AKP-MHP iktidarının yalanları saymakla bitmez. Ancak olaylar bazında bazılarını dile getirmek mümkün olabilir. Çünkü her olayda ortaya bir veya birkaç yalan atmaktadır. Şimdi gündemde İsrail’in Gazze’ye saldırıları ve bununla bağlantılı olarak Ortadoğu’da cereyan eden gelişmeler vardır. Buna göre de ortaya yeni bir yalan atılmış. Üstelik yoğun bir televizyon/medya zihinsel bombardımanıyla herkes bu yalana inandırılmaya çalışılmaktadır. Yalan şudur; Türkiye Filistin davasının yanında olmuştur, AKP-MHP ve parantez içerisinde Tayyip Erdoğan Gazze ve Filistin’e yönelik saldırıların durması için çaba harcamaktadır. Fakat gerçekte ne Türkiye bugüne kadar Filistin davasının yanında olmuş ne de Tayyip Erdoğan Filistin davasını ve Filistin halkının maruz kaldığı acıları kendine dert etmektedir. Türkiye’nin derdi ve kaygıları başkadır. Bu durum ilk cereyan ettiğinde iktidar yanlısı kalemşorlar buna fazla takılmaması, işlerine bakmaları gerektiğini, hatta bunun yapacaklarını kolaylaştıracağını belirtmekten geri durmuyorlardı. Biraz heyecanla bunları söylüyorlardı. Fakat durumun ciddi olduğu ve başka olayları tetikleyebileceği görülüp anlaşılınca, bu söylem yerini kaygılı bir ruh haline bıraktı. Kalemşorların bu her iki ruh hali tabi iktidarın ruh halini yansıtıyordu.
Bu işimize yarar veya bundan faydalanıp işimize bakalım derken hiç şüphesiz Rojava’ya yönelik saldırı kastediliyordu. Üzerinden pek az zaman geçti; ama Türkiye’de her şey unutturulmaya çalışıldığı için işe hatırlatmakla başlamak gerekli oluyor. Hatırlanacağı gibi AKP- MHP iktidarı 1 Ekim 2023’te Ankara’da gerçekleşen eylemi bahane ederek ertesi gün Rojava’ya yönelik büyük bir saldırıya girişti. Saldırıdan bir gün önce dışişleri ve savunma bakanları ağzıyla bölgedeki tüm alt ve üst yapının hedeflerinde olduğu ve bu hedeflere yöneleceği belirtildi. Akabinde belirtildiği biçimiyle Rojava’ya yönelik saldırı başlatıldı. Hava saldırılarıyla tespit edilen tüm yeraltı ve yerüstü yapıları bombalandı. Bunlar arasında baraj, enerji tesisleri, hastaneler, okullar, yerleşim yerleri, erzak depoları, petrol rafinerileri, imalathaneler, fabrikalar vb. vardı. Onlarca insan bu saldırılarda yaşamını yitirdi. Bu saldırılar şimdi de devam ediyor. Fakat Ortadoğu’daki gelişmelerin tozu dumanı içerisinde bunun sözü pek edilmiyor. Zaten iktidarın Rojava ve Suriye’ye yönelik saldırıları hiç durmamıştır. Bu seferki saldırıların farkı daha yoğun ve şiddetli olmalarıydı. Bu saldırılardan altı gün sonra ise Hamas’ın eylemleri ve akabinde İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı başladı. İşte henüz durumun vahametini anlamayan kalemşorlar işimize bakalım biçiminde konuşmalar yapmaya başladılar. Herhalde İsrail –Filistin geriliminin yarattığı toz duman içinde biz bu işi götürürüz, diye düşünmüşlerdir. Daha sonra gelişmelerin düşündükleri gibi olmayabileceğini düşünecek olacaklar ki, bu söylem yerini kaygıya bıraktı. Bundan sonrasında da işte söz konusu yalan kalemşorlarca ortaya atılmaya başlandı.
