AKP-MHP iktidarının yeni bir savaş konsepti başlattığına işaret eden PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Kuzey ve Doğu Suriye’de uygulanan politikalarının bugün Federe Kürdistan Bölgesi’nde devreye konulmak istendiğini söyledi
Türkiye’nin KDP ortaklığıyla Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki Zap, Avaşîn ve Metina’ya yönelik başlattığı saldırı devam ederken, Fırat Haber Ajansı’na (ANF) konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türkiye’nin savaş konseptine dair değerlendirmelerde bulundu. Federe Kürdistan Bölgesi’nde yürüttükleri savaşın varlık ve savunma savaşı olduğunu ifade eden Karayılan, “Biz bu topraklarda var olmak, özgür yaşamak istiyoruz. Bu savaş bu temelde yürütülüyor. Saldıran biz değiliz, Türk devletidir. Meseleyi öldürmekle, kan dökmekle çözmek isteyen biz değiliz, Türk devletidir. Biz adilane bir yöntemle Kürt meselesinin çözülmesini istiyoruz. Ama çözüm yerine bizi yok etmek isterlerse, elbette biz de sonuna kadar kendimizi savunacağız” dedi. Hareketlerine karşı savaşın tecritle başladığını hatırlatan Karayılan, “Bakınız 15 aydır Rêber Apo ve orada bulunan 3 arkadaştan hiç kimsenin haberi yoktur. Çağımız telekomünikasyon çağıdır. Telefon var, internet var, telgraf var, posta var. Türk devleti tüm evrensel kanunları ve kendi kanunlarını çiğniyor” diye konuştu.
Türkiye kimyasal kullanıyor
Türkiye’nin savaşta kimyasala sarıldığını söyleyen Karayılan, “Bu savaşta en çok kimyasal kullanılıyor. Şu an ağırlık verdikleri şey budur. Mesela kadar kullandıkları kimyasalın 7 çeşidini arkadaşlar tespit etmişler. Arkadaşlar nasıl tespit ediyorlar? Renk ile. Örneğin ilk olanının rengi siyahtır, zift gibidir. Tonu öyledir. Diğeri sarıdır, sarı renklidir. Öylesi bir gazdır. Üçüncüsü gümüş renktedir. Gümüş rengini veriyor. Dördüncüsü yeşil renktedir. Ve kokusuzdur. Kokusu yoktur. Bazılarının kokusu vardır ama bunun kokusu yoktur. Bir diğerinin rengi kahverengidir. Başkasının rengi kırmızıdır. Sabun suyu kokusu gibidir. Elbiselerin yıkandığı suyun kokusu geliyor. Sonuncusunun rengi de beyazdır. Yani biz ancak renklerle izah edebiliriz. Yani görülüyor ki bize karşı çeşit çeşit kimyasal gazlar kullanılıyor. Bununla sonuç almak istiyor. Onlar şu an ağırlığı kimyasala vermiş, kimyasal ile sonuca gitmek istiyor. Bu nedenle kamuoyu, halkımız, insan hakları savunucuları, kimyasal silahlara karşı olanlar bunu dikkate almalıdır. Ona göre üzerinde durmalıdırlar. Yani bu bahtsız bir düşmandır, yani kimyasal ile sonuca ulaşmak istiyor. Onbinlerce askeri var, o kadar da hava ve kara gücü var ama yine o irade onda yok; kimyasal ile sonuç almak istiyor. Yani savaşın durumu biraz öyledir. Fakat biz kendimize ve yol ve yöntemlerimize inanıyoruz. Yeni savaş yöntemi, ki biz buna 21. Yüzyıl yöntemi diyoruz, biz bu yöntemi uyguluyoruz ve kendimize inanıyoruz ki her türlü silahlarını boşa çıkaracağız ve onları yeneceğiz. Bunda da sonuna kadar kararlıyız. Orada savaşan arkadaşlar sonuna kadar kararlıdır. Çünkü biliyoruz ki bu halkımız ve bölge halkları için temel ve önemli bir meseledir. Önceden söylemiştik varlık ve yokluk savaşıdır. Biz risk alıyoruz, tehlikeleri göze alıyoruz ama mutlaka bu düşmana karşı duracağız ve düşmanı yeneceğiz diyoruz” dedi.
