Yaklaşan yerel seçimler bir iktidar değişikliğine yol açmayacak kuşkusuz. Ama güçlü gibi görünen bir iktidarın yavaş yavaş sahneden çekilmesi sürecini başlatacak. Gerçi bu sahneden çekiliş süreci AKP’nin MHP’ye muhtaç kaldığı dönemden itibaren yürürlükteydi ve iktidarın her önemli hamlesinde azar azar da olsa devam etti. Fakat yaklaşan bu seçimler daha büyük bir adım olacak ve bu tarih sahnesinden çekiliş süreci daha bir gözle görünür hale gelecek.
Kemalist bir devlet anlayışının olduğu ve göstermelik bir demokrasiyle yönetilen Türkiye’de İslami kimliğin siyasi taleplerini dile getirerek siyaset sahnesine çıkan ve benzer talepleri olan başta Kürtler ve Aleviler gibi kendilerini baskı altında hisseden çeşitli kimliklere umut olma potansiyeli taşıyan AKP şimdi büyük bir hayal kırıklığıyla bu sahneden çekiliyor.
Doğrusu bu 17 yılın daha ince muhasebesi yapılmalı ve AKP’nin neleri yanlış yaptığı üzerine kafa yorulmalı. Burada bu işe girişecek değilim ama birkaç cümleyle de olsa bazı notlar çıkarmakta fayda var. İlk olarak siyasi alanı ele alırsak şunlar yazılabilir.
2000’li yılların başına geldiğimizde, seküler kimliğin desteğinde Kemalist devlet yönetim anlayışı artık çağın duyarlılıklarına uymuyordu ve değişmeliydi. Özellikle, kuruluştan bu yana kendilerini ötelenmiş hisseden dindar kesimlerin siyasi hareketlenmeleri o günlerde sembolik olarak kadınların başörtüleri üzerinden ifadesini bulan baskıya karşı bir “itiraz hareketi” olarak gelişti. Seküler kesimler bu çerçevede yapılması gereken reformları yapmadıkça, bu itiraz hareketleri toplumda daha güçlü bir siyasi karşılık bulmaya başladı. Seküler kimlik siyaseti yapanlar bu gelişmeler karşısında Kemalist devlet refleksiyle 28 Şubat gibi bir müdahalede bulununca İslami kesim siyaseti de bir kademe atlayarak iktidarı alabilecek bir güce erişti. AKP ile iktidara gelen İslami kesim AB reformlarını hayata geçiren özgürlükçü bir tavır alınca da toplumda desteği daha da arttı. Özellikle Kürt sorununu çözmek üzere oluşturduğu “çözüm süreci” bu anlamda büyük bir desteğe dönüştü. Ama ne var ki bir yandan seküler kesimin Kemalist çevreleri diğer yandan İslami kesim siyaseti içindeki Fetullah Gülen Hareketi arasında sıkışmaya başlayan AKP iktidarı bir yandan çözüm sürecinden vazgeçmek, diğer yandan da Gülen hareketini tasfiye etmek noktasına geldi. Şu an için nereden geldiği tam olarak anlaşılmayan 15 Temmuz darbe girişimi AKP’yi ve Erdoğan’ı İslami siyasetin çıkış iddialarının tersine Kemalist devlet ideolojisinin bir başka versiyonuna dönüştürdü. Bugün itibariyle AKP ve Erdoğan, tıpkı kuruluş yıllarındaki gibi temel çizgileri Sünni İslam ve Türkçülük olan bir devlet ve toplum anlayışını temsil eder hale geldiler.
İkinci olarak bence altı çizilmesi gereken nokta ekonomiyle ilgili. AKP iktidar olmadan önce, ticaret mi, (bankacılık mı), sanayi mi ikilime dışına çıkamayan bir işdünyası ve büyük ölçüde bu aktörlerin belirlediği siyasi kadrolar 2000’li yıllara gelirken ülke ekonomisinin ihtiyaç duyduğu atılımları yapamamış ve ekonomi derin bir krize sürüklenmişti. Bu nedenle de Dünya Bankası’ndan Kemal Derviş getirilmiş ve bir IMF programıyla krizden çıkmaya çalışılmaktaydı. Bu sıralarda iktidara gelen AKP, bu IMF programının gereklerini yerine getirdiği gibi AB ile ilişkiler çerçevesinde ekonomide de demokratik bazı reformlar yapmaya başladı ve sonuç da aldı. Nitekim 2009’a kadar ekonomideki gelişmeler olumlu sayılabilirdi. Ne var ki dünyada 2008 kriziyle baş etmeye çalışan ve bunun için de ekonomi yönetiminde bir ölçüde Keynesyenci sayılabilecek “iradi kararlarla” yönetme anlayışı gelişirken AKP de bundan etkilendi ve ekonomiyi yukarıdan “iradi kararlarla” yönetmeye başladı. Daha önce “piyasa ekonomisinin” olmazsa olmazları arasında sayılan “bağımsız otoriteler” denilen regülasyon kurumlarını bakanlıklara bağlayarak ekonomik kararların daha da “merkezileşmesini” sağladı ve böylelikle de ekonomi piyasa yerine devlet katında belirlenen “iradi kararlarla” yönetilir oldu. İktisat teorisi, as sayıda aktör tarafından yönetilen ekonomilerde alınan kararların yanlış olma olasılığının yüksek, dolayısıyla da başarılı olma şansının düşük olduğunu söyler. Ekonomide gelinen kriz hali de bu başarısızlığın gözler önüne serilmesinden başka bir şey değildir.
Bana ayrılan yerin sonuna geldiğimden yazıyı burada bitireyim. Ama özetlemek gerekirse, özü Kemalist olan bir devlete karşı yapılan bir hamle Kemalist devlet tarafından karşılanmış, hamle emilmiş ve etkisiz kılınmıştır. AKP’nin ve Erdoğan’ın serüveni de burada bitmiştir. Bakalım seçim sonrası nasıl bir sahne olacak ve bu sahnede kimler yer alacak.