İktidarın hedefindeki DİAYDER: ‘Kürtçe takvim ve kelimeler kullanmak ile IŞİD’e karşı olmak’ suçlama konusu
Her alanda yönetemememe sorunu yaşayan AKP-MHP iktidarı, yeni bir gerginlik alanı yaratarak, ayakta kalmaya çalışıyor. Topluma yeni bir şey söyleyemeyen iktidar, muhalefete yüklenirken de ya HDP’ye ya da Kürt halkının değerlerine saldırma politikasından vazgeçmiyor. En son İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun başlattığı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın devam ettirdiği İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bünyesinde ‘yasa dışı örgütlerle bağlantılı kişilerin’ çalıştığı iddialarıyla beraber Kürt meleleri bünyesinde barındıran Din Adamları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) hedef tahtasında. Konuyla ilgili gazetemize konuşan Mele Yusuf İnal, AKP’yi işaret ederek, “Dini kendi çıkarlarına alet ediyorlar, bunlar siyasi İslamcıdır” dedi. Derneğin avukatlarından Fırat Epözdemir ise davanın ‘hukuki açıdan garabet’ olduğunu kaydetti.
Soylu başlattı
9 Aralık’ta Meclis’teki bütçe görüşmeleri sırasında İçişleri Bakanı Soylu, personel alımları ile ilgili, İBB’ye yaklaşık 33 bin kişi alındığını iddia ederek, “Bu 33 bin kişiden 12 bin kişiye ancak bakıldı. 455 tanesinin PKK ve KCK kaydı var. 80’inin DHKPC, 20’sinin MLKP, 2’sinin MKP kaydı var ve diğerlerinin kayıtlarını da gönderebilirim” dedi. 26 Aralık’ta ise Bakanlık, İBB bünyesinde 557 çalışanın ‘yasa dışı örgütlerle iltisaklı ve irtibatlı olduğunu’ iddia ederek İBB hakkında özel teftiş başlatıldığını duyurdu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da partisinin 26 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenen danışma meclisi toplantısında İBB’ye yönelik şu iddiada bulundu: “Bir hesaba göre 13 bin 500, bir hesaba göre 15 bin kişiyi işten çıkartıp yerine aralarında terör örgütleriyle iltisaklı kişilerin de bulunduğu 45 bin kişiyi aldılar.”
İmamoğlu’ndan yanıt
Dosyada gizlilik kararı olmasına rağmen tape kayıtları ve gizli “tanık” beyanlarına dayandırılan iddianame, henüz mahkemeye sunulmadan savcı tarafından iktidar medyasına servis edildi. İddialara cevap veren İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise İBB’nin 21.500 kişiye istihdam sağladığını açıkladı. İmamoğlu, “2.5 yılda yaptığımız yatırımlar ve hayata geçirdiğimiz projelerle İBB’de 21.500 kişiye istihdam sağladık. 2024’e kadar yeni yatırımlar ve projelerle Cumhurbaşkanımızın iddia ettiği rakamı, yani 45 bin kişiyi, İstanbul’a hizmet için istihdam etmek üzere var gücümüzle çalışacağız” dedi.
Sivil cuma namazı
3 Temmuz 2021’de DİAYDER üyesi 28 kişi gözaltına alındı. 7 gün gözaltında kalan 26 kişiden Ali Fuat Hatip, Aydın Ayhan, Enver Karabey, Mehmet İnan, Mehmet Emin Aslan, Nezir Erdemci, Ekrem Baran, Hafit Tunç ve Sefa Mehmetoğlu Kürtçe hutbe okudukları, sivil cuma namazına katıldıkları ve yürüttükleri dernek faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklanırken, 17 ise kişi serbest bırakıldı. O günlerde İstanbul 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde DİAYDER’in faaliyetlerine ve üyelerine yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma sonucu 6 ay sonra 23 kişi hakkında iddianame hazırlandı. “Örgüte üye olmak” ve “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlamalarıyla hazırlanan 335 sayfalık iddianame İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
2 iddianame hazırlandı
İlk iddianamede hakkında takipsizlik kararı verilen dört kişi de ikinci iddianamede şüpheli haline getirildi. İstanbul 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamanın ikinci duruşması 2 Aralık’ta yapıldı, bir sonraki duruşma ise 21 Nisan 2022’de yapılacak. İstanbul Başsavcılığı “Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu”nun hazırladığı İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin değerlendirdiği ikinci iddianamede 23 kişinin ‘örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme’ ve ‘örgüte üye olma’ suçlamasıyla ceza isteniyor. İddianamede soruşturmanın ne zaman başlatıldığına ilişkin bir bilgi yer almazken, iddianamenin tarihi de yazmıyor. İddianamenin delilleri 17 yıl öncesine kadar dayanıyor. Kolluk gücünün listelediği açık kaynak taramasının dışında sanıkların 2005 yılında ‘TMMOB İstanbul Şubesi’nde düzenlenen ‘Kürt Sorununun Demokratik Çözüme Kavuşması’ konulu bir basın açıklaması düzenlemeleri’ iddianameye suçlama olarak girdi. Mahkeme iddianameyi halen kabul etmiş değil.
