Alaaddin’in lambasından çıkan cin, “dile benden ne dilersen” derse ne isteriz? Kendimiz için mi Öteki için mi bir şey isteriz? Düşünürken dileğimizin bile bedenimizi kuşatmış formlardan/kodlardan bağımsız olmadığını fark ederiz. Ya formlara boyun eğeriz ya da sonsuz biçimlerde direnir, yeni yollar öreriz. Şenlikli bir oyunun en heyecanlı yerinde “Bu saatte niye dışarıdasın? Dersine çalış!” diyen form, ödipus üçgeninin muhteşem ikilisi olan ebeveynin sesinde cisimleşir. Öfkemizi söze dönüştürüp isyanımızı ifade etmek isteyince, yasa kılığındaki formlar, polis ve bekçinin “yasak!” sözünde belirir. İşyeri marvaları esnasında “İşinize bakın!” diyen patronun/amirin formları bir kırbaç gibi ensemizde şakır. Ataerkil formlar, “kuzu gibi kızlar” ve “aslan parçası oğlanlar” üretir.
Toplum sağlığını görmezden gelen 2021 Merkezi Yönetim Bütçesi’nin yurttaşla, Merkez Bankası’nın faizle, devletin, özel sektörün ve hane halkının borçlarla ilişkisi acımasız ve soyut ‘piyasa formları’nın ifadeleridir. Alaattin Çakıcı’nın tehdit ve hakaretleri, lambadan/cezaevinden çıkan kötü cin misali, dileklerimizi bile kodlayan faşizan formların kopyasıdır. Kapitalizmin ürünüdür mafya! Betancourt ve Garcia’ın kült sözüyle, “Kapitalizm yasal mafya, mafya ise yasadışı kapitalizmdir.”
Formlar hayatı örgütleyen iktidar teknolojileridir: suç ve suçlu üreten yasalar, Diyanet İşleri Başkanı’nın kötülüğe dair açıklamaları, cemaat ve tarikatların İstanbul Sözleşmesi’ne dair fetvaları, bilim adına suya sabuna dokunmayan sözler ve uzun sessizlikler… Bedenlerimiz formların içine doğar. Formlar kesintisiz akan yaşamın gücünü kendine soğuran, ona biçim, içerik ve düzen kazandıran çerçevelerdir.
İlk oluşma hallerinde formlar, Simmel’e göre (1) yaşamla uyumlu olabilirler, ancak yaşam kendi evrimini sürdürdükçe bu formlar katılaşır ve sabitleşirler. Öyle bir aşamaya gelir ki katılık ve sabitleniş, bedenleri yaşama yabancılaştırır; hatta yaşama düşman olur kaskatı bedenler. Bu hayatlar formun içine gömülmüştür; Montgomery’in eşsiz ifadesiyle, (2) katı bir bedende yaşam “gömülmüş umutların muhteşem mezarlığı haline” gelmiştir. Bu nedenle Kürt hareketini ve Newroz karnavalını düşman olarak gören polisin sabit bakış açısı, Kemal Kurkut’un yarı çıplak bedenine giren kurşun oldu. Beraat ettirilse de polis kamu vicdanında suçlu bulundu.
Kasım’ın 25’i yaklaşıyor. Uğur Kılıç’ın canını alan mafya-yüzün, hakaret ve tehditleri konuşuluyor. Devlet Bahçeli’nin “ülke ve ülkü sevdalısı ülküdaşı”, patriyarkal kapitalizmin mafya yüzü bağırıyor Kemal Kılıçdaroğlu’na ve tüm muhalefete! “… Çakal gibi uluyup hatun gibi konuşacağına beni öldürtsene!” diyor. Kadınları öldüren ve öldürten cinsiyetçi yüzler, ırkçı, devletçi ve ataerkil formlarla ölüme yaslanarak yürüyorlar.
Daha net görülüyor kadın cinayetlerinin politik oluşu! Cinsiyetçiliğin kendisini ırkçılıkla, ırkçılığın kendisini cinsiyetçilikle nasıl ifade ettiğini açıkça görebiliyoruz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre sadece Ekim ayında 21 kadın, çoğunlukla evli olduğu erkeklerce, evlerinde ve ateşli silahlarla öldürüldü. Sekiz kadın şüpheli biçimde öldü. Kimi çocukların korku dolu ve çaresiz bakışları önünde güzel anneler yere düştü.
Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği karnesi vahim durumda! Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı 2020 yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre Türkiye 152 ülke arasında 130. sırada. Bu rapor gibi, nüfusu 100 binin üzerinde olan ilçeler için ‘toplumsal cinsiyet eşitliği endeksi’ yayınlandı (3). Endekse göre eğitim puanı açısından Şişli-İstanbul 93.7 iken Ergani-Diyarbakır 75.6, Şırnak-Cizre 73.8 puan olarak görülüyor. Kadınların ekonomik hayata katılımı ve kaynaklara erişimi bağlamında Karşıyaka-İzmir 56.2, Kadıköy-İstanbul 52.3 iken, Soma-Manisa 32.5, ne var ki Cizre-Şırnak 18.9, Ergani-Diyarbakır 24.4’tür. Politik katılım değişkeni, Beylikdüzü-İstanbul’da 54,6, Kadıköy-İstanbul’da 63 iken Soma-Manisa 8.54, Ardahan Merkez’de 14.3, Ergani-Diyarbakır’da 2.53, Cizre-Şırnak’ta 5.89’dur. Bu sayılar, ekonomik hayat ve demokratik politik katılımın birlikte yol aldığını gösteriyor. Aynı zamanda kentsel eşitsizlikleri ve kadınların politik katılımına kayyumların verdiği zararı da ortaya koyuyor.
Çakıcı’nın ‘akıllı olun!’ uyarısındaki şiddet dolu açıklık, deliliğe çağırıyor insanı… İnsanlık suçlarıyla kirlenmiş ırkçı, cinsiyetçi, sömürgeci/iktidar formları bir an önce terk edilmeli! Bedenleşmelerimiz sonsuz öznellik üretimleri ile direnci örmeli, rengârenk nakışlar gibi! Kamusal alanda erkek seslerin tüm bu gürültüsüne ve rakamların yarattığı kötümserliğe karşın bizler Mirabel Kardeşleri, mücadele eden tüm kadınları anacağız. Hiçbir kadının, trans kadının hayattan koparılmaması için öldürülen, kaybedilen ve kaçırılan kadınların, trans kadınların yasını tutacağız. Kamusal sahne, 25 Kasım’da “şiddete hayır” diyen kadınların sözleri ve eylemleri ile dolacak! Haftanın şiddet dolu karanlık bulutlarını kadın hareketinin rüzgârı ile dağıtacağız!
Dipnotlar:
- Georg Simmel, Bireysellik ve Kültür, Metis Yayınları, 2020.
- Lucy. M. Montgomery, Yeşilin Kızı Anne, Koridor Yayıncılık,
- https://yanindayiz.org/toplumsal-cinsiyet-esitligi-endeksi/