Deniz İpek Yolu ve Suudi Arabistan’ın NEOM projesiyle İsrail’i Kızıldeniz’e bağlayan Eilat Limanı’nın, Akabe’nin stratejik önemi arttı. İsrail, Hamas likidasyonu ile Eilat ve Doğu Akdeniz ticaret-enerji denkleminde rahatlamayı düşünüyor
Mehmet Ali Çelebi
İhvan-ı Müslimin’in (Müslüman Kardeşler) köklerinden çıkan Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayı, 7 Ekim 2023 şafağında İsrail’e karşı “Aksa Tufanı”nı başlattı. İsrail uzaktan atışlara alıştırıldığı için öngörüsüz yakalanmıştı. Diğer örgütler dahil edilse sızabilirdi. Bu nedenle Ortak Operasyon Odası, Aksa Tufanı sonrası kurulur ve İslami Cihad, FHKC, FDHKC, Nidal el-Amudi Tugayı, Filistin Mücahit Hareketi, El-Nasır Selahaddin Tugayları, Ensar Tugayları gibi yapılar dahil olur.
11 Eylül ve DAİŞ benzetmesi yapan İsrail ise aynı sabah Demir Kılıçlar Operasyonu adı altında Gazze’ye hava saldırıları başlatınca Ortadoğu barut fıçısı üstüne sürüklendi. Netanyahu da 2024 seçimine hazırlanan, küresel anlamda prestij kazanmak isteyen Biden da kara harekatı için dönülmez yola girdi. Britanya Dışişleri Bakanı Lord Arthur Balfour’un bir devlet kurulmasına destek verileceğini içeren Balfour Deklarasyonu’nun (2 Kasım 1917) yıldönümü gelirken şafak sembolizmiyle başlayabilirler.
Aksa Tufanı, III. intifadayı doğuracak mı? İsrail’in saldırıları Hamas’ın likidasyonuyla mı sonuçlanacak? İran, Lübnan doğrudan dahil olacak mı? İsrail’in fırsat görmesinin enerji denklemiyle ilişkisi var mı? Savaşın Ortadoğu’ya olası etkilerine ve aktörlerin konumlanışına bakacağız.
Yeni bir intifada mı?
Filistin’de I. İntifada (Taş İntifadası) 9 Aralık 1987’de İsrailli bir kamyon şoförünün Gazze’nin kuzeyinde Beyt Hanun (Erez Kapısı) kontrol noktasında aracını Filistinli işçilerin üzerine sürerek 4 kişiyi öldürmesiyle kıvılcımlanır. FKÖ eylemlerine paralel halk topyekûn direnişe geçer; taşlarla, sapanlarla İsrail güçlerine karşı isyan ateşi büyür. 1993 Oslo Anlaşmalarına kadar devam eder Taş İntifadası.
Hamas da işte bu intifada sırasında 1987’de Hasan Şeyh Ahmet Yasin, Abdülaziz Rantisi, Halid Meşal tarafından kurulur. NATO-ABD’nin sol hareketlere karşı yeşil kuşak stratejisi dönemidir. SSCB’nin Afganistan’da ABD-İngiltere-Pakistan destekli mücahitlerle savaştığı, İran’daki ABD destekli şah devrildikten sonra İran-Irak savaşının körüklendiği, İsrail’in Lübnan’ı işgal ettiği, Türkiye’de sola karşı tarikatların kullanıldığı darbe dönemidir.
Irgun çetesi şefiyken Kudüs’te Deir Yasin köyü katliamından, Kudüs’teki King David Oteli katliamından dolayı İngiliz güçlerince “Wanted” broşürleriyle aranan Menahem Begin’in yani Likud Partisi’nin (son lideri Netanyahu) hükümet olduğu dönemdir. Likud’dan Begin ve İzak Şamir’in peş peşe başbakan olduğu dönemlerdir. 1990’larda Türkiye’de devlet nasıl Kürtlere karşı Hizbullah’a yol verdiyse Ankara’nın alerjisi olduğu halde nasıl ki programında dine dayalı bir devlet hedefi olan Hüda-Par’la ittifak yapılıp 2023’te Meclis’e taşındıysa Likud Partisi de Filistin davasını uluslararasılaştıran FKÖ’ye karşı Hamas’a yol verecektir. Hamas, 1989’da küçük çaplı bombalı saldırılara başlarken 1991’de de İzzeddin el-Kassam Tugayları kurulur.
Hamas güçlenip intihar saldırılarına başlayınca İsrail liderlerine yöneldi. 22 Mart 2004’te Hamas Lideri Yasin, Gazze’de suikastle öldürüldü. Yerine geçen Abdülaziz Rantisi de 17 Nisan 2004’te yine Gazze’de öldürüldü.
