BM’nin 1992’de alınan kararla su ticari bir‘mal’ olarak kabul edilmişti. Sermaye politikalarını önceleyen AKP iktidarı ise suyu sermaye hizmetine sunarken, aynı zamanda bir baskı aracına çevirdi
İ ktidar Diyarbakır, Mardin ve Van’da halk iradesini gasp ederken DEDAŞ’ın bu gasp sürecinin bir parçası olarak hareket ettiği görülüyor. DEDAŞ’ın özelleştirilmesiyle birlikte kaçak enerji kullanılıyor iddiası ile birlikte su birlikleriyle başlayan ve belediyelere kadar uzanan enerjinin kesilmesi işlemini uygulamaya sokması dikkat çekiyor. Diyarbakır ve Mardin’den sonra Batman’da gerçekleştirdiği enerji kesintileri ile hem belediyeleri zor duruma sokmaya hem de HDP’li belediyeleri destekleyen halkı cezalandırmaya dönüşmüş durumda. Mardin B. Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün “Buradaki tüm kurumlar bizleri yıpratmak için mutabakat yapmışlar” sözleri yaşanan süreci özetler nitelikte. DEDAŞ, enerji kullansın ya da kullanmasın arazi ölçeğine göre çiftçilere fatura kesiyor, ödemeyenin desteğine el koyuyor.
Batman halkı susuz bırakıldı
Geçtiğimiz günlerde ise Batman Belediyesi’nin kayyum döneminde ödenmeyen borçları seçim sonrası tahsil etmeye çalışan DEDAŞ, yaptığı elektrik kesintisinden kaynaklı kent iki gün boyunca susuz kaldı. Yaklaşık 500 bin kişinin susuz kalması nedeniyle belediye ekipleri, kent halkının su ihtiyacını itfaiye araçları ile karşılamaya çalıştı. Belediye yönetimi, DEDAŞ hakkında “su hakkını engellediği” için hem suç duyurusunda bulundu hem de 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne “yürütmenin durdurulması” için dava açtı. Batman Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Demir, dar bütçeye rağmen mahkeme kararını hiçe sayan DEDAŞ’a karşı halkı mağdur etmemek adına yeni ödeme yapılacağını belirtti. Katı atık elektrik projesi ve güneş enerjisi panelleriyle belediyenin tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak projeleri olduğunu dile getiren Demir, “2019 yılı bütçemiz, maalesef bu senenin ilk üç ayında biz yönetime gelmeden tüketildi. Önümüzdeki bir buçuk yıl içinde bu projeyi hayata geçireceğiz” dedi.
Diyarbakır DEDAŞ’ın hedefi
2015 yılında Diyarbakır sular idaresi olan DİSKİ’nin su pompalarının elektrikleri DEDAŞ tarafından kesilmişti. Dönemin Diyarbakır B. Belediye Başkanı olan Gülten Kışanak kesintiyle ilgili yaptığı açıklamada, DİSKİ’nin DEDAŞ’a borcunun bulunmadığını, yapılan kesintinin hukuka aykırı olduğunu belirterek şöyle konuşmuştu: “DİSKİ, tüm abonelerinin güncel tüm ödemelerini zamanında, gününde yapmaktadır. Özelleştirme tarihinden ve devir tasfiye sürecinden bu yana ödemelerinin tamamını DİSKİ yapmaktadır. DEDAŞ’a bir kuruş bile bizim güncel borcumuz yoktur. Buna rağmen bunu yapıyorsa o zaman bu uygulamanın arkasında biz başka nedenler arayacağız.”
Mardin halkı cezalandırılıyor
Mardin’de seçimler sonrası yaşanan elektrik kesintileri de adeta cezalandırma içeriği taşıyordu. B. Belediye Başkanı Ahmet Türk, 14 Nisan’da devraldıkları belediye üzerinden bir algı operasyonu oluşturulmak istendiğine dikkat çekerek, DEDAŞ’ın ilk kesintisini göreve gelmesinden 5 gün sonra yapılmasına dikkat çekti. Göreve geldiklerinde DEDAŞ’a olan 80 milyonluk borcu ödediklerini ancak kendilerine 12 milyonluk bir borç daha devredildiğini belirtti. Türk, “Oysa ki; 80 milyon borç olmasına rağmen 3 yıl boyunca elektrikler kesilmedi. Biz geldiğimizde 5 gün içinde elektrikleri kestiler” dedi.
