AKP enerji işini eline yüzüne bulaştırdı. Enerji üretim kapasitesi her ay artarak 91 bin 932 MW ulaşan kapasite kullanılamıyor. Nisanda 19 bin MWh enerji kullanılmış olması arz fazlasını ortaya koyarken, yük halka yıkılıyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Türkiye’nin toplam elektrik üretim kapasitesi mayıs ayında bir önceki aya göre yaklaşık 368 MW arttığı açıklandı. Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin (TEİAŞ) yayınladığı Mayıs 2020 Kurulu Güç Raporu’na göre, Türkiye’de mayıs ayı sonu itibarıyla 91.932,1 MW güce ulaşıldı. Mayıs ayında toplam 8.778 adet santralin elektrik ürettiği açıklaması içinde bu santrallerin ay boyunca kaç gün hatta kaç saat çalıştığına yönelik bir vurgu yapılmadı. Aralık 2019 sonu itibarıyla 91 bin 352 MW olan güç nisan ayı sonu itibarıyla 91.564,5 MW’a ulaşmıştı.
En fazla güç doğalgazda!
Mayıs ayı sonu itibarıyla kurulu gücün 25 bin 655,6 MW’ını doğalgaz yakıtlı santraller olduğu belirtilirken bu santrallerin bir çoğunun çalışmadığı biliniyor. 21 bin 131 MW’ını barajlı hidroelektrik santralleri olduğu açıklamalarda yer alıyor ancak ne kadar enerji ürettikleri ve bu enerjinin içinde kamunun payı gösterilmiyor. Diğer santraller ise 10 bin 097 MW’ını linyit yakıtlı santraller, 8 bin 967 MW’ını ithal kömür yakıtlı santraller, 7 bin 884 MW’ını akarsu tipi hidroelektrik santraller, 7 bin 810 MW’ını rüzgar santralleri, 6 bin 152 MW’ını güneş santralleri, 1.514,7 MW’ını jeotermal santraller, 827 MW’ını biyokütle santralleri, 811 MW’ını taşkömürü yakıtlı santraller, 405 MW’ını asfaltit kömür yakıtlı santraller, 364 MW’ını atık ısı santralleri (çöp yalma tesisleri) ve 306 MW’ını da fuel oil yakıtlı santrallerden oluştuğu açıklamada yer aldı.
Kamu kıskaç altında
Lisanssız santrallerin kurulu güç içindeki payı yüzde 7, lisanslı santrallerin payı ise yüzde 93 oldu. Kurulu güç içinde kamunun elinde bulunan santrallerin payı yüzde 25, özel sektörün payı ise yüzde 75 olduğu açıklamalarda yer aldı. Kamu santrallerinin bu güç içindeki payı yüzde 25’lere kadar gerilerken arz fazlası nedeniyle kamu santralleri ya hiç çalıştırılmıyor ya da zaman zaman çok düşük kapasitelerde enerji üretiyor. Bu gerçekler ise TEİAŞ açıklamalarında yer tutmuyor. Nisan ayında ortalama enerji kullanımı 19 bin 129 MW olduğu geçen ay açıklanmıştı. Özel sektörün yüzde 75 olan kapasitesinin büyük çoğunluğunun da kullanılamıyor olması nedeniyle her ay 250-300 milyon lira arası bir paranın bu şirketlere üretmedikleri ve hak etmedikleri halde kapasite bedeli adı altında ödeniyor olması kamunun her yönüyle kıskaca alınıp soyulduğuna işaret ediyor.
Şirketlerin yükü halkın sırtına
Türkiye halkları açıkça soyulup doğal alanlar yerle bir edilirken şirketlere üretmedikleri enerjinin parasının ödeniyor olmasının tek gerekçesi enerji güvenliği olduğu iddia ediliyor. Talep edilen enerjinin 3 katı bir kapasitenin güvenlikle herhangi bir ilgisi olması ise imkansız. Yapılan tek şeyin halktan toplanan vergilerin şirketlere aktarılması olduğu çıplak gözle görülebiliyor. Türkiye’de enerji şirketleri kurulu güçlerine göre teşvikler verilmiş ve banka kredileri açılarak ceplerinden neredeyse kuruş harcamadan santrallere sahip oldukları biliniyor. Bu santrallerin sahipleri olan şirketlerin borçlarının büyük çoğunluğunu yurt dışı kredi fonlarından karşılanmış olmaları ve tamamına devletin garantör olması büyük bir soygunu ortaya koyuyor. Enerji şirketlerinin bugünkü toplam borçları 50 milyar dolar civarında. Şirketlerin bu borçları ödeme olasılıkları yok ve en büyük nedeni enerjiyi satacakları müşteri yok. Bu nedenle kamu olanakları ile şirketler besleniyor.
AKP, enerji işini eline yüzüne bulaştırdı
Türkiye’de şirketlerin ve özellikle havuz şirketlerinin eline teslim edilen üretim ve dağıtım unsurları, Avrupa ticari enerji dağıtım yapısı olan ENTSO-E eliyle, elektrik enerjisi ticareti neoliberal uygulamalar ile genişlediği ve sermayeye yeni ‘fırsatlar’ üretme yolunda hızla büyüdüğü öngörüsüyle başlayan Türkiye’deki enerji üretim süreci duvara toslamış durumda. Türkiye’de arz fazlası enerji üretim kapasitesine ulaşılmasının temel nedeni, AB’nin enerji dağıtım ağına katılıp, enerji şirketlerine yeni alanlar yaratılarak sermaye birikim sürecini tatlı kârlarla sürdürme dürtüsüydü. Türkiye elektrik sistemi, 18.09.2010 tarihinde ENTSO-E şebekesine bağlandı. 03.05.2011 tarihli ENTSO-E kararları doğrultusunda 01.06.2011 tarihinden itibaren “Ticari Enerji Alışverişi” dönemi kâğıt üzerinde başlayabilmesinin önü açılmıştı. Ancak AB ile süren görüşmelerde enerji faslının başlatılmamış olması, Avrupa’da elektrik ticaretine Türkiyeli şirketlerin katılımının önünde bir engeldi. Bunun dışında Suriye, Irak, Ermenistan ve Gürcistan’a enerji satmayı hayal eden Türkiye bugün Ciner Grup ve Karadeniz Enerji’nin Silopi’de inşa ettikleri santrallerle sadece Irak’a enerji satışının yapılıyor olması AKP iktidarının sermayeye alan açma hayali ile giriştiği bu süreci eline yüzüne bulaştırmış ve başarısızlığın faturasını da Türkiye halklarının sırtına yıkmıştır.