‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı etrafında birleşen ve bir yıldır İran rejimine karşı direnen İranlı kadınların mücadelesini değerlendiren yazar ve aktivist Sara Aktaş, ‘jin jiyan azadî’nin bir slogan olmadığını bir manifestoya dönüştüğünü söyledi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlükçü paradigmasından doğan “Jin, jiyan, azadî” sloganı etrafında birleşen İranlı kadınlar bir yıldır İran rejimine karşı direniyor. Ağır bedeller ödeyen Rojhilatlı ve İranlı kadınları bir araya getiren bu felsefeyi ve İran’ın tarihsel kadın mücadelesini kadın hakları aktivisti ve yazar Sara Aktaş değerlendirdi.
Serhildanın dayandığı iki miras var
Geçtiğimiz bir yıllık süreçte Jîna Emînî’nin İran devleti tarafından katledilmesi ile Rojhilat’tan başlayarak dünya geneline yayılan “Jin, jiyan, azadî” isyanı özellikle Kurdistan kadın hareketinin en temel gündemlerinden biri olduğunu söyleyen Aktaş, “Elbette evrensel düzey kazanan bu serhildanın önemli sonuçları olduğu kadar, dayandığı bir tarihsel mirası da var. Bu eylemsellikleri tetikleyen iki temel tarihsel direniş damarından bahsetmek mümkündür. Bunlardan birincisi; İran’ın dayandığı köklü kültür ile kadınların verdiği mücadeledir. Dahası bu coğrafyanın kendisi tarihsel geleneği ve toplumsal direniş kültürü itibariyle merkezi uygarlığa, devletli sisteme karşı bir direniş mekanıdır. Tarihten bildiğimiz Hürremilerin, Mazdekin ve Babekin isyanlarının başladığı ana merkezlerdendir. Yine Hürrem Bint-i Kade’nin, Banu Khorremdin’in, Aferit’in, Quretulayn’ın, Mina Qazi’nin, Qedem Xêr’in yaşadığı ve erkek egemen zihniyete karşı iz bıraktığı topraklardır. Her ne kadar İranlı kadınların 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren toplumsal hareketlere katılım gösterdiği belirtilse de, çok daha eskiye dayanan bir mücadele geleneğinin olduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.
Tarihsel süreç
1906’da kurulan yurtsever kadın örgütleri, Kaçar Hanedanlıgı’na karşı direnişte etkin rol oynadığını hatırlatan Aktaş, İranlı kadınların ilk kez toplumsal aktör olarak ortaya çıktıkları bu süreçte ulusal gelişim için kadınlara yönelik ayrımcılığa son verilmesini istediğini söyledi. Aktaş, 1979 sonrasında ortaya çıkan kadın hareketlerinin temel motivasyonları ise kadınların devrimle birlikte kaybettiği haklarının geri verilmesi ve kamusal alanda uygulanan başörtü zorunluluğuna karşı çıkılması olduğunun altını çizdi.
İslam Devrimi ile beraber ortaya çıkan islami yönetim, kadınların 100 yıldır mücadele sonucu elde ettiği kazanımları ve pek çok hakkı ellerinden aldığını belirten Aktaş, “Kadının kamusal alandan uzaklaştırılarak eve hapsedilmeye çalışılması kadın mücadelesinin yürütülmesini beraberinde getirmiştir. Nitekim bu dönemlerde Liberal, Marksist/Leninist ve seküler erkeklerin desteğini alan kadınlar, devrimin ilk kadın hakları eylemini 8 Mart 1979’da gerçekleştirmiştir. 1994 yılında doğrudan Humeyni’nin ağzından iş ve siyasette cinsiyet eşitliğine dair açıklamalar duyuldu. 1997 yılında Cumhurbaşkanı olan Muhammed Hatemi’nin seçimi kazanmasında kadınların sağladığı destek önemli rol oynamıştır ve onun döneminde kısmi serbestlik yaşanmıştır. 8 Mart kutlamalarına izin verilirken kadınların çalışma saatleri kısalmıştır. 2005 yılında seçilen Ahmedinejad döneminde ise bu konularda yeniden bir geriye gidiş yaşanmış ve kadın haklarına yönelik yayın yapan dergi ve gazeteler kapatılmıştır. 2013 yılında göreve gelen Hasan Ruhani döneminde ise yeniden serbestleşmeye rastlanır. Beyaz Çarşamba Hareketi 28 Aralık 2017’de Vida Movahed’in kamusal alanda başörtü takma zorunluluğuna karşı başlattığı eylem yeni bir protesto türünü ortaya çıkarmıştır. Movahed, İran’ın en kalabalık caddelerinden birinde elektrik kutusunun üstüne çıkmış ve sopanın ucuna geçirdiği beyaz başörtüyü sallayarak bu eylemi gerçekleştirmişti. Bu eylem, 2014 yılında muhalif Masih Alinejad tarafından bir facebook grubu çerçevesinde başlatılan Beyaz Çarşambalar Hareketi’nin devamı olmuştur” diye konuştu.