Çetelerle işbirliği
Türk devletinin, AKP-MHP iktidarının uyguladığı konseptin eski savaş konsepti olmadığına dikkat çeken Karayılan, şöyle konuştu: “Türkiye’nin daha önce iddia ettiği ancak Lozan Anlaşması’yla kendisine verilmeyen Misak-ı Milli sınırlarına kadar Türkiye’nin sınırlarını genişletmelidir. Bu bir konsepttir. Bir kere daha Osmanlı gibi bölgede büyük bir devlet olmalıdır, yani Irak, Suriye hatta Libya’yı himayesine almalıdır. Yani Osmanlı’nın eski mirası üzerinde hak iddia etmelidir. Öylesi bir yöntemle yeni bir konsept kararı aldılar. Şimdi bu karar kuşkusuz Kürt halkı için büyük bir tehlikedir. Şu an bu konsept tam olarak yerleşmemiştir. Onlar da söylüyor. Örneğin resmi dilleri, cumhurbaşkanı, bakanları gibi diyorlar sınırlarımızın güneyinde tampon bölge oluşturmak istiyoruz. 30 kilometre yapalım. Bunu resmi söylüyorlar. Onlar bu konsept üzerinden yürüyorlar. Şimdi de açıkça diyorlar ki Rojava’da daha önce bazı yerleri aldık, diğer yerleri de alacağız. Peki aldıkları yerde neler yaptılar? Efrîn’de ne yaptılar? Soykırım uyguladılar. Kürtleri oradan çıkardılar, Arapları Türkmenleri getirip yerleştirdiler. Şam’dan Arapları getirip yerleştirdiler. Çeteleri yerleştirdiler. Kürtler ve Araplar şu an ittifak halinde, kardeştirler. Ama bunlar İhvan-ı Müslim’in, DAİŞ, El-Nusra çeteleridir. O güçlerdir Efrîn’e yerleştirilenler. Halkımızın bağ bahçelerini, mallarını kendilerine paylaşmışlar. Aynı şeyi bugün Başur, Rojava Kürdistan üzerinde de uygulamak istiyorlar. Bunu Başur için de öyle düşünüyorlar. Zaten Başur’u da önlerine katmış, işgal etmek istiyorlar. Bu hususta tehlike büyüktür, sıradan değildir.”
Sessizliğe eleştiri
Bölgede bu konsepte karşı bir sessizlik olduğuna dikkat çeken Karayılan, “Kuşkusuz biz kendimizi tüm Kürdistan’ı savunmada sorumlu görüyoruz. Fakat bizim dışımızda da birçok çevre var. Gerçi esasta 3 yıldır içindedir. Onlar Başur’u işgal etmek istiyorlar. Önce işgal edip sonra tüm Başur’da kendi kontrollerini sağlamak istiyorlar. Bu işgalci Türk devletinin konsepti, dediğim gibi Kürt halkı için tehlikedir. Başûrê Kurdistan’ı için daha büyük bir tehlikedir. Bu çağda asıl ihtiyaç duyulan şey, eğer Türk devleti ülkemiz üzerinde hak iddia ediyor, bizi ortadan kaldırmak istiyorsa zaman biz de birlik olmalıyız. Hem bölgeye yönelik saldırganlık hem de dünyadaki gelişmeler ışığında yeni düzenin dizayn edildiği bu çağda, biz de Kürtler olarak ortak bir stratejiye sahip olmalıyız. Yani ulusal birlik olmasa bile ortak stratejimiz olmalıdır. Buna ihtiyaç vardır fakat, maalesef böylesi bir şey ortada yok. Yani bazı girişimler var ama bazı çevreler bu hususta kendi sorumluluklarına sahip çıkmıyorlar” dedi.
