Diyarbakır’da 22 Ocak 2018’de gözaltına alınarak tutuklanan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, 24 Haziran’daki seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) Hakkari milletvekili seçildi. Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 26 Haziran’da görülen duruşmada tahliyesine karar verildi. Ancak savcılığın tahliye kararına itirazı üzerine Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi, tutukluluk halinin devamına karar verdi. CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında MİT TIR’ları görüntülerini gazeteci Can Dündar’a ilettiği gerekçesiyle verilen 5 yıl 10 ay hapis cezasını onayıp milletvekilliği sona erinceye kadar cezasının infazının durdurulmasına ve salıverilmesine karar verilmesinin ardından, 21 Eylül’de Güven’in tahliye edilmesi için avukatları tarafından Yargıtay’a başvuru yapıldı. Güven’in tahliyesine ilişkin başvurulan Yargıtay’dan ise şu ana kadar herhangi bir cevap gelmedi. 9 aydır cezaevinde bulunan Güven, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri, tahliye edilmemesini, yargının Kürt siyasetçilerine yönelik verdiği kararları ve tecridi değerlendirdi.
Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Uluslararası hegemonik güçler, bölgeyi dizayn etmeye çalışıyor. Ancak çıkar çatışmaları yüzünden bunun hiç de kolay olacağı görünmüyor. Bu çıkar çatışmaları içerisinde yer alan her ülke, bir yandan kendi ürettiği silah sanayisine pazar açmaya çalışırken, diğer yandan harabeye çevrilen tarihi kentlerin onarım ihalelerini adeta kapmaya çalışıyorlar. Yaptıkları tam da ‘Kurtla yiyip, kuzuyla ağlama’ politikasıdır. Uluslararası hegemonik güçler bu politikalarıyla Ortadoğu ülkelerinde savaşı derinleştirirken, savaştan kaynaklı ülkelerini terk etmek zorunda halklara ise göç yollarında ölümü dayatmaktadır. Bu halklar mülteci olarak adlandırılıp, adeta onlara cüzzamlı muamelesi yapılmaktadır. ‘Benim ülkeme sakın ha gelmesinler, ben şu kadar fon veriyorum, para veriyorum’ diyebiliyorlar. Bu, egemenlerin 21. yüzyılın en ölümcül politikalarından bir tanesidir. Türkiye’de ise Ortadoğu sahasında tek bir şey için mücadele ediyor. Bölgede yaşayan Kürtlerin hiçbir şekilde hak-hukuk ve statü sahibi olmaması için, devlet olarak çok ciddi tavizler veriliyor. ‘Sakın ha siz Kürtleri tanımıyorsunuz, siz onlara hak verecek olursanız bizden de zaten ederler’ deyip ikna turlarına başlıyorlar. Bu bir Türkiye Cumhuriyeti politikasıdır. AKP iktidarı da son sürat bu politikaları yürütüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 80 yılda yaptıklarını, AKP 16 yıla sığdırarak daha ağır ve daha modern yöntemlerle uygulamaya çalışıyor. Geçmiş iktidarların Kemalist milliyetçi kimlikle yapamadıkları uygulamaları, AKP-MHP iktidarı milliyetçi-dindar kimlikle yapıyor. Örneğin; cenazelere ve mezarlıklara yapılanlar bunun en somut olanıdır. Oysaki dinde dahi “Ölen kişi kim olursa olsun Allah’a aittir” denir. Ancak basından takip ettiğimiz kadarıyla aileler, evlatlarının cenazelerini sağa sola fırlatılan kemiklerini topluyorlar. Kısacası her türlü işkence ve zulmün, 21. yüzyılda AKP-MHP versiyonuyla karşı karşıyayız.
Milletvekili seçilmenize rağmen hala tutuklu bulunuyorsunuz?
Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayın Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit 19 yıldır aralıksız devam ediyor. Dünyanın herhangi bir ülkesinde cezaevindeki bir hükümlü insana bu denli ağır tecrit uygulansaydı, başta insan hakları kuruluşları, hukukçular ve sivil toplum kuruluşları kıyameti koparırdı. Sayın Öcalan’a uygulanan ağır tecrit ne yazık ki bu kurumların gündemine yeterince girmemiştir ya da girmişse bile sorumluluklarını yerine getirmemiştir. Bu tecridin Sayın Öcalan şahsında bütün bir topluma uygulandığı açıktır. Başta Sayın Öcalan’a uygulanan hukuksuzluk olmak üzere cezaevleri ve hasta tutukluların durumu Türkiye gerçekliğini ortaya koymaktadır. Bütün bu trajediler yaşanırken, bir HDP’li vekilin tutuklu kalmasında nasıl bir sakınca olabilir ki?
