Bu hafta birçok arkadaşıma geldiği gibi bana da bir fezleke gelmiş olduğunu basından öğrendim. Ne olabilir diye düşündüğümde aklıma bir şey gelmedi ve bakalım ne çıkacak diye beklerken bugün öğrendim ki konu tam dört yıl önce attığım bir tweet’le ilgiliymiş. Doğrusu attığımda da AKP çevrelerinden, (biraz da doğal olarak) çok tepki gelmişti. Doğal olarak diyorum çünkü hiç anlamadan, sormadan mahkum etmek bizde her daim kolay olandır. Atarsınız çamuru, söylersiniz yalanı basıp geçersiniz. Sonra siz ayıklamak zorunda kalırsınız pirincin taşını. Her neyse attığım tweet, fezlekeye de aynen alınmış, şöyle: “Anlaşılan AKP düzgün bir biçimde iktidarı bırakmayacak. Bu durumda yeni ve yaratıcı eylem biçimleri bularak bu partiyi alaşağı etmek gerekir”. Eh, herhangi bir AKP’linin özellikle “alaşağı etmek” sözlerinden neler çıkarabileceğini düşünebilmek zor değil. Nitekim, onlar kimlerse öyle bir hiddetlenmişlerdi ki benim bu tweet’imin hemen arkasından, “yeni ve yaratıcı eylem biçimlerinden” ne kastettiğimi soran birine verdiğim, “Toplumun ilgisini çeken ve böylelikle iktidarın çapsızlığını hissettirecek eylem biçimleri. Hep birlikte düşünelim!” cevabımı okumadan ağızlarına geleni söylemeye başlamışlardı. Tabii bu “alaşağı etmek” sözünden benim “darbeci” olduğuma karar verenler öylesine aceleciydiler ki, tahmin edebileceğiniz gibi daha sonra attığım “Darbe’nin neresi yeni ve yaratıcı bir eylem biçimidir ki benim bir darbe önerdiğim sonucuna vardınız?” soruma da cevap veren bile olmadı. Tüm hayatı darbelere ve darbeci zihniyete karşı mücadele etmekle geçmiş birisine “darbeci” deme vicdansızlığını kolayca gösterdiler.
Oysa serinkanlı bir yaklaşımla bu tweetin atıldığı siyasi koşulları ve 140 karakterli bir sistem içinde derdini anlatmanın sınırlılığı gibi olgulara bakılsa benim ne dediğim daha iyi anlaşılabilirdi. Ama biliyorum ki burada böyle şeyler işlemez. O nedenle de aldığım birçok küfür ve tehdide karşılık yapabileceğim çok şey yoktu. Daha doğrusu yapabileceğim tek şey vardı, o da yazıyla durumu anlatmaktı ve öyle de yaptım. Özgür Gündem’deki köşemde konuyla ilgili sanırım bir -iki yazı yazdım.
Daha sonra, 15 Temmuz günlerinde de yine bir “darbeci” dalgası üzerime doğru geldi ama, benim “Cemaat” ile hiçbir ilişkim olmadığını ve onların tek bir organizasyonuna dahi katılmadığımı bilenler biliyorlardı. Konu kapanmıştı. Ta ki bu fezlekeye kadar.
Fakat bugünlerin siyasi atmosferi içinde o gün söylediklerimin, daha doğrusu söylemeye çalıştıklarımın ne kadar da doğru olduğunu görüyor olmam, bir kere daha bu tweet üzerinden beni bu yazıyı yazmaya yöneltti. Gerçekten de YSK kararının aslında AKP’nin demokrasi tramvayından inmiş olduğunun, bir başka ifadeyle AKP’nin düzgün bir biçimde iktidarı bırakmayacağının işareti değilse nedir ki?
Benim söz konusu tweet’imin atıldığı tarihe bakarsanız ne dediğimi daha iyi anlarsınız. Fezleke de alıntılandığı gibi bu tarih 13/08/2015’dir. Bu tarih, CHP ve AKP liderlerinin son koalisyon görüşmelerini yaptıkları günün tarihidir. 7 Haziran’da yapılan seçimlerden AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı ortaya çıkmış, bu gerçeğin üzerinden iki ay geçmiş ve yapılan “istikşafi görüşmelerin” ardından son bir deneme olarak bu görüşme yapılmıştı. Toplum nefesini tutmuş, artık ölümlerin olmadığı huzurlu bir Türkiye’nin böyle bir koalisyonla sağlanabileceği umutları tepeye tırmanmışken, bu toplantıdan da koalisyon kararı çıkmamıştı. Çünkü, Erdoğan elindeki yetkileri kullanarak bir erken seçimin kazanılabileceğini düşünmüş ve Davutoğlu’nu zorlayarak bu toplantının başarısız olmasını sağlamıştı. Yani, tweet’imde de belirttiğim gibi AKP düzgün bir biçimde iktidarı bırakmayacağını böylece göstermişti. Öfkem de bunaydı. 1 Kasım’da erken seçim kararı alındıktan sonra Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesiyle başlayan şiddet dalgası Kürdistan coğrafyasında birçok ölümlerin, bombalamaların, bir çeşit savaş halinin yaşanmasına neden olurken bu olaylarla yükselen milliyetçilik AKP’nin seçimi kazanmasını sağladı. Kısacası AKP, elindeki iktidarı bırakmadı.
İstanbul seçimleri kararı ile geçmişte olanlar arasında benzerlikler çok açık. Cumhurbaşkanı, “millet iradesinin” tam olarak tecelli etmediği üzerinden konuşadursun, bir zamanlar başını çektiği bir “itiraz hareketini” şimdi artık “iktidarı bırakmamak için her şeyi yapabilirler” diye düşünülen bir siyasi duruşa getirdi. Benim fezlekeye konu olan tweet’im dün için bunu söylüyordu, YSK’nın 6 Mayıs kararı da bugün bunu söylüyor: “Aslında AKP düzgün bir biçimde iktidarı bırakmayacak”. Yani hukuku, yasaları, demokratik teamülleri hiçe sayarak koltuktan vazgeçmeyecek. Bu ndenle dün attığım ve aradan 4 yıl geçtikten sonra karşıma gelen tweet’imi şimdi daha bir güvenle şöyle yazabilirim: İstanbul seçimlerinin yenilenmesi bir kez daha gösterdi “Anlaşılan AKP düzgün bir biçimde iktidarı bırakmayacak. Bu durumda yeni ve yaratıcı (demokratik) eylem biçimleri bularak bu partiyi iktidardan indirmeliyiz”.
Yüzyılın bahsi bence bu…