Başûrê Kurdistan’ın statüsü tehlikededir
Federe Kürdistan Bölgesel hükümetinin kararını verdiğini dile getiren Karayılan, “Geride kalan 6 yılda biz başta KDP ile de tartıştık. Bu süreçte kararını Türkiye’den yana verdi, yani Türkiye ile ortaklaşmayı esas aldı. Peki Başur’da sadece KDP mi var, her şeyi KDP ile izah edemezsiniz ve kimsenin kendini KDP’nin gölgesi altında tutmasına gerek yok, başka partiler de var. Bugün her şeyden önce Başûrê Kurdistan’ın statüsü tehlikededir. Doğrudur yani Başûrê Kurdistan’ın başka sorunları da var, Bağdat ile sorunları var, iç sorunları var, her gün bir araya geliyorlar. Biz birlikten yanayız, biz herkesin birlik olmasını istiyoruz. Hem parçalar kendi içinde birlik olsun, hem bütün Kürdistan birlik olsun. Biz ona karşı değiliz ama burada bazı şeylerin üzeri kapatılıyor, yani asıl büyük tehlike bugün Bağdat tarafından gelmiyor, büyük tehlike Türk devleti tarafından Jön-Türklerden geliyor” diye belirtti.
KDP’nin işbirliği
Bu durumun Federe Kürdistan Bölgesi için büyük tehlikeler barındırdığı uyarısında bulunan Karayılan, “Bir Kürt buna karşı nasıl bu kadar gamsız, bu kadar sessiz ve sadece izler! Yani Kürdistan’ın üzerinde bugün bir tehlike var, bu anlayış ‘Ben PKK karşıtıyım, ben Rojava’nın statü elde etmesini istemiyorum’ diyor, ancak temelde Başur karşıtıdır da. Daha önce ‘biz yanlış yaptık, Başur’un statüsüne karşı çıkmadık’ demedi mi! Türkiye’nin bu niyetini duymayan kalmamıştır. Diyorlar ya Selçuklu zamanında sağır sultan varmış, o bile Türk devletinin Kürtler üzerindeki niyetinin kötü olduğunu duymuş, nasıl Hewlêr yönetimi bunu duymaz ve görmez! Bunun karşı durmuyorlar ve hiçbir tepkileri de yoktur. Gerçekten çok büyük bir yanlıştır. Mesele bakın Türk devleti bize karşı yasak silahları kullanıyor. Türk devleti her yönüyle insanlarımızı öldürüyor, sivilleri katlediyor, terör uyguluyor, zulüm ediyor. Sadece öldürmekten anlıyor, herkesi önüne katıyor, vahşi bir devlettir, niyeti kötüdür. Yöntemi vahşidir ve teröristçe yöntemlerdir. Ama bunu dünyaya istenildiği gibi anlatamıyoruz. Neden? Birincisi, KDP’nin işbirliği. Bu vahşi milliyetçi Kürt düşmanı zihniyet ile işbirliği. İkincisi Başûrê Kurdistan siyasetinin sessizliği. Onlar da sorumludur, sessizler. Yani YNK gibi, Goran gibi hükümette yer almıyorlar mı? Bir taraftan kendini Musul ve Kerkük’te rahatça hareket ediyor, her tarafa MİT’i yerleştirmiş, istihbaratını güçlendirmiş, her yerde insanları vuruyor. Bunların tümünü PKK adı altında gizlemek istiyor ama kimseyi kandıramazlar. Doğrudur PKK’ye karşıdır çünkü PKK bu ülkeyi savunuyor” şeklinde konuştu.