Dosyalar birleştirilsin
Gazetemize konuşan derneğin avukatlarından Fırat Epözdemir, DİAYDER’le ilgili halihazırda yürütülen iki ayrı dava olduğuna dikkat çekerek, “Birinci dava İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olup, ikinci dava da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başladı. Her iki dava da hukuki ve fiili olarak irtibatlı olan davalardır. Doğrusu ikinci açılan davanın, ilk davayla birleştirilme talepli açılmasını bekliyorduk ve fakat davalar birleştirilme talepli açılmadı. İlerleyen süreçte her iki davanın birleştirilmesi yönündeki taleplerimizi mahkemeye sunacağız. İlk dosyada yargılanan on altı kişiden dördü, ikinci dosyada da yargılanmaktadır. Halihazırda ikinci dosyada dokuzu tutuklu olmak üzere 23 kişi sanık sıfatıyla yargılanmaktadır” dedi.
‘Hukuki açıdan garabet’
İBB’nin DİAYDER aracılığıyla bazı kişileri işe alma iddiasının yer aldığı ikinci davanın hukuki bir niteliği olmadığını vurgulayan Epözdemir, şu değerlendirmede bulundu: “Bu durumun böyle bir dosyada tartışılıyor olması bile hukuki açıdan garabettir. Zira, yasalara göre kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu olan, ayrıca hakkında kapatma kararı verilmeyen DİAYDER’in her kesimle diyalog kurması ve bu diyalogların karşılık bulması kadar doğal bir durum yoktur. Bundan dolayı böyle bir durumun ceza yargılamasına konu olması hukuken kabul edilebilir bir şey değildir. Elbette ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi tüm partiler açısından stratejik öneme sahiptir. Ancak mevcut belediye yönetiminin müvekkiller üzerinden yıpratılmaya çalışılması hukuken de siyaseten de doğru değildir. Hele hele bu konuda Türkiye’de siyasi iktidarın üst düzey yetkililerinin açıklamalar yapması da hukuken kabul edilemez bir durumdur. Muhtemeldir ki, ilerleyen süreçte Demirtaş ve Kavala davalarında olduğu gibi AİHM tarafından 18. madde ile bağlantılı 6. madde ihlali, yani siyasi saiklerle adil yargılanma hakkının ihlali kararları verilecektir.”
5 milyon Şafii
DİAYDER’in kurucularından Mele Yusuf İnal, dernek olarak herhangi bir siyasi partiyle bir bağlantıları olmadığını belirtti. İnal, “Siyasetle, partiyle bir alakamız yok. Yalandan birtakım iftiralarla kendi siyasi emellerine alet etmeye çalışıyorlar. Onun için bu siyasi bir durumdur, ahlaki veya hukuki veya vicdani hiçbir yönü yok. Sadece basındaki o abartılı, yalan, hiçbir mantık veya izanın kabul edemeyeceği 500-600 kişinin alındığı rakamlar telaffuz edildi. Malumunuzdur İstanbul Büyükşehir Belediyesi DİAYDER’e parti olarak değil, hizmet kurumu olarak 5 tane kadro verdi. 3’ü içeride, sadece 2 kişi kaldı. İmam Şafii’nin mezhebine göre hizmet veren -resmi imam değiller- gassaldır (cenaze yıkama memuru) ve defin işleriyle uğraşan kişilerdir. Medresede okumuş kişiler ve dini bilgileri yüksektir. İstanbul içerisinde 5 milyona yakın Şafii mezhebine bağlı bir kitle var. İktidar suçluluk psikolojisiyle saldırıyor. 30 küsur sene bu şehri yönettiler ve Şafii mezhebinden tek bir imam atamadılar. Tek mezhep dayattılar. İlk defa Ekrem İmamoğlu döneminde böyle bir hizmet gördük” ifadelerini kullandı.
‘Engizisyon mahkemeleri’
Temmuzda ilk açılan davadan yargılandığını söyleyen İnal, “Mahkemede de söyledim. 5 milyondan fazla Şafii mezhebinden kişinin yaşadığı şehirde az da olsa faydalı olursak iyidir. Bir ağacın bir dalına, yaprağına zarar vermiyoruz. Huzur için varız, mezheplerin ve dinin doğru anlaşılması için varız. Ortadoğu’nun durumu bugün ortada. Dinin siyasallaştığında ne olduğunu görüyoruz. Bizi zorla siyasi kanallara çekmek istiyorlar. Çünkü biz halka dini-sosyal hizmet veriyoruz. 56 seneden fazla hocalık yapmış birisiyim. Medrese hocasıyım, yüzlerce, binlerce talebem var. Kamuoyunda basın üzerinden bize sahte imam diyorlar, hedef gösteriyorlar. Utanın ya, Allah’tan korkun! Yazıktır, günahtır, bu edepsizliği satılık basın yapıyor, ahlaksızlığın zirvesidir. Kişilik haklarımıza saldırıyor, yargısız infazdır. Aynı Engizisyon mahkemeleri gibi” diye konuştu.