‘Casusluk’ iddiasıyla tutuklu bulunan CHP Milletvekili Enis Berberoğlu, yerel mahkemelerin vermiş olduğu hapis cezası Yargıtay’da onanarak tahliyesine karar verildi. Berberoğlu hapis cezası almasına rağmen tahliye edildi; ancak davanız yargılama aşamasında olmasına rağmen tahliye edilmiyorsunuz.
Bildiğiniz üzere 24 Haziran seçimlerinde cezaevlerinden 2 kişi vekil seçildik. Berberoğlu zaten vekilken tutuklanmıştı. Partisi onu tekrar aday gösterdi. Ben ise partim HDP’nin kadın meclisi tarafından aday gösterildim. İkimiz de vekil seçildik. Ben daha önceki beyanlarımda da belirtmiştim. ‘Berberoğlu bırakılacak ben tutuklu olarak kalmaya devam edeceğim’ diye. Dolayısıyla bu tahliyeye şaşırmamak gerek. CHP vekilinin tahliyesinin zamanlaması çok manidardır. Bu tahliye ile birden çok amaç hedeflenmiştir. Çünkü bu tahliye Demokles’in kılıcı gibi CHP’nin tepesinde sallandırılacaktır. Birincisi, Katar’ın hediye uçağını CHP’nin gündeminden düşürmek. İkincisi, CHP’ye “Bakın HDP’nin vekili içerde, sizinkini bıraktım” diye bilmek. Üçüncüsü ise, “Yerel seçimlerde HDP ile ittifaktan uzak dur” gibi amaçları vardır. Belki de bilemediğimiz daha birçok şey vardır. Kısacası CHP, AKP’nin canını sıkacak bir şey yaparsa karar Meclis’te okunur ve vekillik düşer. Benim durumuma gelince; burada değil vekil, cumhurbaşkanı da seçilseydim, aynı uygulamaya tabi tutulacaktım. Demokratik siyaset geleneğinden gelen bir Kürt siyasetçi olmak yetiyor. Bizim AKP ve onun yargısından beklentimiz yok. Milyonlarla ifade edilebilecek bir halkın bütün değerlerine saldıracaksın, kurumlarını kapatacaksın, siyasetçilerini yargı eliyle çalıştıramaz duruma getireceksin, çoluk çocuk yaşlı demeden tutuklayacaksın, birde “Yargı bağımsızdır” diyeceksin, bu toplumun aklı ile alay edeceksin. Hasta tutsakları cezaevlerinde ölüme terk edeceksin ve ‘Benim Kürt kardeşim’ diyeceksin. Kendi bireysel çıkar ilişkileri içinde olan bir zümre dışında kimse AKP’nin kardeşi değildir.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Benim tahliyemden çok daha önemli olan konular var. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit son bulmadan Türkiye’de toplumsal sorunların çözümü gerçekleşemez. Sayın Öcalan toplumsal huzur ve barışın temini için çok önemli bir iddia ve kararlılık ortaya koydu. Bu nedenle kendisine ‘Demokratım’ diyen, barıştan yana olduğunu söyleyen tüm toplumsal kesimlerin Sayın Öcalan’ın bu çağrısına destek olmaları gerekir. Bunun için de öncelik Sayın Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin bir an önce kaldırılması için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Hala aynı noktadayız
Türkiye’de yargı sisteminin Kürt siyasetçilere yönelik genelde verdiği kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu öfke ve nefret, sadece AKP iktidarı döneminin değil, neredeyse yüzyıllık hatta daha fazla bir zaman diliminin biriken nefret ve öfkesidir. Bu öfkenin nedenlerinden sadece birine örnek vermek istiyorum tarihten. 17 Aralık 1959’da 50 Kürt aydını tutuklandı. Mardinli, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi Emin Batur, konulduğu hücrede ağır hastalandı. Can çekişirken ağzından akan kanla duvara “Esaret bahçesinde bir gül olmaktansa hürriyet bahçesinde bir diken olmayı tercih ederim” sözünü yazdı ve yaşamını yitirdi. O dava tarihte 49’lar olarak kaldı. Biz hala aynı noktadayız. İstiklal Mahkemeleri, DGM’ler, Ağır Ceza Mahkemeleri, Özel Yetkili Mahkemeler, Kürtlere yaşlarından daha fazla cezalar verdi. Dolayısıyla Leyla Güven’in tahliyesini talep ettiğiniz yargı, milletvekiliyken Selma Irmak’ı, Sebahat Tuncel’i, Selahattin Demirtaş’ı ve yüzlerce siyasetçimizi tutuklayan mercidir. Benim de bu kadar siyasallaşan yargıdan bir beklentim yoktur. 29 Haziran’da tahliye olmama rağmen bırakılmamam en iyi somut örnektir.
Mehmet Şah Oruç/Diyarbakır-MA