Dersim örneği
Söz konusu durumun Kürt kazanımlarına karşıtlık olduğunun altını çizen Karayılan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürtlerin statülerini ortadan kaldırmak istiyorlar. Hakikat budur, bu hususta Başur siyasetinin duruşu, KDP’nin işbirliği ve diğer çevrelerin sessizliği, Türk devletinin bu yüzünün görülmesine engel oluyor, önüne bir perde gibi çekiliyor. Yani başka bir deyişle pencereye perde veya halı çekerek onu görmeni engellemesi gibi. Bu şekilde Türk devleti Başur’a rahatça girebiliyor, yani henüz Şikefta Birindara’yı alamamış ama yol yapıyor. Bu düşman eğer o stratejik yerlere girerse acaba oradan çıkacak mıdır? Acaba Türk devletinin girdiği bir yerden çıktığına dair bir örnek verebilir misiniz? Öyle bir şey yok, Türk devleti oradan çıkmaz. Bu stratejik yerleri alırsa, yarın şu an onunla işbirliği yapan bu insanları da kendi kontrolü altına alır. Türkiye’nin tarihine bakın, özellikle Türkiye ile işbirliği yapan siyasetçilere öneriyorum, Türk devletinin tarihini biraz okuyun. Yani Fatih Sultan Mehmet’ten tutun günümüze kadar, özellikle Kürdistan’da ne kadar Kürt halk ayaklanması olmuşsa, klasik adlandırma ile devrim deniliyor, ne kadar Kürt devrimi olmuşsa Türk devleti bu ayaklanmalara karşı bir çok Kürt’ü hareketlendirmiş ve bu ayaklanmaları tasfiye etmiş ve daha sonra dönüp kendisi ile birlikte hareket eden Kürtleri tasviye etmiştir. Dersim örneği var, Dersim’in tamamı mı direndi? Hayır beş aşiret direndi. Daha sonra Türk devleti bütün Dersim’i sürgün etti, tamamını soykırımdan geçirdi.
Türkiye’nin pisliklerinin örtmek size mi kalmış?
Aynı şey Şeyh Said’te de var, aynı şey Ağrı Dağı’nda da var. Yani kısacası Türk devleti böyledir. Yarın Türkiye, şu an onunla birlikte hareket edenlerin boğazına da çökecek. Bu böyledir, Türkiye’nin adeti öyledir ama şu an öyle hareket ediyorlar. Bakınız, biz istiyoruz ki Türk devletini teşhir edelimi işte bu kan emicidir, gelip ülkemizi işgal ediyor, kamuoyu yaratmak istiyoruz ama kamuoyunun tepkisi yetersizdir. Neden? KDP’nin girişimleri var, onlar onaylıyor ve üzerini kapatıyorlar. Diğer taraflar da sessizdir. Bundan bir iki gün önce Türk uçakları pikniğe giden halkı bombaladı, iki tane, henüz 10 yaşlarında olan çocuklarımız bu bombalamada yaşamını yitirdi, genç devrim şehitleri arasına girdiler. Buna karşı ne söylediler? ‘PKK yaptı’ dediler. Sıradan bir muhabirin çıkardığı bir haber değildi. Duhok Valisi kendisi konuştu ‘PKK yaptı’ dedi, Amediyê’deki KDP’nin birinci düzeydeki sorumlusu kendisi konuştu, saygısızca yaklaşarak birçok şey söyledi ve dedi ki ‘bu PKK’nin işidir, PKK havan attı.’ Ayıptır ya! Utanın ya! Türkiye’nin pisliklerinin üstünü örtmek size mi kalmış. Bu kadar da değil ya. İnsanın bir onuru vardır, kerameti vardır. Vali böyle mi olur? Bizim oraya gelip bu halkı vurma gibi bir dediğimiz mi var? Biz niye bu halkı vuralım? Biz bu halk için canımızı vermiyor muyuz? Her yerde Türk devletinin terörü var, göz yumuluyor, alan açılıyor, işbirliği yapılıyor.