Meğerse Türkiye oldum olası Filistin hareketinin yanındaymış ve şimdi de bunun kaygısını yaşıyormuş. Bu tabi ki koca bir yalandır. Bir kere İsrail devletinin kurulması NATO kararı ve siyaseti kapsamında olmuştur. Sadece İsrail’in kurulması değil, Ortadoğu’ya ilişkin tüm faaliyetler ABD ve NATO politikaları çerçevesinde olmuştur. Zaten ABD ve NATO’nun Ortadoğu politikası İsrail’in varlığı ve güvenliğine dayanmaktadır. Türkiye bu politikayı kabul ederek NATO’ya üye olmuştur. Zaten Türkiye henüz NATO’ya üye olmadan önce İsrail devletini tanımıştır. İsrail devletinin nasıl bir zihniyete ve siyasete sahip olduğu bilinmektedir. Filistin halkının soykırımı üzerine kurulu bir zihniyet ve siyasettir. Fakat bu aynı zamanda NATO’nun bir siyasetidir. İsrail devletinin yapıp ettiklerinin tümünü kendi gücü ve aklıyla yaptığını söylemek gerçekçi değildir. Tıpkı şimdi ABD, İngiltere ve NATO’ya dayanarak hareket etmesi gibi. Gerçeklik böyleyken Türkiye’nin Filistin halkının davasının yanında olduğunu söylemek gerçekten de büyük bir yalancı olmayı gerektirir. Şüphesiz Türkiye Ortadoğu’da cereyan eden yeni gelişmelerden dolayı kaygılıdır. Hem de çok çok kaygılıdır. Fakat bu kaygının sebebi Gazze halkının yaşadığı acı veya Filistin davasının geleceği değildir. AKP- MHP iktidarının tek ve esas kaygısı ne tür sonuçlara yol açacağı kestirilemeyen bu durumun Kürt soykırımı politikalarını tehlikeye koyma düşüncesidir. Böyle bir tehlike gördüğü veya buna ihtimal verdiği için kaygılıdır. Yoksa yansıtıldığı gibi Gazze halkının acısı, Filistin davasının geleceği vb. bir kaygısı yoktur iktidarın. Eğer böyle bir kaygısı olsaydı, insanların ölmesinden, katledilmesinden, yerinden yurdundan olmasından rahatsız olsaydı kendisi aynısını yapar mıydı? AKP- MHP iktidarı bunun aynısını Kürtlere yapmıyor mu? Hem de daha beterini yapıyor. DAİŞ Kobani’ye saldırırken Erdoğan’ın etekleri zil çalıyordu. Afrin’e yönelik işgal harekatı başlatılınca düğün bayram ediyordu. Gazze’ye yönelik saldırıdan altı gün önce Rojava’ya yönelik başlattığı kapsamlı hava saldırısında İsrail’in Gazze’de yaptığının aynısını kendisi yaptı. Şimdi herkes tarafından Gazze’ye kara harekatı yapılacağı ve bununla Gazze’nin tamamen boşaltılacağı söyleniyor. Kesinlikle İsrail devletinin böyle bir arzusu vardır. İsrail olarak addettiği coğrafyada tek bir Filistinlinin kalmasını istemiyor ve bunun olması için çalışıyor. Peki aynısı Afrin’de yapılmadı mı? Kürtler Afrin’den çıkarıldı ve yerlerine Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenler yerleştirildi. İşte soykırımın alası. Türkiye’de yalan, iki yüzlülük, mezalim ve soykırım aranacaksa dönüp iktidara ve onun Kürtlere yönelik politikasına bakmak gerekir.
Türkiye’de aydınlar, demokratlar, sol ve sosyalist kesimler bu gerçeği söyleyemiyor. Söylense de yüksek sesle söylenmiyor. Bundan dolayı da ne iktidarın maskesi düşürülebiliyor ne de Türkiye’de herhangi bir gelişme yaratılabiliyor. Türkiye’de şu gerçeğin bilinmesi ve anlaşılması gerekiyor. Kürt gerçeğiyle açık ve cesaretli bir yüzleşme olmadan, Kürt halkının haklı davasının yanında yer almadan hiçbir olumlu gelişme yaratılamaz. Ne mevcut zihniyet ve hükümet değişir ne de Türkiye toplumunun demokrasi ve özgürlükler sorununa çözüm getirilebilir. Bu ancak olay ve olguların Kürt gerçeği temelinde ele alınmasıyla mümkün olabilir.
Türkiye’nin ve AKP- MHP iktidarının tek kaygısı Kürtlerdir. Eğer cereyan eden durumun ve bunun yol açacağı sonuçların Kürt soykırımı politikalarını tehlikeye atmayacağını bilirse kaygılarından tümüyle arınacaktır. Hatta bu durumda çatışma ve savaş durumunun daha fazla gelişmesi için çalışacaktır. Zaten oldum olası Türkiye’nin temel politikası çelişkilerden faydalanmaktır. Bundan dolayı çelişki ve çatışmaların bitmesinden değil, derinleşip sürmesinden yana olmuştur. Çünkü buna dayanarak dış güçlerden, ABD ve NATO’dan destek almaktadır. Bu desteği de Kürt soykırımı politikaları için kullanmaktadır. İşte bugün AKP- MHP iktidarının sürdürdüğü Türkiye’nin tek ve geleneksel politikası budur. Nokta deyip bitirmek gerekiyor.