‘Siyasal İslamcılar’
Dini referansları kullanan AKP iktidarına tepki gösteren Seyda İnal, “Bunların net olarak, dinle, İslam’la, Kuran ile hakla, hukukla, adaletle hiçbir alakaları yok. Sözde Müslüman’dırlar, İslam’la alakaları yok. Yoksa Kürtlerin çoğunluğunun bağlı olduğu mezheple dini vecibelerini yerine getirmesine karşı olmazlardı. Dini kendi çıkarlarına alet ediyorlar, bunlar siyasi İslamcıdır. Özellikle CHP ile iktidarın siyasi rakip olmasından, kendi aralarındaki ihtilaflara bizi karıştırması doğru değil. Bizi basamak yapıyorlar, harcıyorlar, ayıptır, yapmasınlar. Gerçekten insanda haya denilen bir kavram var ise haya da imandandır bunu yapmamaları gerekiyor. Bizi ‘terörist’ ilan ediyorlar. Ben de o dille hitap etmek istemiyorum, dilimi kirletmek istemiyorum. Allah’a havale ediyorum. O satılık basını da mutlaka dava edeceğim” dedi.
Kürtçe takvim suçu
Bu iddianamede farklı olan suçlama, iktidar medyasının öne çıkarttığı İBB’nin DİAYDER referansıyla gassal ve imamların işe alınması, İBB tarafından ramazan ayı sebebiyle verilen market yardım kartlarının “örgüt üyelerinin ailelerine dağıtılması” iddiasıydı. İBB’de çalışan 5 imamdan 3’ü ise cezaevinde. İddianamede, DİAYDER’in çıkardığı 5 bin adet Kürtçe takvim de suçlama konusu yapılırken, bunun bedelinin 27 bin 500 TL olduğu, ancak İBB’nin DİAYDER’e bu takvimler için 34 bin TL maddi yardım verdiği ileri sürüldü. Takvimin parasını da dernek üyeleri kendi aralarında topladı. İddianamede bir diğer suçlama konusu ise dernek üyelerinden alınan aylık 10 TL aidatın “örgüte” gönderildiği iddiası.
IŞİD’e karşı olunamaz!
İddianamede deliller arasında telefon dinlemeleri, teknik ve fiziki takip kayıtları ile medyadaki haberler yer alıyor. Suçlamalara delil olarak gösterilen basın açıklamalarından biri Ekim 2014’te Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) yayınlanan Kobanê’de Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile IŞİD arasındaki çatışmalarla ilgili DİAYDER’in o dönemki başkanı Mehmet Şimşek’in yaptığı açıklama. Şimşek, çatışmalarda hayatını kaybedenler için açılan taziye çadırında yaptığı açıklamada dönemin hükümetini IŞİD’e destek vermekle eleştirmişti. Dernek yöneticilerinin aynı şekilde IŞİD’in Kobanê kuşatmasını protesto etmek için Urfa’nın Suruç ilçesine giderek çadır nöbeti eylemlerine katılması da suçlama olarak iddianameye girdi. Yine iddianamede HDP Başakşehir İlçe Başkanlığı’nda yöneticilik yapan Hafit Tunç’un HDP İzmir İl Başkanlığı’na silahlı saldırıda katledilmesine karşı İstanbul’da Şişhane gerçekleştirilen protesto eylemine katılması da delil olarak gösterildi.
Kelimelere düşmanlık
Savcılığın suçlamaları arasında dernek yöneticilerinin verdiği vaaz ve hutbeler de yer alıyor. Ramazan ayı boyunca iftar öncesi verdikleri dini vaazlarının nasıl bir suç olduğu açıklanmadı. Aynı şekilde dernek başkanı Mehmet Emin Aslan’ın verdiği hutbe içerisinde yer alan bazı sözcükler savcılığa göre ‘ülkemizde kullanılan Kurmançi lehçesinin içinde bulunmuyor.’ Bu tespitin de nasıl bir suç oluşturduğu ise açıklanmadı. DİAYDER Davası iddianamesinin 196. sayfasından bir bölüm: “Mehmet Aslan’ın verdiği hutbe içerisinde ülkede kullanılan Kurmançi lehçesinin içinde bulunmayan yöre halkı tarafından kullanılmayan, sonradan PKK/KCK terör örgütü tarafından kullanılıp benimsenen (topluluk), Bawermend (inananlar), Heja (değerli, Jiyan (yaşam), Henber (karşı), Rumet (şeref), parastin (savunma), armanç (amaç) navend (orta), taybet (özel) astengi (sıkıntı), aşitî (sulh, adalet), cûda (ayrı), davi (son), wekhevi (benzerlik, eşitlik) bersiv (cevap) ve rojhilat (doğu) Kürt terminoloji kelimeleri kullandı.”