‘Jin Jiyan Azadi’ sloganın felsefesi
‘Jin, Jiyan, Azadî kimin sloganı?’ diye çok tartışıldığını söyleyen Aktaş, ancak bundan daha önemlisi bu sloganın ruhunun kimin kardığı olduğuna dikkat çekti. Önemli olanın kimin bu sloganı bir direniş felsefesine dönüştürdüğü olduğunu belirten Aktaş, “Kurdistan çıkışlı olan bu slogan, Önder Apo’nun yol göstericiliğinde Kürt kadın hareketinin Kuzey Kurdistan’dan başlatarak geliştirdiği bir yaşam ve mücadelenin yol haritası olmuştur. Nitekim Aryenik kültür grubuna dahil dillerin birçoğunda ‘Jin’ ve ‘Jiyan’ kelimeleri aynı kökenden gelmektedir. Bu kökene Önder Apo ‘azadî’ arayışını da eklemiştir. Dolayısıyla bana göre bu slogana ruh veren Önder Apo olmuştur onu yaşamsallaştıran ise Kürt kadınlarının öncülüğünde tüm kadınlar olmuştur. Nitekim Önder Apo ‘Büyüleyici yaşam burada doğdu; Kurdistan’da jin û jiyan olarak gerçekleşti. Bin yıllar içinde yaşam bu sefer hiyerarşi ve devlet iktidarlarında jin û jiyan somutunda aynı mekânlarda kaybedildi’ tespitleriyle bu sloganın kaynağının neye dayandığını ortaya koymaktadır. Bu ekimin toplumsal bellekteki izdüşümü ise özgür yaşama duyulan özlem olmuştur. “Jin, jiyan, azadî” sloganının bugün küresel düzlemdeki etki gücü ve yankısının hikâyesi aslında kırk yılı aşkın bir süredir Kürt kadın hareketinin verdiği mücadelenin de hikâyesidir” dedi
Abdullah Öcalan, 2001 yılında yaptığı bir avukat görüşmesinde, çağın niteliğini ‘21. Yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacaktır’ tespitini hatırlatan Aktaş, “19. ve 20. yüzyıl toplumsal hareketlerinden farklı olarak bu yüzyılın taşıdığı özgürlük mücadelesi potansiyelini ve öncülüğünün ana bileşkesini kadınlar oluşturuyor diyebiliriz” diye konuştu.
Bir manifestodur
“Jin, jiyan, azadî, bir slogan değildir, bir mücadele manifestosudur” diyen Aktaş, “Gücünü demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir topluma duyulan özlem ve inançtan almaktadır. Toplumsal tüm dinamiklerin ‘jin’ etrafında kenetlendiğinde iradesinin ne denli güçlü ve yenilmez olduğunu anlatmaktadır. Hiç bir şeyin özgürlükten ve onurlu bir yaşamdan daha değerli ve güçlü olamayacağını tüm dünyaya haykırmaktadır. Bu iradenin toplumsallaşmasını ve evrensel bir direniş hattına dönüşmesinin kapısı anlamına gelmektedir. Nitekim serhildanların daha ilk dönemlerinden itibaren başlayan küresel destek ve dünyanın her yerinde ve her kesimden kadınların, erkeklerin başlattığı saç kesme eylemi, ‘Jin, jiyan, azadî’ devriminin akışında önemli bir rol oynamıştır” dedi.
