AKP, 20 yıllık iktidarında her yıl bir önceki yılı aşan boyutta doğa yağmasına yol verdi. Bir avuç şirketin çıkarları uğruna ormanlar, meralar, tarım alanları ve sular yağmaya uğratılarak sermaye yararına bağlanıp katledildi
Yusuf Gürsucu
AKP iktidarı Türkiye’de yaşamın her alanında sermaye yararını gözeterek dünyada süren yağmayı aşan biçimde doğal yaşamı şirketlerin özgürce at koşturdukları alanlar haline getirdi. 20 yıllık iktidarları süresince sermaye çıkarları uğruna doğa kıyımının önündeki tüm yasal engelleri kaldırdı. Türkiye coğrafyasının tamamına yayılan yağmayla; su havzaları susuz bırakılırken, tarım arazileri işgal edildi. Kürt coğrafyasında ise sömürgeci anlayışla büyük bir yağma ve yıkım yaşatıldı. İktidar Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca hektar doğal yaşamı madenlere açarken, bu alanların büyük bölümü Kürt coğrafyasında uygulamaya kondu.
Ormanlar yakıldı, kesildi
Ormanlar ya yakılarak ya da kesilerek maden, enerji ve turizm alanları haline getirildi. Türkiye coğrafyasında doğa yağmasının boyutları hızla büyürken, Kürt coğrafyasında madencilik amacıyla onbinlerce hektar doğal alan yağmaya açıldı. Ormanların askerin gözetiminde bir yandan yakılmasına göz yumulurken, diğer yandan korucuların onbinlerce ağaç katliamı yaparak ormanlar ortadan kaldrılmaya başlandı. Sular doğadan koparılarak bentler ardına hapsedilip sermaye yararına bağlanırken, halk yoksulluğa, doğal yaşam yok oluşa sürüklendi.
Her yıl geçmişe rahmet okutuyor
Maden ocakları, Hidro Elektrik Santraller (HES), termik santraller, mega projeler 20 yıla sığdırılırken, her yıl bir önceki yılı aratmaya ve rahmet okutmaya başladı. İnşaat sermayesi ile kol kola Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) eliyle kentler yağmalandı, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarında doğa düşmanı muafiyetler ve onaylarla ormanlar, meralar, tarım arazileri ve sular yağmalandı. Ekosistemler giderek yok oluşla yüz yüze bırakılırken, çıkarılan yasalarla biyoçeşitlilik sermaye yağmasına eklendi. Çıkarılan kararname ile zeytinlik alanlar ve ormanlar talana açılırken, direnişlerin en önünde hep kadınlar vardı.
Sêrt için zehirli gelecek!
Ege, Akdeniz ve diğer bölgelerde zeytinlikler, tarım ve ormanlık alanlar katliama uğratılırken, Kurdistan’da ise özel savaş stratejilerinin bir parçası olarak korucu ve askerler eşliğinde ağaç kıyımı neredeyse bütün yıl devam etti. Şirnex (Şırnak) ve Colemêrg’de (Hakkari) onbinlerce meşe ağacı kesilerek TIR’lara yüklenip satılırken, ‘güvenlik önlemleri’ gerekçe olarak öne sürüldü. Şirnex’ten Colemêrg’e kadar 110 km boyunca uzanan dağlar, meralar ve ormanlar çinko, kurşun vd. madenler için işaretlenirken. Sêrt’te (Siirt) çinko ve diğer madenlerin işleneceği İzabe tesisi açılarak bölge zehirli bir geleceğe bağlandı.
Koruma kanunları kaldırıldı
Türkiye coğrafyasının yüzde 60’lık kısmını maden sahası olarak işaretleyen iktidar, milyonlarca hektar doğal alanı maden sahası olarak serrmayeye devretti. Altın, gümüş, çinko, bakır vb. metalik madenler ve diğer madenlerle doğal yaşam siyanüre bulanırken ormanlar ve meralar ise katledildi. Her yıl doğa koruma kanunlarında değişiklik yapan iktidar, 2022 yılında da ihtiyaç duydukları güdük yasaları sermaye yararına değiştirmeyi sürdürdü. Karadeniz’den Munzur’a, Cudi’den Kaz Dağları’na, Toroslardan Ege Dağları’na kadar birçok doğal alan iktidarın talan politikalarıyla yağmalandı.
Halk DEDAŞ zulmüne uğradı
DEDAŞ gibi enerji şirketleri tarafından çiftçiler ve yoksul yurttaşlar zulüm altına alınarak açlığa, susuzluğa mahkum edilme süreçleri işletildi. Çiftçiler hemen yanı başındaki barajlardan suya erişemez hale getirildi ve yeraltı sularına mahkum edildi. Yeraltı sularına ulaşmak isteyenler ise DEDAŞ’ın vd. enerji şirketlerinin yüksek faturalarıyla baş edemeyerek, tarımdan uzaklaşmaya başladı. Türkiye genelinde en az 3 milyon hektar doğa koruma alanı sermayenin talepleri ve iktidarın onayıyla yağmalandı.
Hasankeyf katledildi
Amed’in (Diyarbakır) Sur ilçesinde binlerce yılda ortaya çıkmış yaşam ve tarihi yapılar yerle bir edilerek açılan alanlar bir avuç yağmacıya peşkeş çekildi. UNESCO Dünya Mirası kriterlerinin 10’undan dokuzuna sahip olan ve ilk insan izlerinin 300 bin yıl öncesine, ilk yerleşimin ise 12 bin yıl öncesine dayanan Hasankeyf suya gömüldü. İslami bazı yapılar yerinden sökülüp başka bir alana sürgün edildi. Kalan ve insanlık tarihine ışık tutacak kalıntılar ve henüz kazısı yapılmamış yüzde 90’lık bir alan dinamitlenerek bombardımana tutuldu ve betona boğuldu. Hasankeyf’in yıkımı Türkiye’nin enerji ihtiyacından dolayı değil şirkete birikim yolu olarak inşa edildi. Bölge halkı olan Kürtler oradan sürülürken, baraj aynı zamanda alt havzada yaşayan Irak ve Suriye halkları üzerinde suya baskı aracı olacak bir silah işlevi yüklendiği açığa çıktı.
