BM, Türkiye’nin insan hakları karinesini ele alacak. AKP bu duruma ilişkin Türkiye’de olmayan ne varsa hepsini raporlaştırdı. Raporda ‘yargı bağımsızlığı’ ve ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi alanlarda iyileştirmeler yapıldığı ileri sürüldü
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi Evrensel Periyodik İnceleme (UPR) Çalışma Grubu tarafından Türkiye’nin insan harları karnesi 3’üncü kez 28 Ocak’ta yapılacak oturumda ele alınacak.Türkiye, UPR Çalışma Grubu’nun 20-31 Ocak tarihlerinde yapılacak oturumunda incelenecek 14 ülke arasında yer alıyor. Türkiye’nin ilk UPR incelemesi 2010 Mayıs ayında, ikincisi ise 2015 Ocak ayında yapılmıştı.
Türkiye, oturumda kendisine yönelik BM ve uluslararası insan hakları örgütlerinin yaptığı tavsiye ve önerilere dair hazırladığı raporla katılacak. Türk heyetine Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı başkanlık edecek. Oturumda raportörlük görevini üstlenen üçlü grup ise (“troyka”) Bahreyn, Slovakya ve Somali temsilcilerinden oluşacak.
Türkiye’de kuvvetler ayrılığı varmış
“BM İnsan Hakları Konseyi 16/21 Sayılı Kararı Eki’nin Beşinci Paragrafı Uyarınca Sunulan Ulusal Rapor” adıyla hazırlanan metinde AKP hükümetinin birçok iddiası bulunuyor.
Raporda, Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması’nın (EPİM) 2015 yılındaki ikinci tur incelemesi ardından Anayasanın referandum ile değiştirildiği ve “kuvvetler ayrılığını daha fazla vurgulayan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiği” yer aldı. Raporda, temel hak ve özgürlüklerin cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyeceğini ve cumhurbaşkanının her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğunu ifade edildi. Raporda, geçtiğimiz yıl çıkartılan Yargı Reform Stratejisi’ne de vurgu yapıldı. Raporda ayrıca, Türkiye’nin 15 Eylül 2019 itibariyle, 225 Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden 121’ine taraf olduğu bilgisi verildi.
Raporda, tüm vatandaşların din ve inançlarını özgürce yaşayıp ibadet edebilmelerini sağlamak için din ve vicdan hürriyetinin korunmasına yönelik kapsamlı bir çerçeve sunulduğu iddia edildi. Ayrıca AİHM’in “ibadethane statüsü olmalı” kararı verdiği cemevlerinin statüsüne dair bir ifade bulunmadığı raporda, 2016 yılında, AİHM’in “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi” ile ilgili kararını takiben çalışma yapıldığı belirtildi.
Medya çoğulcu denildi
Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 157’nci sırada bulunduğu Türkiye, özellikle yüzlerce gazetecinin cezaevinde olmasıyla uluslararası alanda eleştirilirken, raporda “Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü alanında uluslararası standartlardan faydalanan aktif ve çoğulcu bir medya topluluğu bulunmaktadır” ifadeleri yer aldı.
Ayrıca, basın ve ifade özgürlüğünü genişletmeye yönelik çabaların sürdürülmesi kararı olduğu vurgulandı.
Raporda, “Ekim 2019 itibarıyla, 12 bin 830 ulusal basın mensubuna basın kartı çıkartılmıştır. Türkiye’de yaşayan uluslararası basın mensuplarının akreditasyonları ve basın kartları da yıllık olarak yenilenmektedir. 2018 yılında, 41 ülkeden 341 basın mensubu, 2019 Eylül ayı itibarıyla 49 ülkeden 343 yabancı basın mensubu ülkemize akredite olmuş ve basın kartı almıştır” iddialarında bulundu
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre son 3 yılda 2 bin 397 gazetecinin sarı basın kartı iptal edildi.
Gösterilere müdahale etmedik
Raporda, barışçıl toplantı ve örgütlenme hakkı Anayasa’nın 33’üncü ve 34’üncü Maddelerinde güvenceye alınmış demokratik bir hak olduğu vurgulandığı ve mevzuata uygun olması halinde herhangi bir müdahale olmaksızın gerçekleştirileceği öne sürüldü. 2018 yılında 46 bin 389 gösteri ve 2019 yılında (Ekim ayı itibarıyla) 39 bin 918 gösteri yapıldığı bilgisi verilen raporda, kolluk kuvvetlerinin “mevzuata uymamaları” sebebiyle 2018 yılında bunların yalnızca yüzde 0,8’ine ve 2019 yılında yüzde 0,7’sine müdahale ettiği iddia edildi.
İşkence yok denildi
OHAL dönemi sonrasında artan işkence vakalarına dair ise raporda, “Türkiye, 2003 yılından bu yana ‘işkenceye sıfır tolerans’ politikasını kabul etmiş, her türlü işkence ve kötü muameleyi önlemek, soruşturmak, kovuşturmak ve cezalandırmak amacıyla kapsamlı bir mevzuat düzenlemesi yapmış ve ilgili önlemleri almıştır” hatırlatılmasında bulundu.