Kürt kadın hareketinin yarattığı etki
Serhildan’ın bir diğer önemli etkisine de değinen Aktaş, “Kürt kadın hareketinin Kurdistan’dan başlayarak Ortadoğu ve giderek dünyada yarattığı radikal mücadelenin belirleyiciliğini ifade edebiliriz. Kürt kadınlarının bu bakımdan yarattığı direniş modeli 40 yılı aşkın bir süredir, Kurdistan özgününde tüm dünyada deneyimlenmeye ve ilham kaynağı olmaya başlamıştır. Özgür dağlardan, Bakurê Kurdistan ve Türkiye deneyiminden bilinen ve en son Rojava Kadın Devrimi’nde olgusal gerçekliğe kavuşmuş olan bu gerçeklik, Abdullah Öcalan’ın demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasının hakikatinde kristalize olmuştur. Mina Qazi, Qedem Xêr gibi tarihsel direniş referanslarının yanı sıra 2008 yılından bu yana tutsak olan Zeyneb Celaliyan’ın direnişi, 2010’da idam sehpasına yürürken ‘Bedenimi teslim alabilirsiniz ama şerefimi asla’ diyen Şirin Elemhuli’nin duruşu, öz savunmasını gerçekleştirdiği için idam edilen Reyhan Cebari’nin isyanı yakın tarih açısından çarpıcı örnekler olmuş ve bu eylemselliklerin boyutlanmasında da tetikleyici olmuşlardır” diye konuştu.
Kadınların talebi; onurlu ve özgür yaşama talebidir
“Dünyanın neresinde olursa olsun erkek politikalarının direkt sonuçlarını kadınlar yaşamaktadır” belirlemesini yapan Aktaş, “Ortadoğu’da özgür iradesiyle yaşama kendi renginde katılamayan, aile, toplum, devlet, din, gelenek bağlarıyla sınırlandırılan, denetim altında tutulan, bastırılan kadın hala kırbaçlanma, idam, recm, yakılma gibi ilkel cezalandırma yöntemleriyle karşı karşıya bulunmaktadır. Dolayısıyla dünyadaki tüm kadınlar gibi Ortadoğulu kadınların da ortak talepleri; onurlu ve özgür yaşama talebidir. Dünyanın dört bir yanında kadınlar ellerinden alınmaya çalışılan özgürlük iradelerini insanlık düşmanlarına teslim etmeme mücadelesi veriyor. Dolayısıyla Ortadoğu’daki tüm kimliklerin ve ezilen halkların binyıllardır mahkum edildikleri kaostan çıkış kapısı olarak şekillenen devrimsel süreç, elbette kadın karakterli gelişirken, aynı zamanda kadınların özgürlük talebinde merkezileşen tüm özgürlükler için de bir çağrı niteliği taşımaktadır. ‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel sürecinin aynı zamanda ortak bir kadın hareketine ve ruhuna dönüşmesi, devrimci bir sinerjinin fışkırmasına, devrimci mücadele tarihinde az rastlanan bir özgürleşme ve özneleşme pratiği olarak şekillenmesine de yol açmaktadır” şeklinde konuştu.
Özgür ve eşit bir yaşamın olanaklısını gösterdi
‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel sürecinin esası ve kalıcı olan “yanı, tüm insanlık için arzu edilebilecek özgür ve eşit bir yaşamın olanaklı olabileceğini gösterdiğine dikkat çeken Aktaş, “Bu bakımdan ‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel süreci insanlık tarihinde onurlu bir yer almayı fazlasıyla hak etmiştir. Ve dahası bu devrimin başarısı da başarısızlığı da sadece Kürt halkını ve kadınları değil artık bölgedeki tüm halkları ve dünyadaki kadın hareketlerini bağlayan bir boyut kazanmıştır. Dolayısıyla barıştan, demokrasiden, eşitlikten yana olan, ezilen ve sömürülenlerin yanında duran ve başka bir dünyanın olanaklı olduğuna inananların hayati görevi ‘Jin, jiyan, azadî’ devrimsel sürecine sahip çıkmak, destek vermek ve en önemlisi bu devrimin kendi devrimleri ve gelecekleri olduğunu görmesidir” diye belirtti.
Haber: Berivan Kutlu / MA