SİT’lerde statü düşürüldü
Koruma altındaki kimi yerler SİT olmaktan çıkarıldı, kimi yerlerin koruma statüleri düşürüldü. Birçok yasa ve yönetmelikle birlikte önceden belirlenmiş olan koruma alanlarında inşa edilmek istenen maden, enerji vb. tesisler için statü değişikliği yapılarak koruma dereceleri ya düşürüldü ya da tamamen yürürlükten kaldırılarak bu alanlar sermaye hizmetine sunuldu.
Ekosistem yıkıma uğratıldı
2015 yılıyla birlikte uygulamaya konan çatışmalı süreçte Kürt halkına yönelik baskı ve saldırıların bir ayağı da doğanın sermaye yağmasına açılmasıydı. Şirnex, Çewlîg (Bingöl), Dersim, Cîzra Botan, Nisêbîn (Nusaybin), Colemêrg ve diğer il coğrafyalarında ormanların büyük bir bölümü ateşe verilip yakıldı. Yangınlarda çok sayıda hayvan katliama uğrarken orman ekosistemleri yerle bir edildi. Türkiye’nin hemen hemen tüm coğrafyalarında benzer biçimlerdeki uygulamalar Kürt coğrafyasında sınırsızca uygulamaya kondu.
Kuraklık her yıl genişledi
Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) verilerine göre yağışlarda büyük bir azalma yaşanırken, Kürt coğrafyasında normallere göre yağışlar yüzde 76,2 azalma gösterdi. Antep, Kilis ve Riha çevrelerinde bu oran yer yer yüzde 80’lerin üzerine ulaşırken; Şirnex’te Bazamir Deresi, Qers’te (Kars) Kuyucuk Gölü, Sêwaz’da (Sivas) Tecer Irmağı, Dersim’de Çerme Deresi gibi birçok dere kurumaya başladı. Wan Gölü’nde ise son yıllarda görülen küçülme 2022’de devasa boyutlara ulaştı.
Enerji ihtiyacı yalanı
Türkiye’de enerji üretimleri enerji ihtiyacından dolayı gerçekleşmediği ortaya çıkan arz fazlasında görüldü. İktidar alım garantisi verdiği enerji şirketlerinin ürettiği enerji için tüketim alanı yaratamadı ya da böyle bir derdi yoktu. 103 bin MW enerji kapasitesine karşın bunun ancak yüzde 35’inin kullanıma sokulabildiği bir durum ortaya çıktı. Ellerini cebine sokmadan bankalardan veya devlet destekli kredi fonlarından aldıkları para ve vergisizlik destekleriyle enerji santrallerini kuran şirketlere son 3 yıldır üretmedikleri enerjinin bedeli ödenmeye başlandı. 2022 yılı sonuna kadar 3 yılda toplam 13 milyar lira halkın cebinden alınıp açıktan sermayeye aktarıldı.
Nükleer ve JES’ler
Nükleer santraller için Mersin’de inşaat başlatılırken Sinop’ta ise inşa öncesi yüzbinlerce ağaç kesilerek zemin hazırlandı. Tehlikeli ya da tehlikesiz tüm atıkların yakılarak enerji üretimi her ilde desteklenmeye başlandı. İlk yıllarda HES’lerde yaşanan agresif sermaye hareketi JES’lerle tekrar ortaya çıktı. Özellikle Aydın, Manisa, Denizli ve Çanakkale coğrafyası delik deşik edilerek sondajlara başlandı ve santraller ayrık otu gibi her yerde ortaya çıktı. Bu adımlar atılırken tarım arazileri zehirlendi, kentler soluk alamaz hale geldi, nitelikli tarım ovaları enerji üretimlerine kurban edilirken sular zehirlendi.
Şemrex zehir merkezi
Cengiz Holding’in özelleştirme yoluyla aldığı Eti Bakır’ın Şemrex (Mazıdağı) tesislerinde siyanür havuzları ortaya çıktı. Şemrex tesisleri için verilen devlet desteklerinde Samsun ve Kastamonu’da yapılacak olan limanların olması dikkat çekmişti. Daha sonra Amed-Şemrex arasına inşa edileceği duyurulan demiryolu ihalesini Cengiz Holding en yakın rakibinden 109 milyon fazla teklif vermesine karşın ihale Cengiz’e verildi. Bölgede inşası başlanan Dilaver Barajı Cengiz’e tahsisi edildi. Cengiz Holding’in Kastamonu ve Murgul’da bulunan tesislerinde işlem sonrası ortaya çıkan ‘pirit’ yığını Karadeniz’den Şemrex’e trenle taşınmaya ve işlem sırasında ortaya çıkan zehirli atıklar Kürt coğrafyasına miras bırakılma süreci büyüyerek sürmekte.
AKP ile bir gelecek yok
AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, “Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de OHAL vardı ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz” sözleri ve “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir” ifadeleri iktidarın bir sermaye devleti olduğunun açık göstergesidir. Doğal yaşam böyle bir anlayışın yönetiminde her geçen gün büyük darbeler alırken, 22 senede ortaya açıkan yok oluşun önümüzdeki seçimlerle birlikte uzaması halinde neler yaşayabileceğimizi hayal etmek bile imkansız.