AKP-MHP bloğu seçim çalışmalarını hızlandırdı.
Seçim çalışmaları derken insanlara yarınlara dair umut veren vaatler/projeler anlaşılmasın. Hatta AKP’nin şimdiye kadar seçim kazanmada etkili olan ve halk arasında ‘makarna, kömür’ dağıtımı olarak tanımlanan seçim çalışmaları da değil.
AKP’nin halka, yarınlara dair umut ve güven veren bir hikayesi kalmadı.
Özgürlük alanlarını daraltan ve faşizme varan uygulamalarla varlığını sürdürüyor.
Sosyal yardımlar da yapamıyor çünkü sata sata hazinenin kasası suyunu çekti.
Peki AKP-MHP ittifakı seçim kampanyalarını nasıl şekillendiriyor?
Tabi ki; Bayrak/Ezan/Beka metaforları üzerine seçim kampanyalarını inşa ediyorlar.
Söz konusu olan ülkenin toprak bütünlüğü, bekası değil.
Söz konusu olan Erdoğan ve Bahçeli şahsından oluşan Cumhur İttifakı’nın bekasıdır.
Bunun için de savaş/kaos/ölüm AKP-MHP’nin seçim kampanyasının ana başlıkları olacaktır.
Öyle ki halk arasında Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanmak için iç savaş dahi çıkarabileceği konuşuluyor. Çünkü bu seçim özellikle ranttan/yolsuzluktan/talandan beslenen, bunu da savaş/kaos/ölümle koruyan AKP-MHP iktidarı için varlık yokluk seçimi olacaktır.
Seçim çalışmaları olarak yorumlanan gelişmelere baktığımızda halkın tespitlerinin yerinde olduğunu görüyoruz.
Nedir bu gelişmeler; öncelikle AKP-MHP iktidarı kendisine en büyük tehlike olarak gördüğü Kürt siyasal hareketini ve Kürt siyasetçilerini tasfiye etmek için bağımlı yargı eliyle rehin alma operasyonları başlattı.
Bununla birlikte toplumda korku iklimi yaratan iktidarın da aktif veya pasif olarak rol oynadığı toplumsal olaylar meydana geldi. Bu olayları gerekçe göstererek içerde Kürt siyasetine saldırdı, dışarda da Kürt coğrafyasına seferler düzenledi.
Kutuplaşma siyasetine hizmet edecek olan Ekrem İmamoğlu kararı ve önümüzdeki günlerde gündeme gelecek olan ‘ailenin korunması’ kılıflı Anayasa değişikliği tartışmaları da diğer başlıklardır.
Kobani Finans davası, Mezopotamya ve Jinnews ajansları gazetecilerine açılan soruşturma, TJA’ya (Özgür Kadın Hareketi) yapılan operasyonu, DBP Genel Merkezine ve il örgütlerine yapılan operasyonları… Ayrıca daha birçok merkezi operasyonlarla devam edecek gibi görünüyor.
Seçim takvimine ayarlı HDP kapatma davası da yasal zorunlukların son aşamasına gelmiştir. Daha doğrusu Anayasa Mahkemesi 5 Ocak’ta HDP’nin Hazine tarafından yapacağı yardım hesabına bloke koyması kararıyla Anayasa Mahkemesi kararını deklare etmiştir.
Mahkeme bundan sonraki süreçte iktidarın ihtiyacına göre belirlenecek bir zamanda HDP kapatma davasının kararını resmileştirecek.
Yani artık HDP kapatma davasının inisiyatifi tamamıyla iktidardadır. İktidar derken sadece AKP’yi kast etmiyorum.
Çünkü AKP ve Erdoğan tek başlarına iktidar olmadıkları gibi ortakları karşısında sanıldığı gibi güçlü değiller.
İktidarın Avrasyacı/Ergenekoncu kanadını temsil eden Soylu 18 Aralık’ta CNN Türk’teki açıklamaları, Bahçeli’nin HDP kapatma davası için günde beş vakit ibadet niyetine AYM’yi uyarması, AYM üyeleri tehdit etmesi ve AYM’ye talimatlar yağdırması.
Hatta Ankara’nın lüks restoranlarında AYM Üyesi, Saray temsilcisi ve bir siyasetçinin bulunduğu bir yemekli buluşmada HDP’nin kapatılması durumunda neler yapılacağının hesapları bile yapılmaktadır.
Özetle HDP kapatma davası sonucunu AYM değil, AKM-MHP’nin siyasi çıkarları belirleyecektir.
Ve tabi ki bir siyasi tasfiyeciliğin, intikamın ve kumpasın mühendislik eseri olan Kobani Davası da AKP-MHP’nin seçim kampanyasında önemli bir yer tutmaktadır.
Özellikle Kobani davasının son duruşmasında Sabahat Tuncel, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Zeynep Karaman’ın sorguları dahi alınmadan dosyanın mütalaa için savcıya verilmesine bakıldığında bu dava AKP-MHP’nin seçim kampanyasında önemli bir yer tutacağı açıktır.
