılan davada, bilirkişi raporunda Efe’nin “yaramaz” olduğunu söylenmişti.
Peki, 2013 yılında Çanakkale’de 13 yaşındaki B.T.’yi? B.T. sokağa slogan yazdığı için hakkında tutuklama ya da ebeveynlerinden alınması talebiyle hakkında dava açılmış, yaşına rağmen apar topar mahkemeye getirilmişti. Bunun bir ihlal olduğu belirtildiğinde ise 13 yaşında B.’nin kamu malına zarar verdiği ve hakkında dava açılmak zorunda olunduğu söylenmişti.
Uğur Kaymaz’ı hatırlatmıyorum çünkü hepimizin daima belleğinde… Mardin’de 12 yaşında 13 kurşunla öldürüldüğünde “O zaten terörist” denivermişti… Tıpkı 13 yaşındaki bir başka çocuk Berkin Elvan gibi…
Diyarbakır’da 7 yaşındaki B.E.’yi hatırlayan var mı acaba? Öğretmeni tarafından şiddete maruz kaldığında öğretmenin, B.’nin ebeveynlerine yanıtı ise “Çocuğunuz çok arsız, başka ne yapabilirim ki, tabii ki böyle davranacağım” oluvermişti.
Çocuklar faili kim olursa olsun yetişkinler tarafından kolaylıkla şiddete, ihmale maruz kalabiliyor. Bunun da çoğunlukla diğer yetişkinler için meşru bir tarafı bulunuyor: Yaramaz, arsız, hırsız ya da terörist…
Hiç bıkmadan yeniden söylemek gerek: Yetişkinlerin çocuklar üzerinde kurabildikleri tahakküm, olağan olarak, kolaylıkla şiddete dönüşüyor. Çünkü tahakküm de şiddet de gücün kötüye kullanılmasıyla ortaya çıkıyor. Yani eşitler arası ilişkiler değil çarpık, hiyerarşik güç ilişkileri gerektiriyor. Yetişkini esas olan bu dünya kurgusunda da çocuklar yetişkinlerin karşısında her zaman “daha güçsüz” konumda bulunuyor. Çünkü bu kurgunun devam etmesi, birilerinin her zaman daha güçsüz olması gerekiyor ki, onlar daha kolay sömürülebilsin. İşte çocuklar da bu yüzden “güçsüz” bırakılmaya çalışılıyor. Ne hakları ve özgürlükleri olan bireyler olarak görülüyor, ne şikâyet mekanizmalarına erişimleri sağlanıyor. Üstelik sürekli korunmasız, zayıf, kırılgan olarak görülüp ve gösterildikçe gücünü kötüye kullanacaklar yani şiddet failleri için nesneleştiriliyor. Çünkü çocukların seslerini çıkartamayacakları, korkacakları, “henüz olmamış varlıklar” olarak kabul edildiklerinden, maruz bırakıldıkları şiddetin de meşru görüleceği düşünülüyor.
Ama işte 16 yaşında Ş.C., dün susmadı. Yaşadıklarını onca zorluğa karşın anlattı ve suç duyurusunda bulundu. Ş., “Bugün bana bunu yapan başkasında da yapar, tüm Türkiye duysun ve bir daha yapamasın diye bugün konuşuyorum” dedi. “Adaletin yerini bulmasını istiyorum” diye de ekledi.
Siz istediğiniz kadar alacağını isteyen çocuğa hırsız, üzerine lavabo düşen çocuğa yaramaz, protesto için sokağa çıkan çocuğa terörist deyin! Çocuklar aslında susmuyor… Bize düşen ise onları duymak ve adalet taleplerinde yanlarında olmak!