Tarafsız heyetler inceleme yapmalı
Mesela şimdi kimyasal sancılı bir meseledir, daha önce Başûrê Kurdistan’ına karşı kullanıldı, Halepçe’de, Behdinan ve birçok bölgede insanlara karşı kullanıldı. İnsanlar kimyasal silahlardan çok fazla zarar gördü, şehitler verdi. Öyle değil mi? Şu anda bize karşı kimyasal kullanılıyor. Yani gerillaya etki edecek kimyasallar kullanılıyor, arkadaşlarımız onunla şehit düşüyor! Biz tarafsız heyetlerin gelip inceleme yapmasını istiyoruz. Geçen sene Avaşîn merkezden biraz uzaktı ama şu an Derelok’tan 2 km ötede Şeladizê’de Kurojahro’da oluyor, heyetler oraya gelebilirler. Ancak heyetleri bırakmıyolar, bıraksalar heyetler oraya gelecek ama bırakmıyorlar. Başka bir değişle, Türkiye evrensel ilkelere karşı suç işliyor, vahşilik yapıyor, pislik yapıyor, onlar da kimse görmesin diye perde çekiyorlar. Yani bu gerçekten acı verici bir durumdur, böyle olmaması gerekiyordu. Bu nedenle tüm Kürdistan siyasetçilerine çağrım var, özellikle Başûrê Kurdistan siyasetine, YNK’ye, Goran’a, Yekgirtu-İslam’a, Komeleya Dadveri’ye, Hizbi Şiu-Kürdistan’a, Zahmetkeşlere, Tevgera Azadi’ye ve tüm siyasi çevrelere çağrımdır, Türkiye’nin bu uygulamalarına karşı, bu konsept ve tehlikeli işlerine karşı sorumluluklarınıza sahip çıkın. Başûrê Kurdistan’ın tüm aydınlarına çağrımdır, Kürdistan’ın kazanımlarının ortadan kaldırılmasına sessiz kalmayın, karşı çıkın.
Kürt halkına çağrı
Dört parça Kürdistan’a çağrımızdır, örneğin Rojhılat Kurdistan sessizdir, eğer bugün Bakurê Kurdistan, Başûrê Kurdistan ve Rojava ortadan kaldırılırsa Rojhılat Kurdistan’ı da kalmaz. Rojhılat Kurdistan’ı, Rojava Kudistan’ı, Bakur Kürdistan’ı, Başûrê Kurdistan’ın siyasetçileri, bu çağda var olan tehlikeyi görmeliler, sorumluca yaklaşmaları gerekir. Hiç kimse işbirliği yapmamalıdır, işbirliğine karşı da tutum almalıdırlar, ulusal duruş arayışı içinde olmalıdırlar. Eğer bunu yapmazsak, Kürt halkı için öylesi bir şey gelişmezse, Kürt halkının geleceği için tehlike büyüktür. Kürt halkının bunu görmesi lazım, önemli olan daha bir şey olmadan bunu görmesidir. Bu nedenle, sorumlu bir yaklaşıma ihtiyaç var. Tüm çevrelere çağrımızdır, Bu tehlikeli çağda Türkiye tarafından gelen tehlikeyi ve Kürdistan toprağına el atma ve işgal etmesini herkes görmelidir. Biz sadece çağrı yapmıyoruz, pratiği de yapıyoruz, biz canımızı veriyoruz. Her şeyi göze alıyor, bu düşmana karşı direniyoruz. Bu direnişler görülmelidir. Bu nedenle Zap direnişi önemlidir dedik. Neden? Çünkü biliyoruz düşmanın bu konsepti başarılı olursa kimse önünü alamaz, tren yola çıkarsa kimse trene yetişemez. Bu nedenle çağrı yapıyoruz, henüz ten yola çıkmadan, daha yavaş yavaş giderken ona yetişelim, onu durduralım, bu tehlikenin önünü alalım. Olmasa bile, Türk devletin gerçek yüzünü açığa çıkaralım. Heyetlerin önünü kesmeyelim, Türkiye’nin pisliklerinin üstünü kapatmayalım, ona perde olmayalım. Biz bize yardımcı olun demiyoruz, hayır biz kendimize yetiyoruz. Savaş alanında biz ve Türk devleti baş başa kalırsak, biz kendimize yeteriz. Ancak bize karşı çok çetin bir işgal ve katliam var, diyoruz ki bu tehlikedir buna karşı siyasi bir tutum alalım, ulusal bir tutum alalım. Biz demiyoruz, Türk devletine karşı birileri yanımızda yer alsın. Diyoruz ki kimse onunla işbirliği yapmasın, ona yardım etmesin, tarafsız olsun. Yurtseverler yurdu savunsunlar, yurt savunmasını ideolojik, politik ve kültürel alanda yapsınlar, siyasi tutum alınlar. Kürt ulusu olarak, bu kan dökmeye, el atmaya karşı duralım. Beklentimiz budur, bunun dışında savaşta biz kendimize yeteriz.”
HABER MERKEZİ