Ortadoğu’daki akışlar, Kürt halkı ve daha geniş bir toplumsal mücadele perspektifi bakımından yeni dinamikler meydana getirmektedir. Çatışmalar, siyasi ve sosyolojik dönüşümler, bu coğrafyanın insanlarının mücadelelerini doğrudan şekillendiren belirleyiciler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısıyla, Ortadoğu merkezli son gelişmeler, Kürtlerin özgürlük mücadelesine yeni bir ivme kazandırmakta ve bu süreçte çeşitli fırsatlar sunmaktadır. Bölgedeki dinamiklerin değişimi, Kürt kimliğinin ve taleplerinin uluslararası alanda daha fazla görünürlük kazanmasına olanak tanımakta, bu durum ise siyasi ve toplumsal haklar için yeni stratejilerin geliştirilmesine zemin hazırlamaktadır.
Bu temelde, ekim ayının ilk gününden itibaren yürütülen sözde çözüm tartışmaları, cehennemin ortasında bir vaha olarak parlayan Rojava’ya karşı kasıtlı olarak devreye sokulan savaş suçları, peşi sıra Türkiye ve Kürdistan’da yeniden butonuna basılan kayyum işgalleri, iktidarın içsel zaaflarını ve stratejik yenilgisini gözler önüne seren önemli olgulardır.
Mevcut iktidar, ne kadar farklı bir tablo çizmeye çalışsa da Kürt halkının meşru mücadelesi karşısında kaybetti. Son günlerde pekiştirdiği sindirme politikaları, önümüzdeki günler açısından aslında birer moral bozma ve psikolojik üstünlük sağlama çabasıdır; bu da iktidarın ne denli çaresiz ve aciz bir durumda olduğunun göstergesidir.
AKP-MHP gerici ittifakının çöktüğü medyanın gücüyle, bir süredir topluma dizi ve haberler aracılığıyla empoze etmeye çalıştığı “çökerttik, bitirdik, belini kırdık, etkisiz hale getirdik, yenilgiye uğrattık” şeklindeki kara propaganda ve manevraları, bir noktada güçten düştüğünün açık bir yansıması ve itirafıdır.
Kürtlerde umut ve başarıya dair inanç her zamankinden daha da fazladır. Aksi yöndeki düşünceler ise sanal medya ve özel savaş etkisiyle sokağın açığa çıkardığı direniş kültüründen kopmanın ilanı ve körlük halidir. Kendi yalanına kendilerinin inanmalarıdır.
Bu bağlamda, Kürt halkı ve dostlarının yaşanan tartışmaları titizlikle takip etmesi ve algı operasyonlarına karşı hazırlıklı olmaları hayati bir gereklilik arz etmektedir.
2014 güzünden bu yana, Kürtleri ezmeyi amaçlayan AKP-MHP ittifakının son günlerde panik içerisinde yürüttüğü tartışmaları abartmamak gerektiği gibi, dikkatle takip etme sorumluluğu da doğmaktadır. Bu tartışmaların ciddiyetle ele alınması gerekmekle birlikte, mevcut duruma abartılı anlamlar yüklenmemesi de önemli bir husustur. Siyasi söylemlerin derinlemesine analizi, olgun bir değerlendirme yapabilmek adına kritik bir öneme sahiptir.
Mevcut tartışma süreçleri, yalnızca iktidarın içsel zaaflarını değil, aynı zamanda özgürlük ve adalet talep eden halkın kararlılığını da sergilemektedir. Akılcı ve temkinli bir yaklaşım benimsemek, bu sürecin seyrini olumlu yönde etkilemekte ve toplumsal dayanışma ile hedeflere ulaşma potansiyelini artırmaktadır.
Sadece mevcut durumu derinlemesine analiz etmekle de kalmamalı, gelecekteki olası gelişmelere karşı da hazırlıklı olunmalı; bu, bireysel ve kolektif başarı için kritik bir öneme haizdir.
AKP-MHP ittifakının Kürt halkına yönelik baskı ve şiddet politikaları, stratejik bir yenilgiye dönüşmüş bulunmaktadır. Bu süreç, yalnızca Kürtlerin özgürlük mücadelesi değil, aynı zamanda demokratik bir toplum olma yolundaki herkesin mücadelesidir.
Sonuç olarak, AKP-MHP iktidarının Kürtlere karşı yürüttüğü savaş, kayyum atamaları ve tecrit politikalarının değişen biçimleri, halkın iradesine ve onuruna karşı açık bir saldırıdır. Ancak bu baskılar, direniş ateşini körüklemekten başka bir işe yaramayacak; Kürt halkının özgürlük mücadelesi, kendisine düşmanlık besleyenlerin stratejik yenilgisini kaçınılmaz kılacaktır.
Savaş, yok sayma ve yok etme siyaseti, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından ciddi kaygılar doğurmakta ve toplumsal barışı tehdit etmektedir. İktidar, diyalog ve uzlaşma temelinde yeni bir anlayış geliştirmezse, karşılaştığı stratejik yenilginin geri dönüşü olmayan sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacak ve bu durum daha büyük kayıplara yol açacaktır. Bu bağlamda, kalıcı çözümün, kapsayıcı bir uzlaşma ile mümkün olacağı aşikardır.