Lübnan Ordusu komutanı Elias Hobeyka ile birlikte Eylül 1982’de Sabra ve Şatilla Katliamı’nı organize eden Ariel Şaron, 28 Eylül 2000’de El Kasa Camii’nin de içinde olduğu Tapınak Tepesi’ne (Mont Moria) gidecekti. Protesto edilip ölümler olunca El Aksa İntifadası denen II. İntifada alevlendi. Ariel Şaron bu atmosferde yapılan seçimi kazanıp 7 Mart 2001’de başbakan oldu. 8 Şubat 2005’te Mısır’ın Sina Yarımadası ile Kızıldeniz arasındaki tatil yeri Şarm el-Şeyh’teki Şaron-Mahmud Abbas zirvesine kadar sürdü II. İntifada.
Hamas-İsrail çatışması ise intifadaya dönüşmez. Halk, Hamas için yıllarca topyekûn seferber olmaz. Aksa Tufanı sonrası Filistin Başkanı Mahmud Abbas’ın da “Filistin halkının tek meşru temsilcisi, kararları, programları ve politikaları ile Filistin Kurtuluş Örgütü’dür” (AA/16.10.2023) ifadelerini kullanması ayrışmanın boyutunu yansıttı.
Hamas’ın din eksenli devlet hedeflemesi, Aksa Tufanı’nda da sivil ayrımı yapmayıp sivilleri doğrudan hedef alması, hamile kadınları dahi kaçırması, işkence görüntülerini güç gösterisi olarak yayınlaması dinamikleri mesafeli tuttu. Hamas, Suriye iç savaşı başlayınca 2012 başında mezhepçi akıntıya atlayıp Şam’ı terk etmişti. Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi Arap ülkeleri dahi Hamas’a karşı. Katar, Türkiye, İran ve türevleri dışında payandası yok. Çatışmalar için yapılan Kahire Barış Zirvesi (21.10.2023) de bu nedenle başarısız oldu.
Gazze’de El-Fetih’le çatışıp Filistinlilerin kanını akıtan bir örgüt olarak görülüyor. Hatırlarsak İsrail, Eylül 2005’te Gazze’den çekildi. 9 Ocak 2005’te Filistin Ulusal Yönetimi Başkanlık seçimi yapıldı, Mahmud Abbas seçildi. Filistin Ulusal Yönetimi Yasama Konseyi seçimleri de 25 Ocak 2006’da oldu ve Hamas birinci çıkıp hükümet kurdu. Hamas kendisine yönelik büyük hamle yapılacağı korkusuna kapılarak Gazze’de El-Fetih’e 2007’de savaş açıp Gazze’den çıkardı.
İsrail de Kassam roketleri atıldığı gerekçesiyle 27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 arasında Gazze’de Dökme Kurşun Operasyonu, İsrailli gençlerin kaçırıldığı gerekçesiyle de Temmuz 2014’te de Koruyucu Hat Operasyonu yapacaktı. 2021 ve 2022’de de gerilim, roket ve uçak saldırıları ile sürmüştü.
Neden Aksa Tufanı?
Hamas oyun kurallarını değiştirmek için harekete geçti. 29 Kasım 1947’de 181 sayılı BM Genel Kurulu kararıyla çıkan Taksim Planı vardır. 33 evet, 13 hayır ve 10 çekimser oy çıkarken toprakların yüzde 55 Musevilere, yüzde 45 Filistinlilere veriliyordu. Bu kararı Filistin tarafı, Arap ülkeleri kabul etmedi. Filistin İstatistik Merkezi’nin Mart 2015 verilerine göre Filistinlilerin elinde yüzde 15 toprak kaldı. Arap ülkeleri ABD ve İsrail ile İbrahim Anlaşmaları yapıp İsrail’le normalleşirken Filistin davasına ilgi örseleniyordu. İran ve Hamas normalleşmeye ket vurmayı hedeflemişti. Hamas’ın likidasyonu için İsrail tarafından operasyon beklentisi oluşmuş; İran ve Hamas, Doğu Akdeniz enerji denkleminden dışlanacakları kanaati güçlenmişti. Hamas, rehin alacaklarını İsrail cezaevlerindekilerle takas etmek istiyordu. Hamas ele geçirdiği belgelerle uluslararası kamuoyunu harekete geçirmeyi bekliyordu.