Çiftçiler ve su birlikleri!
AKP iktidarı sulama amaçlı olduğunu iddia ettiği barajlardaki su yine bir cezalandırma yöntemi olarak ele alınıyor. Sulama kanalları bazı bölgelere getirilmiyor ve çiftçiler yeraltı sularına mahkum edilirken aynı zamanda enerji şirketi DEDAŞ’a pazar yaratılıyor. Çiftçilerin su ihtiyacını karşılamak devletin varlık nedeniyken, çiftçiler enerji şirketlerinin elinde oyuncak edildiği görülüyor. Atatürk Barajı sözde çiftçilerin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edildi. Ancak bölgede birçok ilçeye halen su getirilmemiş durumda. Fırat Nehri’ne sadece 7 kilometre mesafede olan Tülmen köyünde 200 yıllık fistık ağaçları susuzluk nedeniyle kurumuştu. Köylüler, 10 seneden beri su taleplerinin olduğunu ancak herhangi bir adım atılmadığını ve bu gidişle tüm fıstıklarının kuruyacağını ifade etmişlerdi.
Kürt çiftçisi cezalandırılıyor
Bölgede birçok çiftçi yağmur sularından biriktirdikleri suları benzinli su motorları ile arazilerini sulamasına karşın DEDAŞ bu yurttaşlara da elektrik faturası gönderiyor. AKP’nin sağladığı olanakla elektrik şirketi çiftçilerin üretim yaptığı arazilerde dönüm başı enerji parası alıyor. Elektriği ister kullansın ister kullanmasın çiftçiler bu bedeli ödemek zorunda bırakıldılar. Ödemedikleri koşulda ise yine AKP’nin sağladığı olanakla çiftçiye yapılan destek ödemelerine enerji şirketi el koyabiliyor. Tam bir yağma düzeni gibi işleyen bu sistem sadece Kürt çiftçileri için geçerli. Türkiye’nin dört bir yanında bulunan su birliklerinin de durumunun bölgedeki birlik ve çiftçilerden farklı olmadığı biliniyor, ancak bu birliklerin, dolayısıyla köylünün milyonlarca lira enerji borçları olmasına karşın ne enerjileri kesiliyor ne de destek ödemelerine el konuluyor.
Su ticari mal!
Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı ülkeler 1977’de düzenlenen (Mar del Plata) Su Konferansı’nda içme suyuna erişimin bir insan hakkı olduğunda hem fikirdiler. BM’nin 1992’de düzenlediği (Dublin) Su ve Çevre Konferansı’nda ise bir önceki kararın tam tersi olarak “suyun ekonomik bir mal olduğu” kararı benimsenmişti. 1993 yılında ise 22 Mart’ı Dünya Su Günü olarak ilan etti. Bu kararların ardışık durumu suyun sermaye birikim sürecinin bir parçası haline getirilmek istenmesiydi. BM’nin su kararlarına yön veren Dünya Su Konseyi eski Başkanı Loic Fauchon, “İnsanların su faturalarına cep telefonları faturası kadar, otomobillerinde harcadıkları benzinin yüzde 5’i kadar ödeme yapmayı göze aldıkları takdirde hiçbir sıkıntı kalmayacak” sözleriyle sürecin hedefini ortaya koydu.
Bedava su yasak!
Bu bakışla su artık pahalı ticari bir meta haline getirildi. Evlerimizde ‘sıhhi tesisat’ olsa dahi çeşmelerimizden su içemez hale geldik. İçme ve yemek yapımlarında evlerimize taşıdığımız damacana suları kullanırken, ellerimizde taşıdığımız 0,5 veya 1 litrelik pet şişelerle yaşamaya başladık. Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ve on üç Belediye Meclisi üyesi hakkında on tona kadar olan su tüketiminden para almadıkları için “görevlerini kötüye kullandıkları” gerekçesiyle 2012 yılında AKP iktidarının suç duyurusu sonucu dava açılmıştı. Bu davanın görevi kötüye kullanmakla ilgili olmadığı sorunun suyun ücretsiz dağıtımına yönelik cezalandırmak istenmesiydi.