Akşener’e kim masadan çekilme aklı verdi ya da kendisi mi böyle bir adım attı bilemeyiz. Ancak yanlış hesap toplumdan döndü. İyi Parti herhalde şantajla istediklerini kabul ettireceğine inandı, aslında bir yönüyle dediklerini kabul ettirmiş de oldu. Ancak masadan kalkış öncesi konumundan daha zayıf duruma düştüğü açıktır. Önceden kendini demokrat ve özgürlükçü temelde AKP-MHP ittifakına ve Erdoğan’a karşı olduğu algısını yaratmıştı. Ancak bu karşıtlığının iki gün bile olmaması hali bu algıyı yıktı. Bu algının yıkılması iyi oldu. Yoksa İyi Parti ve Akşener’in önceki algısı demokrasi ve özgürlük mücadelesine ciddi biçimde zarar verici olacaktı. Şimdi bu zarar aza indirilmiştir.
Türkiye’de siyasi zihniyetler değişmeden Türkiye’de değişim de demokratikleşme de yaşanamaz. Aslında AKP’nin çok katı politika izlemesi, MHP ve faşist zihniyetteki ulusalcılarla ittifak yapması Türkiye halklarına büyük acılar çektirse de eski maskelenmiş zihniyetlerin maskesinin düşmesi önemli olmuştur. Erdoğan ve AKP’nin 8 yıla yakındır izlediği politika İslami kesimlerde önemli bir ayrışmayı ortaya çıkarmıştır. Siyasi İslam içinde otoriter-faşist eğilimlerle demokratik eğilimleri ayrıştırmıştır. İktidarcı Emevi İslam anlayışına sahip Erdoğan, İslami kesimlerin Cumhuriyet döneminde dışlanmalarını kullanarak iktidar oldu. Aslında İslami kesimde otoriter, baskıcı yönetimlere tepki temelinde sınırlı da olsa demokratik bir eğilim gelişmişti. Erdoğan hem bunu kullandı hem de inançlı topluma seslenerek iktidarını pekiştirdi. Ancak son 8 yıllık iktidarı döneminde İslami kesimlerin rahatsız olduğu otoriter yönetim anlayışlarını aratacak düzeyde bir despotik yönetim haline gelince topluma dayanan ve belli düzeyde demokrasi isteyen İslami çevrelerin tepkisini ortaya çıkardı. Daha doğrusu inançlı toplum içinde bu iktidarın uygulamalarından rahatsız olan kesimlerin temsilcileri ortaya çıkarak Erdoğan ve AKP’sine tavır aldılar. Bu aslında Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından olumlu bir gelişme olarak görülmelidir.
AKP-MHP iktidarının uygulamaları tüm toplumda ciddi rahatsızlık yarattığı gibi MHP tabanı ve ona yakın milliyetçi çevrelerde de rahatsızlıklar yarattı. Akşener ve ekibi de bu durumu değerlendirerek MHP’den ayrılıp İyi Parti’yi kurdular. Bunlar da toplumdaki özgürlük ve demokrasi eğilimini görerek bunu değerlendirmek istedi. Bu nedenle Erdoğan ve AKP karşıtlığı yaptı. Kendisini özgürlükçü ve demokratik göstermek için CHP’ye yanaştı. AKP-MHP iktidarına tepkiyi siyasi güçlenme olarak değerlendirmek isteyen Millet İttifakı’nın ikinci büyük siyasi gücü olarak kendisini güçlendirmeyi hedefledi. Ancak bunların geçmişinde bırakalım demokrasi ve özgülük mücadelesi vermesi, aksine ceberut faşist devletin en büyük destekçisi olmuşlardı. İnançlı toplumsal kesim gibi sınırlı da olsa bir demokratik geleneğe ve eğilime sahip değillerdi. Bu karakteriyle de Millet İttifakı’nın, 6’lı Masa’nın en büyük zaafını oluşturuyordu. AKP-MHP karşıtı görünen bu ittifak içinde demokrasi ve özgürlük eğilimi ve söylemlerini engelleyen bir güç konumundaydı. Sanki böyle bir rolle bu ittifaka katılmış gibiydi. Bırakalım Türkiye’nin değişimi ve demokratikleşmesinde sınırlı da olsa olumlu rol oynamayı, engelleyecek bir zihniyet ve tutuma sahipti. Türkiye halklarının değişim ve demokratikleşme istediği ve bu zeminin olgunlaştığı dönemde böyle bir siyasi eğilimin varlığı olumsuz bir durumdu. Bu nedenle Akşener’in ve İyi Parti’nin gerçeğinin görülmesi iyi oldu. Artık halkları ve toplulukları demokratik ve özgürlükçü bir siyasi güçlermiş gibi kandıramayacaktır. Bunun sonucu siyasi etkisi ve rolü göründüğünden fazla olmayacaktır. Çünkü AKP-MHP iktidarının devrilmesinde rolü abartılıyordu. Şimdi artık gerçek konumu ve gücü kadar rolü olacaktır. Hatta gerçek yüzünün görülmesiyle birlikte varlığını sürdürmek açısından kendisini demokratik ve özgürlükçü gösterecek bazı yaklaşımlar içine de girebilecektir.
AKP-MHP iktidarı son 8 yılda öyle bir baskı düzeni kurdu ki, toplumu yaşam içinde bilinçlendirdi. İyi ile kötü netleşti. Özel savaşı bir yöntem olarak kullanan Türk devleti bu iktidar döneminde özel savaşı ve psikolojik savaşı yeni imkan ve araçlarla sürdürmek istese de devekuşu misali her tarafı açıkta kaldı. Osmanlı döneminde halkın “Paşa paşa zulmün artsın ki gidişin de yakınlaşsın” sözü tam da AKP-MHP iktidarı döneminde gerçekleşti. Artırdıkları zulüm yıkılışlarını hızlandırdı ve yakınlaştırdı. AKP-MHP iktidarı gerçekleri o kadar aydınlattı ki, artık gerçekleri saptırmak kolay olmayacaktır. Belki İyi Parti, AKP-MHP iktidarının gidişinden sonra bu çürüyen ve dağılan devletin restorasyonunda en aktif güçlerden olacaktı. Ancak AKP-MHP faşist iktidarının baskıları gerçekleri o kadar tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi ve toplumu bilinçlendirdi ki, artık eskiyi cilalayıp bu topluma yutturmak mümkün olmayacaktır.
Türkiye halkları gerçekten de değişim ve demokrasi istiyor. Türkiye halklarının durumu diğer Ortadoğu ülkelerine benzemiyor. Türkiye’de Mustafa Suphilerden bu yana özgürlük ve demokrasi isteyenlerle bu güçlere zulüm ve baskı yapanlar arasındaki mücadele sürmektedir. Yine Kürt halkının yürütülen soykırım politikalarına ve yapılan baskılara karşı 100 yıldır süren bir mücadelesi bulunmaktadır. Bu baskılar ve buna karşı yürütülen mücadeleler Türk’ü, Kürd’ü, Çerkes’i, Laz’ı, Arap’ı ve diğer tüm halkları ve inanç kesimlerini önemli düzeyde demokratik bilinç ve iradeye kavuşturmuştur. AKP-MHP iktidarı tüm bu demokrasi ve özgürlük birikimini açığa çıkaran ve güçleri birleştiren katalizör olmuştur. Bu açıdan bu iktidarın gidişiyle Türkiye’de değişim, özgürlük ve demokrasi doğrultusunda önemli gelişmeler yaşanacaktır