AKP neden İsrail’e karşı somut adım atmadı? Hamas’ın likidasyonu olacaksa kendisinin de Rojava’da önü açılmalı, havadan ve karadan girilmesine izin verilmeliydi. Silah, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de enerji denklemlerinde İsrail kaldıracı istiyordu
Türkiye’nin hesapları
Türkiye’ye gelirsek İsrail’le ekonomik, askeri, istihbari bağlarını koparamadı. Erdoğan algı oyunuyla başka ülkelerin adım atmasını istedi. Erdoğan, ABD’ye işaret edip “Bugün binlerce kilometre öteden gelip kendi güvenlik ve refahları için bu bölgede bayrak gösterenleri, vekalet savaşı yürütenleri görüyorsunuz” (AA/3.12.2022), “Bay Amerika, yahu Amerika nere, Akdeniz, İsrail, Filistin nere? Ne işin var senin orada?” (TRT Haber/12.10.2023) gibi sözleri sık sık tekrarlarken ABD’nin İncirlik’teki, Erhaç’taki, Çiğli’deki hava üssünü vb. kapatma çağrılarını kulak ardı yaptı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken diplomasi trafiğine Ankara’yı almadı. AKP yönetiminin Hamas ile teması sürdürmesi, Suriye ve Libya’da Hamas benzeri yapılara maaş ödemeyi sürdürmesi not edilmişti. “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi’ne de saldırtırız” (Cumhuriyet /27.03.2014) sözleri, “Irak ve Suriye’de PKK/YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, topyekûn meşru hedefidir” (AA/4.10.2023) sözleri akıllarda olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ateşkes ve barış adına Ortadoğu ülkelerine turlar yapıp barıştan söz etmesi de trajikomik bir tablo veriyordu.
Peki, AKP neden İsrail’e karşı somut adım atmadı? Üç esas beklentisi vardı: 1- Hamas’ın likidasyonu olacaksa kendisinin de önü Kuzey ve Doğu Suriye’de açılmalıydı. Yani Kürt dinamiklerini tasfiyeye yönelirken açık kredi istiyordu. 2- Silahlanmak istediğinde ABD Kongresi’nde İsrail lobisinin desteğini almak, Kürtlere karşı bazı tasarılarda rol almasını sağlamak istiyordu. 3- Para lazımdı. İsrail lobisinin desteğini Doğu Akdeniz enerji denklemlerinde Kıbrıs, Ege adaları, Ermenistan dosyalarında kullanmak istiyordu.
Kuşak-Yol, Doğu Akdeniz enerjisi
Olgulara göre iç politik saflaşmayı kenara bırakan partiler de “savaş kabinesi”ne katılınca eli güçlenen Netanyahu, ABD, İngiltere, Almanya durumdan sonuna kadar yararlanmayı seçecek. 1- Çünkü İsrail ile Arap ülkeleriyle normalleşme sürecinin sık sekte yememesi için Ürdün’ün 1970 Kara Eylül Katliamı’yla FKÖ’yü Lübnan’a sürmesi gibi Hamas’sız Gazze istiyordu. 2- İran, Hamas üzerinden Doğu Akdeniz’deki doğalgaz üretim-satış denkleminde söz sahibi olmaya çalışırken İsrail de Mısır da İran vekilini istemiyorlardı. 3- Çin’in Kuşak-Yol projesinin deniz ayağı Deniz İpek Yolu ve Suudi Arabistan’ın NEOM projesiyle İsrail’in Kızıldeniz’e bağlayan Eilat Limanı, Akabe ve Doğu Akdeniz’in stratejik önemi artmıştı. İsrail, güvenlik için Hamas likidasyonunu elzem görüyordu. 4- Afrika’da Sahel bölgesi ve Kuzey Afrika ülkeleri Nijer, Sudan, Gabon, Burkina Faso, Mali, Gine’de peş peşe olan darbeler eski sömürgecisi ülkeleri çıkarıyordu. Emperyal güçler, İsrail üzerinden müttefiklerine “Daha buradayız” görüntüsü verecekti. 5- Hamas’ın tasfiyesine Mısır karşı çıkmayacaktı, ideolojik olarak karşıydı, Refah Kapısı nedeniyle sıkça kamuoyu önünde zor durumda kalmak istemiyordu. Ki Mısır karşı çıksa darbeyle gelen ve paraya ihtiyacı olan Abdulfettah Sisi’yi düşürme hamlesi gelirdi. Suudi yönetimi de projeleri hayata geçirirken Hamas’ın iç kamuoyunu etkilemesiyle uğraşmak istemiyordu. 6- Rusya da Ukrayna’da güç kaybederken müdahale edecek durumda değildi. Müdahale etse Lazkiye’deki hava üssünü kaybedebilir endişesi vardı.