İşkencenin devlet memurluğundan çıkarma gerekçelerinden biri olduğu belirtilen raporda, “Kötü muamele iddialarına ilişkin, 2015 yılında 225, 2016 yılında 363, 2017 yılında 382, 2018 yılında 638 ve 2019 yılında (Mayıs ayı itibarıyla) 309 ceza infaz kurumu personeli hakkında adli ve/veya idari işlem yürütülmüştür. Mayıs 2019 itibarıyla, 161 personele ilişkin adli soruşturma, 2 personele ilişkin adli kovuşturma devam etmektedir. Ayrıca, 16 personele disiplin cezası verilmiştir ve 118 personele ilişkin idari soruşturma devam etmektedir” bilgileri verildi.
Türkiye’ye tavsiyeler
28 Ocak’ta görüşülecek oturuma esas teşkil edecek BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin 14 sayfalık raporunda ise Türkiye’ye bir dizi öneriler yapıldı. BM, Türkiye’yi, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına dair Uluslararası Sözleşme’nin tarafı olmaya çağırdı.
Raporda, BM’nin Türkiye’nin güneydoğusundaki durumu uzaktan izlemeye devam edeceğini belirtti. Raporda, Anayasa referandumu ile Cumhurbaşkanının yetkilerini güçlendirirken Meclis’in yetkilerinin yok ettiği belirtildi.
Raporda, olağanüstü halin rutin uzantılarının Türkiye’nin kurumsal ve sosyoekonomik dokusu üzerinde uzun vadeli etkileri olabileceğinden endişe duyulduğu, olağanüstü hal kararnamelerinin geniş kapsamlı olduğunu ve yetkililere, yargı denetimi ve temyiz için yeterli kanallar sağlamadan insan hakları yükümlülüklerinden vazgeçmeleri için geniş takdir yetkisi verdiği ifade edildi.
Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’nin çoğunlukla azınlıklara yönelik medya da dahil olmak üzere kamu söyleminde ırkçı nefret söylemi ve ayrımcı ifadeler konusunda endişeli olduğu ifade edilen raporda, “Ayrıca, Kürtler, Ermeniler ve Romanlar gibi etnik kökenleri temel alarak bireyleri hedef alan fiziksel saldırılar da dahil olmak üzere bildirilen nefret suçu olaylarıyla da ilgiliydi” denildi.
Raporda, OHAL’in kaldırılmasına rağmen insan hakları ve temel özgürlükler üzerindeki olumsuz etkilerini sürdürmesi muhtemel olan Terörle Mücadele Yasasından derinden endişe duyduğu yer aldı.
TMK vurgusu yapıldı
TMK’nin tutuklu yargılanma süreçlerin uzattığı ve kamu görevlilerinin görevden alınmasına izin verdiği belirtilen raporda, “İşkence ile ilgili Özel Raportör, terörle mücadele yasasının, madde 1’deki ‘terörizmin’ tanımı gibi, oldukça geniş ve belirsiz olduğunu, bu yasanın siyasi muhaliflerin, insan hakları savunucularının ve gazetecilerin siyasi güdümlü kovuşturmaları için kullanılabileceğini, bunun için de ‘terör örgütü üyeliği’ tanımının kullanıldığını ifade etti. Özel raportör terörle mücadele güçlerinin güneydoğudaki operasyonlar sırasında gerçekleştirilen fiiller için kovuşturmadan muaf tutulduğunu, fiili dokunulmazlık sağladığını ifade etti” ifadeleri yer aldı.
Raporda, terörle mücadele ulusal mevzuatının uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesini tavsiye edildi. Raporda, Türkiye, cumhurbaşkanına hakaret suçlarını yürürlükten kaldırmaya çağırıldı.
Raporda, “ILO Uzmanlar Komitesi, Türkiye kamu görevlilerinin görevden alınmalarının çalışanları hedef aldığını işçi örgütlerini ‘terör örgütleriyle bağlantı’ diyerek kriterlerin çok geniş biçimde uygulandığını ve hükümet yanlısı sendikaların kamu sektöründeki konumunu güçlendirmek amacıyla muhalif sendika üyelerini hedef aldığını dile getirdi” denildi.
Raporda, Kuzey Suriye’de TSK destekli silahlı gruplar tarafından sivillerin evlerine yönelik sindirme, kötü muamele, öldürme, adam kaçırma, yağma ve ele geçirme eylemlerinin yapıldığı belirtildi.
Verilmeyen cenazeler
Raporda, şu ifadeler yer aldı: “İşkenceye Karşı Komite, Türkiye’nin güneydoğusundaki terörle mücadele operasyonları yürütülürken yetkililer tarafından sivilleri yargısız infaz ettiğini dile getirdi. Çatışmalar sırasında öldürülenlerin ailelerinin cenazelerini geri alamadıklarına dair raporlardan endişe duyduklarını bildirdi. Raporlarda, güvenlik operasyonlarının gerçekleştiği alanlarda sokağa çıkma yasağı uygulanmasının, etkilenen nüfusun temel mal ve hizmetlere erişimlerinin kısıtlandığından endişelerini bildirdi. Göstericilere karşı aşırı güç kullanımının dramatik bir şekilde arttığından endişe edilmektedir. Yargısız infaz iddiaları ve kolluk kuvvetleri tarafından aşırı güç kullanımı ile ilgili iddialar üzerine hızlı, tarafsız ve etkili soruşturma yapılmasını ve faillerin sorumlu tutulmasını tavsiye etmiştir.”
Raporda, acil durumlar da dahil olmak üzere gayri resmi gözaltı yerlerindeki tecride ve gözaltı durumlarının sona erdirilmesi de tavsiye edildi.