Cumhur İttifakı’nın toplumda ‘beka’ korkusu yaratmak için bazı kirli oyunlar içinde olduğu da görülmektedir. Tıpkı yıllar önce basına sızan ‘Suriye’den birkaç füze atar, savaş gerekçesi yaparız’ tarzındaki kirli oyunların akla gelmesi gibi.
13 Kasım 2022’de Taksim’de bomba patladı. Patlamanın faili Suriye uyruklu Alham Albashır olduğu açıklandı. Ardından da Alham Albashır’ın SDG bağlantılı olduğu ilan edilerek savaş tamtamları çalınmaya başlandı.
Ancak soruşturma sürecinde Alham Albashır’ın ailesinin IŞİD ile olan bağlantısı ve Türkiye’de de MHP’nin bir ilçe başkanı ile olan ilişkisi ortaya çıkınca toplum bu olayın da 2015 sürecine benzer olay olduğunu idrak edip iktidarı eleştirmeye başladı.
Bunun üzerine seçim için Kuzey Doğu Suriye Bölgesi’ne yapacakları sefer erkene alınıp 19 Kasım 2022’de tepkileri dindirmek ve daha fazla deşifre olmamak için Suriye’ye girildi.
Suriye’ye yönelik sefer şimdilik durmuş gibi gözükse de Rusya’da Hakan Fidan, Hulusi Akar ve Suriye Savunma Bakanın görüşmeleri değerlendirildiğinde, Kürt bölgesine yönelik savaş ihtimali bütün sıcaklığıyla duruyor.
Bunun dışında AKP-MHP Gri bölgedeki seçmenden umudunu kestiğinden etrafındaki seçmeni kaybetmemek adına Kürtler dışındaki restorasyoncu muhalefetle de gerginliği artırmak çabası içine girmektedir.
Bu kapsamda son zamanlarda iki önemli konuyu sürekli kaşımakta ve gündemde tutmak istemektedir. Birincisi Ekrem İmamoğlu’nun mahkumiyet kararı ikincisi de Anayasa değişikliğidir.
Ekrem İmamoğlu davası iktidar açısından sadece İmamoğlu’nun siyaseten önünün açılması veya engellenmesi meselesi değildir. Esasen iktidar bu dava ile kendi kemik kitlesini kutuplaşma üzerinden tutma çabasındadır. Lakin Türkiye’deki ekonomik durum ‘beka’ gibi gerekçelerle idare edilebilecek bir durum olmaktan çıkmıştır.
Artık halkı bir kurşunun veya dağları bombalamanın maliyeti ilgilendirmiyor.
Milleti doğalgaz faturaları, elektrik/su faturaları ilgilendiriyor.
O nedenle iktidar artık ‘CHP zihniyeti’ argümanıyla taraftarlarını tutmaya çalışacaktır.
İktidarın bir başka seçim argümanı da önümüzdeki günlerde meclis gündemine getireceği anayasa değişikliği teklifi olacaktır. İktidar CHP’nin verdiği pası gole çevirmekte çok hevesli.
Bu ülkede başta devlet erki olmak üzere bütün iktidarlar; kadının bedeni, emeği ve iradesi üzerinde inşa edilmektedir. Son yıllarda başta Kürt kadın hareketi olmak üzere Türkiye kadın hareketleri ‘erk’ dayatmasına ve erkek iktidarına karşı eş yaşam mücadelesini vermekte ve başarılı da olmaktadırlar.
Kılıçdaroğlu da ‘kadının yaşam biçimi ve kıyafetleri’ üzerinde kendine oy devşirmek isterken pası bu alanda yıllardır oy devşiren AKP’ye attı. AKP de bu pası gole çevirmek için anayasa değişikliği teklifine ‘ailenin korunması’ kılıfı adı altında homofobik nefretini kusarak toplumu cinsel kimlik üzerinden ayrıştırmaya çalışacaktır. Hatta Erdoğan’ın şimdiden seçim meydanlarında ‘bunlar iktidara gelirse erkek erkeğe evliliğe izin verecekler’ gibi kara propagandalarını duyacağımızı tahmin etmek çok zor değil.
Seçimlere en geç 5 ay gibi zaman kalmışken, AKP-MHP bloğu kazanmaktan başka şanslarının olmadığını bildiklerinden rantla/yolsuzlukla/talanla beslenen saltanatlarını korumak için seçim kampanyalarını savaş/kutuplaşma/nefret söylemi üzerine inşa edecektir. Ancak seçimlerin sonucunu iktidarın her türlü nimetini sonuna kadar kullanan AKP ve MHP belirlemeyecektir. Çünkü ister sağdan ya da soldan olsun, gücünü haktan, hukuktan, adaletten, eşitlikten almayan tüm iktidarlar bir gün mutlaka yok olup gideceklerdir.
Seçimin sonucunu ve toplumun geleceğini muhalefetin tutumu belirleyecektir. Bu tutum da ancak, demokrasi, çoğulculuk ve eşitliği esas alan bir yönetim anlayışıyla anlam ve vücut bulacaktır. Herkes bulunduğu mahalleden çıkmalı ve mücadeleyi ortaklaştırmalıdır. Ülkenin geleceği için mutlaka ortaklaşacak müşterek paydalarda buluşulmalıdır.