İsrail rüzgarı almışken, durmayıp kara operasyonuyla Gazze’de uluslararası ilişkilerde ‘salam politikası’ olarak adlandırılan pratiği devreye sokmak istiyor. Yani Gazze’de parça parça ilerleme ve günün sonunda ilhak etme stratejisi
Salam politikası
Neler olabilir? İlkeler devletlerin merkezine konmadığı için Şubat-Mart 2014’te Rusya güçleri Kırım’a girip ilhak ederken Türkiye, Mart 2017’de Cerablus ve El-Bab, Ocak 2018’de Efrîn (Afrin), Ekim 2019’da Serêkaniyê ve Girê Spî, Şubat 2020’de İdlib’e girerken Rusya Eylül 2022’de Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’yı ilhak ederken İsrail, Türkiye, Çin’in enerji ve tren koridoru hevesli desteğiyle ve Rusya’nın yol vermesiyle Dağlık Karabağ’ın başkenti Stepanakert ile çevre iller Azerbaycan tarafından Eylül 2023’te yutulup 100 bini aşkın Ermeni yerinden edilirken BM, dünya izlemişti. İç siyasette protestolar ve yolsuzluk davaları nedeniyle zorda olan Netanyahu da Mısır ittifakının Ekim 1973’te Yom Kippur’da aniden saldırması gibi ani gelişen Aksa Tufanı’nı hayat memat meselesine çevirip bir fırsat olarak gördü. Hegemonyayı sürdürebilmek ve müttefiklerine güven verebilmek adına mühimmat balyaları, Gerald R. Ford’u, USS Eisenhower Uçak Gemisi’ni, koruyucu savaş gemilerini gönderen ABD, savaş gemileri gönderen İngiltere’nin desteği zirvedeyken durmazdı. Rüzgarı yelkene almışken kara operasyonu ile Gazze’de uluslararası ilişkilerde “salam politikası” olarak adlandırılan politikayı devreye sokma kararında.
Yani Gazze’de parça parça ilerleme ve ilhak stratejisi. İlk etapta Hamas’ı çıkarıp sivilleri Han Yunus kentine toplamaya dönük kara harekatı haftalarca sürebilir.
Uzun vadede Gazze’yi yutup Doğu Akdeniz kıyısını tamamen İsrail’in kontrolüne geçirmek hedef. Enerji denkleminde eli güçlenirken tampon alan da oluşursa Aşkelon, Siderot, Aşdot, Tel Aviv, Kayserya, Kudüs, Hayfa Limanı roketlerden korunacaktı.
Bağlarsak “tanrının barış yeri” ve “kutsal” anlamına gelen Kudüs (Yeruşalim) istendiğinde yine araçsallaştırılacağı için Gazze gözden çıkarılmış durumda.
En çok tartışılan ikinci olgu İran’ın savaşa dahil olması ve bunun domino etkisiyle Türkiye’ye sıçraması. Türkiye yeni ‘çuval’ vakası yaşamamak için hemen İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacak. Ancak ABD ve İngiltere’nin savaş gemileri, THAAD ve Patriot hava savunma sistemleri göndermesi ve karşılık verileceğini ilan etmesi İran’ı frenledi. İran, retorik üretmeye bakacak. Kendisine bağlı Lübnan Hizbullah’ı, Ensarullah, Fatimiyyun Tugayı, Zeynebiyyun Tugayı, Suriye Hizbullah’ı, Haşdi Şabi vb. ABD üslerini hedef alabilir, bazen İsrail’e roketler atabilir. Çünkü İran doğrudan dahil olursa Arap ülkeleri İran’ı yok etmek için İsrail’in müttefiki Azerbaycan da Tebriz hattını koparmak için pusulanmış durumda. Lübnan’ın diğer dinamikleri de Hizbullah, İsrail’e girerse Lübnan’ın bölüneceği endişesi taşıyor.
Suriye ordusu da dahil olursa petrol ve su bölgesi Golan’ın kalanını, Tartus, Banyas, Lazkiye’yi koparıp denizle bağını kesebilirler.
Velhasıl Rojava ve Gazze’ye hava harekatları aynı dönemde oldu. Herkes için özgürlük, eşitlik, kardeşlik, barış algoritması ve ilkeli siyaset mimarisi oluşturulmadıkça ülkeler neo-liberalizmin adaleti ve bahaneleriyle çatışmaları besler, çözümler gelişmez. Bu olunca hegemonya savaşlarının, silah ekonomilerinin faturası halklara çıkıyor. İsrail; 20 günde çocuk, kadın demeden 6 bin kadar Gazzeliyi katletti. Devletler yerine halklar baskı gücü oluşturacak şekilde organize olursa kaderini tayin ilkesine saygı temelinde bir arada yaşam mimarisiyle, devrimci diyalektikle ancak girift krizler için kalıcı çözüm üretilebilir.